Efsaneye göre Byzas, bir kâhine giderek bir kent kurmak istediğini söyler. Kâhin de: “Kentini kuracağın yer, körler mahallesinin tam karşısında olacak.” der. 

   Byzas günlerce arar fakat körler mahallesini bulamaz. Sonunda bir deniz kıyısında mola verir. Karşı sahile bakarken bir mahalle(Kadıköy) görür ve kendi kendine şöyle der: “Bu insanlar kör mü ki burası varken orada oturuyorlar.” Bunu söyler söylemez de kâhinin sözleri aklına gelir ve mola verdiği yere şehrini inşa eder. 

   Byzas’ın kenti anlamına gelen Byzantion, gel zaman git zaman yedi tepeli İstanbul olur…

**

Hadi Pikniğe Gidelim

    Dedelerimiz büyük imparatorluklar kurdukları gibi çok büyük vakıflar da kurdular. Kurulan vakıflar içinde neler yoktu ki… 18. Yüzyılda vakıf kuran kişilerden biri de Fatma adında bir hanımefendi idi. Fatma Hanım’ın kurduğu vakıf, kiraz yani ilkbahar bir de üzüm(sonbahar) mevsiminde öğrencileri pikniğe götürürdü. 

    Pikniğe gidilecek günün öncesinde vakfın ayarladığı bir fayton mahalleye gelerek öğrencilerin giysi ve ayakkabı eksiğini tamamlardı. Ne ince bir düşünce. Sizce de öyle değil mi?.. O güzel insanlara rahmetler olsun inşallah…

**

Sudan Bahaneler

    Eskiden bir araya gelmek için uzun uzun ayarlamalara gerek yoktu. Bir köy kahvehanesinde, bir mesire yerinde, bazen de bir çeşme başında buluşurdu insanlar. Anlayacağınız sudan bahaneler yetiyordu. 

   Son yıllarda iş ve yoğunluk derken bir araya gelmeler çok azalmıştı. Virüs de çıkınca daha da azaldı. Yaklaşık bir yıldır yaşadıklarımızın acı tecrübesiyle birbirimizin kıymetini daha iyi anladığımızı düşünüyorum. Virüsün tek iyi tarafı da bu oldu sanırım…

***