Birinci Dünya Harbinde yenilen Osmanlı Devleti, Limni adasının Mondros Limanı'nda demirli Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918 akşamı imzaladığı Mondros Mütarekesiyle kayıtsız şartsız teslimiyeti kabul etmişti. Antlaşma ile Osmanlı Devleti yok sayılmış, vatan topraklarının işgaline zemin hazırlanmıştır. Bu antlaşmayla Osmanlı Devleti'nin sonu hazırlanmıştır.

Savaşın galipleri tarafından, Almanya'ya 28 Haziran 1919'da Versay'da, Avusturya'ya 10 Eylül 1919'da Saint-Germain'de, Bulgaristan'a 27 Kasım 1919'da Neuilly'de, Macaristan'a da 4 Haziran 1920'de Trianon'da anlaşmalar imzalatılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde 10 Ağustos 1920'de imzalanan SEVR Antlaşmasıyla vatan toprakları işgalcilere teslim edilmişti.

8 Ocak 1918’de ABD Başkanı Wilson’un, “Türk egemenliği altında yaşayan öbür uluslara da kesin bir yaşama güveni, özgür ve engelsiz tam bir gelişme imkanı verilmelidir” prensibince, Doğu Anadolu’da Kürtlere muhtariyet (özerklik), Ermenilere de bağımsız devlet kurmalarını öngören bir madde Sevr anlaşmasına konulmuştur.

Paul C.Helmreich’in, “Sevr Entrikaları” adlı kitabında yazdıkları Lozan’ı tartışmaya açanlara ibret olsun diye aşağıya aldım; “Masanın etrafı çok kalabalıktı. Amerika, nasihat verici ama somut bir şeylere bulaşmaktan kaçınmakta; İngiltere alaycı ve kibirli; Ermeniler abartılı lobicilik faaliyetlerinde; Fransızlar “iyi polis” rolünde; İtalyanlar beceriksiz ve kararsız... HERKESİN TÜRKİYE’den BİR ÇIKARI VARDI; OLMAYANLAR DA İCAT EDİYORLARDI.” Bir noktada çıkar savaşının da ötesine geçilmiş; yıllara dayanan “gaflet antlaşması” sürecini, açık açık nefret belirlemeye başlamıştı. “Barbar bir ulus “ olarak gördükleri Türkleri Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı. Lloyd George, Yunan Başbakanı Venizelos’a hayranlığıyla basiretini kaybetmiş, Türklerin İstanbul’dan çıkarılmasında diretiyordu. Ateşli siyasetçiler “Türklerin İstanbul’u fethiyle bir çağ kapanmıştı. Şimdi İstanbul Türkler’den geri alınınca yine bir çağ kapanıp yeni bir çağ açılacak” diyorlardı...

Toraklarımızda yaşayan tüm azınlıklar için Ermenistan, Kürdistan, Lazistan vs. gibi isimler altında bir ülke planlanıyordu. Tüm Büyük Devletler sömürülecek imtiyaz alanları kapma peşindeydi. Koskoca devlet her alanda yağmalanıyordu. Üstelik, TÜRKİYE “TARAF” DEĞİL, “GANİMETTİ” ve NEYİN NASIL İSTENDİĞİNİN PADİŞAH HÜKÜMETİNE DİKTE EDİLMESİ YETİYORDU.

ATATÜRK’ün gençliğe hitabesinde belirttiği gibi; düşman çizmeleri altında inleyen “Aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmişti. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde İKTİDARA SAHİP OLANLAR, GAFLET, DALALET ve hatta HIYANET içindeydi. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmişler, Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüştü.

Batılı emperyalist devletlerin, ekonomik ve askeri gücünü kaybetmiş, bilimden ve teknolojiden uzak kalmış Osmanlı Devleti’ne dayattığı SEVR ile tarihten silinmek istenen TÜRK MİLLETİ, kendisine biçilmek istenen kefeni, Büyük Komutan ve Devlet Adamı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde kazandığı İstiklal Harbi ile yırtarak, Lozan Barış Antlaşmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslararası camiaya tescil ettirmiş, Vatanı işgalden, Türk Milletini esaret ve zilletten kurtarmıştır.

Bugün dahi Graham Fuller “Kemalizme son verin Osmanlıyla övünün”, Paul Henze “Atatürkçülük öldü, Nurcular ileri”, Samuel Huntington “Türkiye Atatürk’ün mirasını reddetmelidir”, Kurt Zeimke “yapılması gereken Atatürk’ün hem din hem de Kürt düşmanı olduğu fikrini yaymaktır” şeklindeki sözleriyle, LOZAN’ı hazmedemediklerini ifade etmektedirler.

Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Türk tarihinin dönüm noktası” olarak adlandırdığı Lozan Barış Antlaşması, Kurtuluş Savaşının ardından Türk Devletinin uluslararası alanda siyasal, hukuksal ve ekonomik ilişkilerinin bağımsızlık temelinde yeniden düzenlendiği bir diplomasi zaferidir. Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet gazetesinde yazdığı gibi; Osmanlı’nın yabancılara verdiği VATANI Cumhuriyetçilerin yeniden TÜRK YURDU haline getirilişinin sembolüdür.

Türkleri bu coğrafyadan silip atmayı amaçlayan yüzyılların "Doğu Meselesi", Lozan konferansının ağırlık merkezini oluşturduğundan, sadece Yunanistan’la değil, I. Dünya Savaşı´nın galipleri ile hesaplaşılmış, hukuki ve siyasi yönden uyuşmazlıklar çözümlenmiş, iktisadi ve sosyal ilişkiler yeni baştan düzenlenmiştir.

Dönemin uluslararası koşulları ve en önemlisi varını yoğunu Kurtuluş Savaşı’nda tüketen, savaştan bıkmış ve yoksul Türk halkının durumu dikkate alındığı zaman ülke bütünlüğü ve güvenliği yönünden alınan bu sonuçlar nedeniyle Lozan Antlaşması’nın önemi daha iyi anlaşılır.

Başta ATATÜRK olmak üzere İstiklal Harbinin tüm kadrosu ve CUMHURİYETİN KURUCULARI, Lozan Antlaşmasıyla TÜRK HALKININ ONURUNU, NAMUS, ŞEREF ve HAYSİYETİNİ KURTARMIŞLARDIR. Kendilerini minnet ve rahmetle anıyorum, ruhları şad, mekanları cennet olsun...