12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesinden sonra, Türkiye’nin demokratik yönetime geçmesi kolay olmadı. Siyasi partiler kapatılmış, liderler Zincirbozan, Hamzaköy’e kapatılmış, ülkeyi 5 kişiden oluşan “Milli Konsey” yönetiyordu. Özal, o günlerde bizim Anavatan Partimizi kurdu. (20 Mayıs 1983). Adına 4 Eğilim dediği siyasetten kopmuş insanlarımızı, bir araya getirdi, sakin, uzlaşmacı, gerektiğinde demokrasi için gereken esnekliği göstererek, hatta askeri hükümette, başbakan yardımcılığı görevini kabul ederek, ülkemizin seçimlere gitmesine katkı yaptı. Bütün o yıllarda, bizler her zaman kendisinin yanındaydık. Büyük hadiselere yol açmadan, akıllı politikalarla, askeri konseyin desteklediği, Turgut Sunalp’i geçerek, ANAP’ı iktidara getirdi. Seçimler bitmiş, ANAP kazanmış, ancak Evren bir türlü Özal’a, hükümeti kurma görevini vermiyordu. Çankaya’da, Devlet Başkanı Evren’i ziyaretinde, ani bir hareketle Kenan Paşa’yı kendine çekmiş ve kucaklamış, bu olaydan sonra ANAP Hükümeti kurulmuştu. 

Hükümet olduğumuzda ilk 100 günde hızla neler yapılacak, hepimize ayrı ayrı görevler, icraat programları verdi. Mali, iktisadi, siyasi programlar, yatırım hamleleri birbirini izledi. Vizyonumuz ve misyonumuz belli idi. Özal, “Bizim hakikat kıldığımız yere, onların hayali dahi ulaşamaz” diyordu. Yapılan icraatlar içinde, Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın kurulması önemli bir adımdı. Bu örgütün basına DPT’den değerli arkadaşımız Vahit Erdem’i getirdik. Vahit, önemli projeleri gerçekleştirdi. 

Şimdi olduğu gibi ordumuzun silah ve gereçleri ABD’den temin ediliyordu. Bunları milli sanayimizle üretmeliydik. Hatırlanacağı üzere, Ankara’da kurulan Uçak Sanayi Tesisinde, ABD’den gelen parçalarla F-16 uçaklarını imal ettik. Hala başarı ile kullanılıyor. Devlet büyüklerimizin, savaş gemileri, yerli otomobil vs. imalat törenlerini izliyoruz. Pembe tablolar çiziyorlar. Geçenlerde bir yakınımı hastanede ziyarete gitmiştim. Yattığı yatak, arkasındaki tıbbi göstergeler, hepsi ithal malı idi. Kombilerde öyle, bir araştırma yaptım. Bizim tersanelerimizde, fabrikalarımızda yapıldığı ifade edilen araçların, hemen hemen hepsinin makineleri, motorları, elektronik, digital, computer sistemleri dışarıdan ithal ediliyor. Arkadaş... Benim aklım ermez, eğer harp gemisi, denizaltı, helikopter, uçak, otomobil yapacaksan, makine ve motorlarını da kendin imal edeceksin. Bunun için yatak, sekman, saft, piston, gömlek vs. bunların tümünü Türkiye’de yapacak yerli ve milli sanayi entegrasyonuna gereksinim vardır. Ne gerekiyorsa, imal için, sub-contracting, firmaları ihtiyaç vardır. Aksi halde tam sanayileşmeden bahsedemezsin. 

Tekrar ediyorum, sadece gövde, kaporta imali yeterli değildir, onların içine koyacağın makine, motor yapmalıyız. Bak, dünyada uçak motoru üreten 3 firma vardır. Tamam, Rusya’da yapıyor. Bakın size şunu ifade edeyim; Ben, Rusların, Antonov (düşe düşe kalmadı), Tupelov, Illiysen uçaklarına katiyen binmem, zira güvenirliliklerine itimat etmem...  Dünyada en zor ve güven isteyen sanayi, uçak sanayidir. Öyle ya, uçaklar içinde yüzlerce yolcusu ile bazen 18 saat havada kalıyor. Motor, design, gövdeleri garantili olmalıdır, konfor güvenden sonra gelir. 

Bakıyorum, dünyayı Çin malları sarmış durumda. Dünyayı Covid-19 belasına bulaştıran, binlerce insanın öldüğü, dünya düzenini değiştiği salgını çıkaran Çin’e benim zerre kadar güvenim yoktur. Demokrasi, insan hakları, insan refahının, insanın değerinin olmadığı 1,5 milyar insanın eline geçen her şeyi, hijyene aldırmadan yediği Çin’den hayır gelmez. Çin mallarının kalitesine, hijyenine, güvenirliliğine çok dikkat edilmelidir. Dünyanın medeni ülkeleri, Çin’e karşı ortak hareket planlamalıdır. Bu benim fikrim... 

Tekrar yazımızın ana konusuna dönersek, Türkiye olarak, makine ve motor imal sanayini, milli olacak biçimde kurmalıyız. Uluslararası dayanışma, işbirliği ve teknik yardım anlayışı gereğince, kendi alanında otorite (Uçak motorları gibi), firma ve devletlerle teknoloji transferi, satın almalar yapılabilir...