Kudüs’ün biz Müslümanların gönlünde çok ayrı bir yeri vardır. Osmanlı kaynaklarında, mesela her yıl basıl

 

Kudüs’ün biz Müslümanların gönlünde çok ayrı bir yeri vardır. Osmanlı kaynaklarında, mesela her yıl basılan devlet salnamelerinde Müslümanların iki mukaddes şehrine daima Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere dendiği gibi bu şehre de hep Kudüs-i Şerif denmiştir. Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’nın ilk kıblemiz olmasının yanı sıra, Peygamber efendimizin göklere çıkarıldığı ve bilinmeyen yerlere götürüldüğü Miraç hadisesinin başlangıç noktası da Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle bu bereketli ve mübarek beldededir. Miraç merdiven demektir. Miraç, Hicret’ten bir yıl önce, Recep ayının yirmi yedinci gecesinde vuku buldu. Beş vakit namaz Müslümanlar üzerine bu gece farz kılındı. Daha önce yalnız sabah ve ikindi namazları vardı.


HAZRETİ ÖMER’İN EMANETİ


Emirü’l-Müminin Ömerü’l-Faruk hazretleri, Peygamber efendimizin verdiği Şam ve civarındaki şehirlerin fethedileceği müjdesinin kendi devrinde vuku bulmasını çok arzu ediyordu. Ebû Ubeyde bin Cerrah hazretlerini Şam ordularının başkumandanı yaptı ve Bizans İmparatoru Heraklius’un ordularına karşı o bölgeye gönderdi. Şam kuşatıldı ve fethedildi. Yezid, kardeşi Muaviye’yi ileri kol kumandanı yaparak Sayda ve Beyrut şehirlerini, Amr bin Âs da Filistin’i fethettiler.


Rumların başkumandanı ile yaptığı harpte Rum ordusunu dağıtan Amr bin Âs Gazze, Nablus ve Yafa şehirlerini aldı. Kudüs’ün teslim edilmesi için de haber gönderdi. Kudüs’ün ileri gelenleri, Halife hazretleri bizzat gelip ahd ü eman verirse o vakit beldeyi teslim edeceklerini bildirdiler. Hazreti Ömer miladi 638 yılında, Hazreti Ali’yi Medine-i Münevvere’de vekil bırakıp Kudüs’e geldi. Rum ordusunun artıkları Mısır’a kaçmış olduğundan ahali Kudüs-i Şerif’i Hazreti Ömer’e teslim ettiler.


İSLAM DEVLETLERİ HEP HİZMET ETTİLER


Kudüs daha sonra Emevîler, Abbâsîler, Tolunoğulları, İhşîdîler, Fatımîler, Selçuklular, Zengîler, Eyyûbîler, Memlûklüler ve nihayet Osmanlıların hâkimiyetinde 1200 sene süreyle hep Müslümanlarda kaldı. Arada sadece 1099’da Haçlı işgaliyle elden çıktığı ve Selahaddin-i Eyyûbî tarafından 1187 senesinde tekrar fethedilene kadar süren 88 senelik bir kesinti vardır.


Beşinci Emevî halifesi Abdülmelik bin Mervan, Hazreti Ömer’in yaptırdığı mescidin yerine Sahratullah’ın üzerini örten ve bugün Kudüs’ün sembolü haline gelmiş olan Kubbetü’s-Sahra’yı yaptırmıştır. İnşaatı 691 yılında tamamlanan bina, Kudüs’teki maddî ve manevi değeri haiz mimari şaheserlerinin en güzelidir. Binanın dış duvarlarıyla sağlanan sekizgen yapı meyilli bir çatıyla örtülüdür. Merkezî kısmın üstündeki kubbe altın renkli levhalarla kaplanmıştır. Parıl parıl parlayan kubbesi, yeşil ve mavi renklerin hâkim olduğu çini kaplı duvarlarıyla öylesine öne çıkmıştır ki pek çok kimse burayı, 200 metre ilerdeki Mescid-i Aksâ zannetmektedir.


Kubbetü’s-Sahra tarih boyunca bölgeye hâkim olan Müslüman hükümdardan büyük ilgi ve saygı görmüş, özenle tamir ettirilmiştir. Bilhassa Eyyûbî sultanları kendi elleriyle Sahratullah’ın tozunu alır, mescidi süpürür ve gül suyu ile yıkarlardı. Memlûklü sultanları da yıkılan kısımları tamir ettirip dış duvar mozaiklerini yenilediler. Kubbenin içini altın yaldız ve mozaiklerle yeniden dekore ettirip dışını da kurşunla kaplattılar.


VE OSMANLILAR…


Yavuz Sultan Selim Han, Mercidâbık’ta Memlûklülere karşı kazanılan zaferden sonra Halep, Hama ve Şam üzerinden güneye doğru ilerleyerek 29 Aralık 1516 günü devletin ileri gelenleri ve askeriyle birlikte Kudüs’e geldi. Şehir zaten Ekim ayında, Padişah’ın gelişinden önce Osmanlı yönetimine girmişti.


1517-1917 yılları arasında Osmanlı hâkimiyetinde geçen dört asır, her dinden insanın refah ve huzur içinde yaşadığı mutlu bir dönem olmuştur. Osmanlılarca her zaman saygı gösterilen bu belde gerekli bütçe ayrılarak hep imar edilmiştir.


