‘’Unutma! Sen Kıbrıslı değilsin. Senin atan Oğuz Boylarından, tarihi ile onurlanan, bayrağı ile gurur duyan, vatanına Şehidinin kanıyla mührün

‘’Unutma! Sen Kıbrıslı değilsin. Senin atan Oğuz Boylarından, tarihi ile onurlanan, bayrağı ile gurur duyan, vatanına Şehidinin kanıyla mührünü vuran, bu değerler ile Türk’ün tarihine şan ve şeref katan sen; Türkoğlu Türksün. Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emaneti, Kıbrıs adasında parlayan yıldızımız, Türk’ün gücüsün..’’
1571 yılında varlığıyla Kıbrıs adasının tarihine adı yazılan Kıbrıs Türk’ü; o günden bu güne, vermiş olduğu çok önemli mücadeleleri kanı, canı pahasına kazanarak bu günlere gelmiştir.
Atalarından devralmış oldukları tüm değerlere sahip çıkmışlar, bu değerlere sadakatle bağlı kalmanın mükâfatını ise 33 yıl önce kurmuş oldukları K.K.T.C ile taçlandırmışlardır.
Asırlardır süregelen bu mücadelenin yanında daima Anavatan Türkiye, Türk Milletinin yiğit insanları olmuş; ata yadigârı bu vatan toprakları için seve, seve feda ettikleri evlatlarının, kan ve can bedelleri de birbirine karışınca, Anavatan Türkiye ile Yavru Vatan Kıbrıs etle tırnak olmuşlardır.
O nedenledir ki, Kıbrıslılık uydurmaları ile insanlarımızın aklını karıştırma, aralarına nifak sokma çabaları boşa çıkmış; bundan sonra ki çabalar da beyhude gayretler olarak kalacaktır.
Yüce Atatürk’ün tarihe mal olan ve Kıbrıs adasının önemine dikkat çeken o çok önemli: ‘’Kıbrıs adasına dikkat ediniz…’’ direktifi; hem Kıbrıs Türk Halkının, hem de Anavatan Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerindeki ulusal çıkarlarını daima canlı tutacaktır.
Çünkü Kıbrıs adası, Atamızın buyurduğu gibi stratejik önemi göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir adadır.
Bu önemli ada, Doğu Akdeniz’in uluslararası deniz ikmal yollarını kontrol eden, Türkiye’nin uluslararası sulara açılan tek penceresi, Ortadoğu da ki çok önemli enerji kaynaklarını etki alanında tutan bir uçak gemisi konumundadır.
Böylesine stratejik öneme haiz bir ada ile tarihsel bağları olan Türk Milletinin, onun ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk Halkının adada ki varlıkları, bu özelliklere hâkimiyetimiz nedeniyle, milletler arası camiaya karşı bu ulusal çıkarlarımızı savunabilmek çok önemlidir.
İşte tam bu noktada, stratejik menfaatlerimizi göz önünde bulundurmak, unutan siyasilere hatırlatmak, millet olarak öncelikli görevlerimiz arasında olmalıdır.
Zira sıralamış olduğum aynı stratejik menfaatler; bu ada üzerindeki ihtirasları hiçbir zaman eksilmeyen emperyalist güçler içinde çok önemli olduğu içindir ki, tarihin hiçbir döneminde Türkiye’nin, Kıbrıs Türk Halkının, bu stratejik konularda söz sahibi olmalarını asla istememişler, kabul etmemişlerdir.
İngiltere’nin, bu güne kadar sürdürülen Kıbrıs müzakerelerinin hepsinde daima gündem dışında kalması gerekliliğini öne sürdüğü Dikelya ve Agratur üslerinin varlığı, adada ki stratejik avantajlarının kaybedilmemesi içindir!
Çünkü ABD’nin, İngiltere’nin Ortadoğu’da ki zengin enerji kaynaklarını, Akdeniz’i ve Avrasya platosunu kontrol altında bulundurabilmesi için Kıbrıs adası ve buradaki İngiliz üsleri bu ülkelerin vazgeçilmezidir…
Özellikle Amerika’nın BOP ( Büyük Ortadoğu Projesi) ile yeniden şekillendirmeye çalıştığı bu coğrafya için Kıbrıs adası, yüzen bir uçak gemisi konumundadır.
İskenderun körfezinin, bölgedeki enerji kaynaklarının aktarımını sağlayacak olan çok önemli nakil hatlarının kesiştiği kilit noktası olması, bu limandan dağıtımı yapılacak olan milyonlarca ton ham petrolün, doğal gaz rezervinin Kıbrıs adasının çevresinde bulunmuş olması; şimdiden bu nakli yapacak dünya tanker filolarının rotalarını bu körfeze çevirmiştir!
