Tarih boyunca yüzden fazla devlet kuran Türk Milleti’nin yüzlerce kahramanı vardır. Bu kahramanların tek amacı bugün olduğu gibi o gün de; vatan, millet ve istiklal  hayranlığı olmuştur. Bu uğurda gözlerini kırpmadan ölümü hiçe saymışlardır.

İşte onlardan birisi de Celaleddin Harzemşah’tır. Türk Tarihi’nde ömrü az, ama kudreti bıraktığı siyasi, ticari ve kültürel bakımdan büyük izler bırakan; Harezmşahlar veya Harzemşahlar, Orta Asya’da yaklaşık 100 yıldan fazla hüküm süen bir hanedan devletidir. Bu devleti zirveye taşıyan hükümdar ise hiç şüphesiz ki; Celaleddin Harzemşah’tır. 

Peki, kimdir bu Harezmşahlar ve Celaleddin Harzemşah hangi milletendir?

Harezmşahlar Devleti 1097 yılında, Hazar Denizi’nin doğusunda, Aral Gölü’nü besleyen Amuderya’nın (Ceyhan Nehri) iki yakasına hâkim olan bir hanedan devletidir. Kurucusu ise Kutbüddin Muhammed’dir. Kutbüddin Muhammed’in babası ise Anuş Tegin Garçeî’dir.

Harezmşahlar’ın atası olarak kabul edilen Anuş Tegin’in hangi Türk boyuna mensup olduğu tespit edilememiştir. Ancak onun, Garcaî lakabından Garcistanlı olduğu anlaşılmıştır. Kuvvetle muhtemel eskiden Garcistanlı bir köle olduğu ifade edilmiştir. 

Büyük Selçuklu emirlerinden biri olan Bilge Tegin, Garcistan’da onu satın alarak saray hizmetine almış, Anuş Tegin zekâsı ve dirayetiyle sıyrılarak Selçuklu aristokratlarının dikkatini çekmiştir. 

Zamanla taştdârlık mevkisine kadar yükselen Anuş Tegin, yedinüddin (dinin eli) lakabına layık görülmüştür. Bazı kaynaklarda Anuş Tegin için şıhne ifadesi kullanılmıştır ki bu tabir hanedan üyesi olmayan valilere verilen sıfattır.

O, Oğuzların Begdili koluna mensuptur.

Celaleddin Harezmşah Türk ve İslam dünyasında en çok tanınan tarihi simalar arasında yer alıyor. Hayatı Moğollarla mücadele ile geçen Celaleddin Harezmşah oldukça kısa süren hayatına (32 yıl) büyük başarı hikâyeleri sığdırmayı başarmıştır.

Tam adıyla Ebu’l-Muzaffer Celaleddin Harezmşah Mengübirdi, 1231 yılında hayatını kaybetmiştir. Ölüm nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte zamanla çeşitli rivayetler oluşmuş ve bu rivayete göre 1231 yılında Celaleddin Harezmşah Aras, Eleşkirt, Malazgirt ve Hani yolunu takip ederek Amid önüne geldi. Moğollar ise Bargiri - Ahlat yolundan inerek bir gece sabaha karşı Dicle köprüsü kenarında Celaleddin’e baskın yaptılar. Celaleddin’in bütün maiyeti öldürüldü veya dağıtıldı. Kendisi de Meyyatarıkin tarafına kaçtı. 

Onun nasıl ve ne şekilde öldüğü konusu pek açık olmamakla birlikte, bir rivayete göre Moğol süvarileri tarafından takip edilirken tırmandığı sarp dağda eşkıya ile karşılaşarak onlar tarafından öldürülmüştür. Cenazesi Silvan Emiri Muzaffer Şahabettin Gazi tarafından Silvan’a defnedildi.

Başka bir rivayete göre Celaleddin, Amid dağlarına vardığı zaman, geceyi geçirmek için çadır kurmuş, eşkıyadan bir grup onu fark ederek ve kim olduğunu bilmeden elbiselerini çalmak amacıyla Celaleddin’i göğsünden bıçaklayarak öldürmüştür.

Buna rağmen halk arasında Celaleddin’in ölmediğine ve yaşadığına dair söylentiler dolaşmıştır. Hatta bu nedenle Moğolların endişe duyduğu ifade edilir. Celaleddin Harezmşah’ın ölümünden sonra bir kısım emirleri Türkiye Selçuklu Devleti’nin himayesine girmiş, bir kısmı ise Suriye ve el-Cezire’ye dağılmışlardır.

Sonuç olarak: Türk devletlerinin devamlılık ve bütünlük arz ettiğine inanan Celâleddin Harezmşah kendisini Büyük Selçuklular’ın mirasçısı kabul ediyordu. O Türk-İslâm tarihinin en cesur ve bahadır hükümdarlarından biridir. 

Gürcüler’e ve Moğollar’a karşı mücadelesiyle büyük bir şöhrete kavuşmuş ve İslâmiyet’i savunan bir kahraman olarak tanınmıştır. Tarih onu” mağlup ama mağrur hükümdar” olarak unutulmaz sayfalarında sonsuza kadar saklayacaktır.