Ankara Çubuk ilçesinin bir köyünde Şehit cenazesine katılan CHP Genel Başkanı Sn.Kemal KILIÇDAROĞLU’na karşı yaplanları, saldırıdan ziyade  

Ankara Çubuk ilçesinin bir köyünde Şehit cenazesine katılan CHP Genel Başkanı Sn.Kemal KILIÇDAROĞLU’na karşı yaplanları, saldırıdan ziyade  “LİNÇ GİRİŞİMİ” olarak nitelemenin daha doğru olacağını düşünüyorum.

En baştan şunu belirtmek isterim, iktidar tarafından yıllardır “KİNDAR-DİNDAR nesil yetiştirme” söylemleriyle, seçim zamanlarında tüm muhalefeti “TERÖRİSTLİKLE” itham ederek, “İLLET-ZİLLET-ÇUKUR-ÇAMUR vs” sözlerle hakaretler edilerek sürdürülen ötekileştirme ve gerilim politikalarının bu sonucu doğurması pek şaşırtıcı değil...

Ülkemizin küresel güçler tarafından kuşatıldığı, sözde müttefiklerimiz tarafından varlığımıza kasteden PKK/PYD’li teröristlere binlerce TIR dolusu silah-mühimmat-askeri malzeme vererek destek olunduğu, Suriye’nin kuzeyinde sınırlarımız boyunca uzanan bir terör koridorunun oluşturulmaya çalışıldığı, Ege ve Akdenizde Rum-Yunan ikilisinin, İsrail, Mısır, ABD ve AB üyeleriyle aleyhimize işbirliği antlaşmaları yaptığı, bölgede Türkiyeyi dışlamaya, yalnızlaştırmaya çalıştığı, Kıbrıs’ta verilecek tavizleri önümüze şart olarak  getirildiği, içerde yaşadığımız ekonomik krizin piyasaları vurduğu, bölücü terörün fırsat kolladığı şu günlerde, birlik ve beraberliği sağlayarak içerdeki cepheyi güçlendirmek gerektiği halde tam tersini yapmak akla ziyan bir iş...

Bugün birlik ve beraberliğe ihtiyacımızın ne kadar önemli olduğu ortadayken, hem kızgın demiri soğutmaktan bahsedip, hem de sürekli muhalefeti düşmanlaştırmak ne kadar doğru?

Çubuk’ta yaşananlar tam anlamıyla öldürmeye odaklı bir linç girişimidir. Kabul edilebilecek, ama’sı, yaması olamaz. Minareye kılıf uydurmanın bir anlamı yok.

CHP Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’na şehit cenazesinde saldıranların, öldürme kastı ile “yakın evi”  diyebilecek kadar gözü dönmüş vahşi bir sürü haline nasıl geldiklerini, ilgili ve yetkililerin iyi analiz edip, nerede hata yaptıklarını bulmaları gerekir. Bir ülkede iç kargaşa ve kaos böyle başlar... Türkiye’nin 12 Eylül öncesini hatırlayacak olursak yaşanan vahşetin ne kadar tehlikeli bir gidişata yol açabileceğini daha iyi görürüz. Bu gibi olayların tetiklediği fay hatları kırılırsa yarın kim bilir nelerle karşılaşabiliriz, düşünmek bile istemiyorum.

Bu konuya iktidar ve müttefikleri dahil her kes önemle tepki göstermek zorundadır. Hani hep dış güçlerden bahsediyoruz ya, işte o dış güçler için bulunmaz bir fırsatı bu tip olaylara duyarsızlıkla veya ama’larla, muhalefeti suçlayarak sıyrılmayı düşünmekle hiç şüpheniz olmasın ki kendi ellerimizle vermiş oluruz. Halk tabiriyle düşmanların ekmeğine yağ sürmüş oluruz...

Bu linç girişimi Ahmet Hakan’ın deyimiyle "Kardeşliğimizi dinamitlemek için. Ülkeyi karıştırmak için. Bizi birbirimize düşürmek için. Bölüp parçalamak için. Huzursuzluk yaratmak için. Dirliğimizi bozmak için"  yapılmıştır... Geçiştirilemez, hafife alınamaz, sebep veya mazeret üretilemez...

TBMM'nin açılışının 99. yıl dönümü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplanan Meclis Genel Kurulunda konuşan TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye için sivil siyasetin dışında zemin, demokrasiden başka çare, diyalog içermeyen bir söylem arayışında olmanın, ülkenin geleceğini baltalamak olduğunu belirterek, "Hangi düzeyde olursa olsun, neyi amaçlarsa amaçlasın, ne tür bir kisveye bürünürse bürünsün fikirlerini hakim kılmak veya rakiplerini zayıf düşürmek için şiddeti bir yöntem olarak benimseyenler, şiddet ile arasına mesafe koyamayanlar, bu ülkenin ve milletin aleyhine çalışmaktadırlar." sözleriyle çok yerinde  bir değerlendirme yapmış...

Lütfen sağduyumuzu kaybetmeyelim, birbirimizi sevelim ve sayalım, hoşgörüyü, merhameti, ahlakı, insanlığı yüceltelim. Her ne sebeple olursa olsun, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanına kadar uzanan şiddetin eli mutlaka kırılmalı, dili mutlaka kesimelidir... Allah Türk Milletini düşmanların şerrinden korusun, birlik ve beraberliğine uzanan eller kırılsın...