Kubbetü’s-Sahra Kanunî Sultan Süleyman Han tarafından çok köklü biçimde tamir ettirilmiş ve harap olan dış mozaik kaplama çinilerle değiştirilmiştir. Kanunî şehri, bugün dahi bütün heybetiyle ayakta duran muazzam surlarla çevirmiştir. İmar faaliyetleri Kanunî’den sonra Kubbetü’s-Sahra ve Mescid-i Aksâ’nın yanı sıra bütün şehir için Sultan III. Murad, I. Abdülhamid, II. Mahmud, Abdülmecid, Abdülaziz ve II. Abdülhamid Han tarafından da devam ettirilmiştir. Özellikle Sultan II. Abdülhamid Han büyük masraflarla Kubbetü’s-Sahra’nın zeminine değerli İran halıları döşetmiş, ortaya görkemli bir kristal avize astırmış ve eskiyen çinileri yenileriyle değiştirtmiştir. Aynı şekilde Mescid-i Aksâ’nın halılarını ve kandillerini bütünüyle yeniletmiştir.


1200 YILLIK İSLAM BELDESİ ELDEN ÇIKIYOR


Ne yazık ki tam 101 sene önce 11 Aralık 1917’de Kudüs’e İngilizler girince, 1200 senelik bu mübarek İslam beldesindeki dört asırlık Osmanlı huzur dönemi de sona erdi.


Kudüs Osmanlı’nın son dönemlerinde, doğrudan Dahiliye Nezaretine bağlı müstakil bir sancak olarak merkezden tayin edilen bir “Kudüs-i Şerif mutasarrıfı” tarafından idare edilmiştir. 17.100 kilometrekare yüzölçümüne sahipti. 1917 yılında Osmanlı’nın son Kudüs idarecileri şunlardı: Mutasarrıf İzzet Bey, Kadı Ali Kemal Efendi, Hanefî Müftüsü Mehmed Kâmil Efendi, Şafiî Müftüsü Şeyh Mehmed Tahir Efendi, Yafa Kaymakamı İrfan Bey ve Gazze Kaymakamı Muin Bey.


I. Dünya Savaşı sırasında Gazze’de, İngiliz ve Osmanlı kuvvetleri arasında üç büyük çarpışma oldu. İlk ikisinde (26 Mart 1917 ve 17-19 Nisan 1917) Türkler, üçüncüsünde (2-7 Kasım 1917) İngilizler galip geldiler. İngiliz İmparatorluğu kuvvetleri komutanı General Edmund Allenby 7 Kasım 1917’de Gazze’yi aldı ve Kudüs üzerine yürüdü. İngilizler türlü çarpışmalar sonucunda Kudüs’e girdi ve 9 Aralık 1917’de şehir İngilizlere teslim edildi. Son Kudüs mutasarrıfı İzzet Bey, İstanbul’a, Dahiliye Nezaretine gönderdiği şifreli telgrafında “Mukaddes mekânlara top mermileri düşüyor, tahribata engel olmak için şehri boşaltıyoruz.” diyordu. General Allenby ise iki gün sonra 11 Aralık 1917’de şehre El Halil Kapısı’ndan yaya olarak büyük bir gösteriyle girecektir.


İNGİLİZ OYUNU


Kudüs 1917-1920 yılları arasında İngiliz askerî yönetiminde kaldı. 1920 San Remo Konferansı’nda İngiltere’nin manda yönetimine verilmesiyle de 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşuna kadar devam edecek İngiliz sivil yönetimi göreve gelmiş oldu. Daha 2 Kasım 1917'de İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Siyonist lider Baron Edmond de Rothschild’e yazdığı mektupta, Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulmasını İngiltere’nin destekleyeceğini bildirmişti. Bu deklarasyona güvenen Yahudiler Filistin topraklarına süratle yerleşmeye başladılar. Yerli nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslüman ve Hristiyan Arapların yerine, yeni gelen Yahudiler yerleştirildi. Böylece Kudüs giderek İslâmî karakterini kaybetmeye başladı.


1922 yılında Filistin’deki Yahudi nüfusu 83 binden 467 bine çıktı. 1947 yılına gelindiğinde bölgeyi elinde tutan İngiltere, Filistin toprakları üzerindeki çatışmaları sonlandırmak için BM’ye müracaatta bulundu. Kurulan Filistin Özel Komisyonu, Filistin’in en verimli kısımlarını oluşturan %55’lik kısmını Yahudilere, geri kalan verimsiz toprakları ve çölleri ise Araplara bırakan bir plan teklif etti. Bu arada İngiltere BM'deki oylamayı beklemeden 15 Mayıs 1948'de Filistin manda idaresinin sona ereceğini deklare etti. Bunun hemen akabinde, 14 Mayıs 1948’de Yahudiler İsrail devletinin kurulduğunu ilan ettiler.


Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak, batılı devletlerin desteğini alan İsrail’e karşı giriştikleri savaşta başarı sağlayamadılar. İsrail savaş sonrasında Filistin’deki toprağını %55’ten %78’e çıkardı. 1956 ve özellikle 1967’deki Arap-İsrail Savaşı felaketle sonuçlandı. Mısır’ın elinde bulunan Gazze ve Sina Yarımadası da İsrail’in eline geçti. 7 Haziran 1967 günü İsrail askerleri Kudüs’e girdi. Böylece 1917 yılında Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmış olan Kudüs 50 yıl sonra Yahudilerin eline geçmiş oldu.




1906’da El Halil Kapısı ve bugün mevcut olmayan Osmanlı Saat Kulesi


Fotoğraf 1906 yılında, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın 30. cülus yıldönümü kutlamalarında çekilmiştir. Ortadaki iki pankartta “Padişahım çok yaşa” yazılıdır. 1901 yılında, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın 25. cülus yıldönümü münasebetiyle El Halil veya diğer ismiyle Yafa Kapısı’ndaki burçların üzerine yapılan saat kulesi, İngiliz işgali sırasında 1922’de yıktırılmıştır.