Çocukluğumda dedemden dinlerdim. 1950'li yıllarda, Aydın’da, Demokratlar ile Halkçılar kahveleri bile ayırmışlar. Birbirlerinin ciplerine dahî binme

Çocukluğumda dedemden dinlerdim. 1950'li yıllarda, Aydın’da, Demokratlar ile Halkçılar kahveleri bile ayırmışlar. Birbirlerinin ciplerine dahî binmez olmuşlar. Denk geldikleri yerlerde ateşli tartışmalar yaparlarmış. Çoğu zaman da birbirlerini (kendilerinin ifadeleriyle) müzevirlemede bulunurlarmış.

1960 darbesi yaşandığında, davul çaldırıp içkili eğlenceler tertip edenler olmuş. Ama Adnan Menderes ve iki bakan arkadaşı asıldığında, Halkçılar ile Demokratlar (tabi gerçek halktan bahsediyorum) oturup birlikte üzülmüşler, ağlamışlar ve kara kara yanmışlar.

Kimse bu kadarını ve hele hele idamları beklemiyormuş çünkü.

1980 darbesinden sonra ‘sağcı solcu’ gençleri bir koğuşa doldurmuşlar. Birbirinin hayatına yakından bakma imkânı bulan, kafaları kazınmış, her sabah talim yaptırılıp marşlar söyletilen sağdan soldan gençler "Aslında hepimizin derdi Türkiye Cumhuriyeti Devletiymiş, ne yazık ki kandırılmışız, birilerinin ekmeklerine yağ sürmüşüz," diyerek birbirlerine sarılmışlar ve sonraki hayatlarında HAPİSHANE ARKADAŞI olmuşlar.

Ne zamandır sosyal medyayı gözlemliyorum da; en yakın arkadaşların/akrabaların siyaset ve gidişat yüzünden birbirlerine çok ağır laflar söylediklerine, bir an bizi biz yapan her şeyi unuttuklarına ve dostluklarını/hısımlıklarını hiç düşünmeden bitirebildiklerine şahit oluyorum.

Fazlasıyla politize olduk ve çok kuralcıyız, öfkeliyiz... Birbirimizi; nereye varıp geldiğini bilmeden, çok çabuk 'vatan haini' olarak nitelendirebiliyoruz.

Bu gerginlik, bu kutuplaşma ve "Ben haklıyım onlar dalalet içinde," düşüncesi pek hayırlı bir yere doğru gitmiyor.

Sizin için kıymetli olan partilerinize ve varlık sebebiniz siyasilerinize sonsuz saygım var. Politikayla, ülke gündemi ile ilgilenmenizi gönülden destekliyorum ve bunu yararlı buluyorum. Ama siyasetçiler; kendilerinin de ara ara söylediği gibi gelip geçici ve fâni... Gündemi sürekli değişen Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalıcı...

Üstelik çocuğunuz ateşlendiğinde, üst komşunuza koşturduğunuzda onun hangi partiye oy verdiğini sormuyorsunuz değil mi?

Hepimiz bu topraklarda doğduk, büyüdük çünkü. Eski sonbaharlar kadar güzel olan, o eski mahalle kültürüyle yetiştik. Birbirimizden patatesi, soğanı, yumurtayı ve pratik ilaçları/hapları ödünç aldık. Askerdeki oğlumuz ile; hangi görüşten olduğunu bilmediğimiz, bizden biraz daha hali vakti yerinde komşumuzun evindeki telefondan hasret giderdik.

Hangi partiye oy verdiğini tahmin edemediğimiz insanlar, en yakınlarımızı kırık dökük arabalarıyla hastanelere yetiştirdi belki de. Yıllarca mevlitlerimizi, düğünlerimizi, sünnetlerimizi başka partilerden insanlarla birlikte yaptık.

Cenazelerimizde "Başın sağ olsun, çok üzüldüm, acını paylaşıyorum," dedik. İnsan ortak paydası bunu gerektiriyordu çünkü.

Lütfen biraz daha hoşgörü, daha sakin, çokça sağduyu ve empati...

Şapkamızı önümüze koyup düşünelim. "Evet yahu bilmeden çok fazla politize, kaybetmekten korkmayan ve kırıcı olduk!" diyelim.

Partimiz, ideolojilerimiz, dünya görüşlerimiz ve siyasilerimiz VAZGEÇİLMEZİMIZ olsun lakin her şeyin ama her şeyin önüne geçmesin.

Bu yüzden dillerimizi ve gönüllerimizi elden geçirmenin zamanı gelmedi mi diyorum.

Müfterileştirmeden, ötekileştirmeden, ağır yorum yazmadan, kırıp dökmeden ve ağzımızı doldura doldura sövmeden önce durup dinlemenin, biraz düşünmenin, anlamaya çalışmanın ve o eski MAHALLE KÜLTÜRÜNÜ hatırlamanın vakti gelmedi mi?

LÜTFEN BİRAZ DAHA HAPİSHANE DOSTLUĞU, ASKER ARKADAŞLIĞI, BİZİ BİZ YAPAN İNSANÎ DEĞERLER, ANLAMAYA ÇALIŞMAK, KÖTÜ GÜNLERDE BİR ARADA OLAN İNSANLARIN SAMİMİYETİ VE AKLISELİM...

Gerçekten buna ihtiyacımız var... Hem de fazlasıyla...