Ne yazık ki! Ne üzücü ki! Güven içerisinde oturabileceğimiz yuvalarımızı bile inşaa etmekten aciz çıktık. Hemde en favori, en en en dediğimiz inşaat sektöründe aciz kaldık. Kırlangıçlar kadar olamadık. Kırlangıcın yaptığı o küçücük yumak parçası bile kış, kıyamet, yağmur, fırtına, kar demeden rahatlıkla yumurtalarını, yavrularını koruyabiliyor. 

Hani biz kocaman bir aile idik! Birbirimize sevgimiz saygımız vardı!.. 

Bu binaları yapan müteahhitlere, mühendislere, onlara ‘uygundur’ diyen memurlara, denetimcilere, binaları eksik, kişiye özel şartlarla ihale eden siyasilere ne demeli!.. Gerçekten bu milleti seviyorlar mı? 

Uzmanlar defalarca açıkladı. 510 yıldır kırılmamış bir levha var. Kahramanmaraş merkezli bu alanda ciddi bir gerilim birikti. Bölgeyi inceleyen jeologların raporları yayınlandı. “Olacağı kesin. Deprem her an olabilir” dediler. “Sadece şu anki bilim ile gün, saat  veremiyoruz” dediler. Uzmanların söylemekten dilinde tüy bitti. Hatta o kadar çok konuşuldu ki! Dünya’da en çok izlenen Simpsons’lar adlı çizgi filme bile replik oldu. 

Bu yaşananlara rağmen önlem alınmamışsa, bilim, hikmet görmezden gelinmiş ise bu ciddi bir liderlik sorunudur...

Elbette Dünya hayatı çetin ve zor. Bundan 200 sene önce karnı ağrıyan biri için “Vah vah geçmiş olsun, iyi insandı” denir, öleceğine kesin gözle bakılır. Hatta “Genç yaşta geldi bu merette, kaderi böyleymiş, herşey Allah’tan ne yaparsın” diyenler olurdu. 

“İki misline uğrattığınız bir musibet size isabet edince mi: "Bu nereden" dediniz? De ki: "O, sizin kendinizdendir." Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.” Ali İmran 165.nci ayet 

Evet Safra kesesi şişer, patlardı. Tüm vucüdu zehirler haliyle kurtulamazdı. Ama insan kendini geliştirdi. Allahın bizi öldürmek için bu ve benzeri planlarının değil de, kendine bilinç katıp geliştirmesi gereken sınamalar olduğunu anladı. Bilimsel yaklaşımlara yöneldi. Bugün safra kesesi ameliyatı basitçe, hatta kapalı olarak yapılıyor. Artık insan bu hastalığın karşısında çaresiz değil... Ama sen cahillik göstergesi olan inadı eder de. “Amaaan çok para ne gerek var” dersen. Ya da “Bu daha ucuz, nane limon safraya da iyi geliyormuş” gibi safsatalara yönelirsen, yaradanın sana sunduğu çareyi görmezden gelirsen, elbette yaşayamazsın.

Aynı şekilde günümüzde deprem karşısında da çaresiz değil insanlık... Bu derdi insanlık aşalı çok oldu. 

İnsanlık muhteşem, son derece güvenli mühendislikler geliştirebildi. Ama sen yine imar planına, bilime aykırı gelip “Deprem sarsıntısını önleyen izolatörler çok pahalı, ne gerek var şimdi!” dersen. “Amaaan çaktırmadan bir kat daha çıkalım, nasıl olsa af gelir” dedirtirsen. Ardından da bu arsızlığa, aryan, ari olamamaya gerçekten de af gelirse. Arsızlık galip gelirse. Bir de üzerine “Al şu dosyayı, bak sana hediyem de var” gibi yaklaşımlara müsamaha gösterilirse. İmar planına aykırı demir, çimento kullanıp, dairelerde bir oda daha fazla çıkartma kaygısıyla, sağlıklı mühendislik kullanmazsan. Çıkmaya müsaade edersen. Yapı denetiminden kaçarsan, kaçılmasına göz yumarsan. Çaresine değil de hediyesine önem verirsen, insanı yaşatamazsın... 

Bakın bölgede yıkılan bina sayısından yola çıkarak, kaba bir hesapla bile bir milyondan fazla insanımızın yaşadığı bina, mühendislik, imar yerle bir oldu...

Başka diyarlarda ise; Benzer, hatta daha büyük depremler karşısında böylesine teslim olmamış ülkeleri görüyoruz. O toplumlar bilip, dünyaya, insanlığa değer katmışlar. Vakitlerini heba etmeden çalışmışlar, konuyu geliştirebilmişler. Aklı basit bir et yığınına çevirmeden, israf etmeden kullanmışlar. 

Çok iyi biliyoruz ki ‘insan aklı’ bu afeti yenmeye yetebilecek seviyede... Bunu öğrenmeseydik, görmeseydik belki günahsız sayılabilirdik. Ama görmemize rağmen, bilmemize rağmen, binaların yıkılmasını engelleyecek imkânlara rağmen bunları yaşattık. Kişisel çıkarlarımıza baktık. Binlerce insanın canını aldık. Milyonlarca insanın kalbini kırdık. Bu bilimi gördüğümüz halde görmezden gelip günahkârlardan olduk... 

Hiç birimiz üstlendiğimiz, sorumlu tutulduğumuz görevlerimiz karşılığında özgür değiliz. İnsan olma sıfatıyla birbirimize karşı borçlarımız var. Bu sebeple başkasının canı yandığında buna üzülürüz, canımız acır insan olmak tam da budur. 

İşte aynı sebepten seçmen, seçkin olma konusunda da özgür değiliz. Her ne pahasına olursa olsun inadı, cehaleti bırakıp doğruyu bulmakla görevliyiz. Hatta zorundayız. 

Sürekli unutuyoruz ne yazık ki! Burada imtihandayız... Ve bizler bu sınavdan geçene kadar tekrar, tekrar ve tekrar imtihan edilmeye devam edeceğiz. Ve sadece imtihanları geçebildiğimiz sürece huzurlu kalabileceğiz. İşte o zaman canlarımızı yitirmeyeceğiz. Eğer doğruyu bulamaz isek; Karmik enerji, doğa, yaradan bu tahribatı yapanlara, gönül kıranlara, aklı inkar edenlere şimdiye kadar acımadığı gibi yine acımaz... 

Buna şahsi çıkarları uğruna göz yumanlar ne yazık ki geçmişte de oldu. Ve bu kişiler o günlerde de hem kendi hem yakınları, hem mana hem madde aleminde suç derecelerine göre cehennemi yaşadı. 

Ve elbette yarın da yaşar.