Özellikle bu filoların büyük bir kısmına sahip Yunanlı ve Rum armatörler, ağızlarının suyu akarak bu nakliyatı gerçekleştirecekleri tarihi beklemektedirler..! Ancak onlarda çok iyi bilmektedirler ki! Böyle bir şeyin gerçekleşebilmesi için Türkiye’nin limanlarını Yunan ve Rum bandıralı gemilere açması gerekmektedir.
İşte bu çok önemli ekonomik lokmanın önündeki en büyük engel; Kıbrıs sorunu, bu sorunun çözülebilmesi için Türkiye’nin Rum’ların dayatmış oldukları tüm teslimiyetlere evet dememiş olmasıdır!
Türkiye’nin bu yılsonunda AB’nin ilerleme raporunda iyi not alabilmesi, görüşmelere kapatılan müzakere başlıklarının açılabilmesi Kıbrıs’ta vereceği ödünlere bağlanmıştır!
Her ne kadar Türkiye’deki mevcut hükümet Kıbrıs konusunda ön gördüğü anlaşmayı kabul edilebilir, kalıcı bir çözüm zeminine oturtmuşsa da; Rum tarafı ise çözümün:
Kıbrıs Türk Halkının, ’Birleşik Kıbrıs Çatısı’ altına girmesi, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin, AB üyeliğine dönüşmüş haline ve azınlık haklarına razı olması ile gerçekleşebileceğinin altını kalın bir çizgi ile çizmiş, sorunun ancak bu şartlar ile gerçekleşebileceği ısrarını sürdürmektedir!
Türkiye çözüm uğruna ya bu dayatmaları kabul edecek! Ya da Kıbrıs milli davamız, AB müzakerelerinin yürütülebilmesinin ön şartı olamaz diyerek kestirip atacaktır. Bu nedenle önümüzde ki süreç çok kritik gelişmelere gebedir…
Yukarıda izah etmeye çalıştığım stratejik olguların hala bizim kontrolümüzde olması, ada da ki bugünkü konumumuz hem Türkiye, hem de K.K.T.C için çok önemli birer kozdur.
Ülkelerin büyüklüğü, milletlerinin ulusal menfaatlerini korumak ve savunmakla ortaya çıkar. Türkiye, bölgesinde hem tarihsel ve hem de yapısal özellikleri ile öne çıkan çok büyük bir devlettir.
Gücünü Yüce Türk Ulusundan alan Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, üstün nitelikleri, savaş kabiliyeti ve silah gücü ile bölgesinde dostuna güven, düşmanına korku vermeye devam etmektedir.
Kıbrıs’ta uluslararası anlaşmaların vermiş olduğu garantörlük hakkını kullanarak, Kıbrıs Türk Halkını Rum mezaliminden kurtaran, onlara yeniden yaşam hakkı sağlayan; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Askeri, 1974 yılından beri adada sağlanan barışın yegâne teminatıdır. Ama emperyalist güçlere göre de ele geçirmek istedikleri bu stratejik adanın önündeki en büyük engeldir!
Onun içindir ki, bölgenin ekonomik hâkimiyetini elinde bulundurmak isteyen bu güçlere göre, Türkiye adadan çekilmelidir!
Dikkat edilecek olursa bu önemli neden asla ön plana çıkarılmamaktadır! O nedenledir ki, bölgesel olarak, 21’nci yüzyıla damgasını vuracak olan en önemli konulardan birisi Kıbrıs adasındaki bu ekonomik gücü ele geçirme mücadelesi olacaktır.
Rum yönetiminin son dönemde yapmış olduğu petrol/hidrokarbon yataklarını arama/bulma çalışmaları da bu nedeni doğrulamaktadır.
O zaman yürütülen müzakerelerde, bu önemli milli menfaatlerimizin de göz önünde bulundurulması, gerektiğinde koz olarak kullanılması gerekmez mi?
Geçtiğimiz yaz KKTC’ye Türkiye’den getirilen suyu da göz önüne alındığında elimizdeki koz ikiye katlanmıştır. Kim bilir belki de müzakere masasında elimizdeki bu kozlar, müzakere masasında savunulmaktadır da bizim haberimiz yoktur!
Sonuç olarak;
Yukarıda sıraladığım stratejik menfaatlerimiz, tarihsel değerlerimiz, atalarımızdan miras kalan tapulu vakıf arazilerimiz, bu topraklar uğruna hayatlarını feda etmiş on binlerce Şehidimizin kan ve can bedeliyle vatan bellediğimiz Kıbrıs adası; en az Rum’lar, Yunanlılar, emperyalist güçler kadar Türk Milleti, Kıbrıs Türk Halkı için de çok önemlidir, vazgeçilmezdir.
Unutulmasın ki!
Tarihe mal olan liderler; millet iradesini milli menfaatlerimizi savunmak adına kullanan, milletine müreffeh bir gelecek sunan, onlara doğru yolu göstererek, gücüyle güç katanlardır.
Şanlı tarihimiz, bu tercihlerin hilafına hareket eden kimi liderleri ise; unutulmuşlar çöplüğünde bırakmıştır..!