Eğitimin önemine vurgu yapmama gerek yok.
Eğitim önemli.
Ama insanlık daha önemli.
Bizden önceki nesilleri hatırlayalım.
Ömründe okul görmemiş, Öğretmen görmemiş, Öğretmenleri, dedeleri, büyük anneleri olmuş.
Anne babalarından almışlar terbiyeyi.
Allah'ın varlığını, ahlaklı olmayı, gelenek ve görenekleri, töreyi öğrenmişler. Kendisinden sonraki nesillere aktarmışlar. En sade şekliyle.
Baba erenlerin kerametlerini, Hazreti Ali, Hazreti Hamza'nın kahramanlık hikayelerini.
Hazreti Osman'ın edebini, Hazreti Ömer'in adaletini, Hazreti Ebu Bekir'in sadakatini, Peygamberimizin mucizelerini, Allah'ın emirlerini, dilden dile, gönülden gönüle anlattılar. Asırlar öncesinden günümüze taşıdılar. Tek eğitim yerleri "Hayat mektebiydi" Öğrendiler, yaşadılar. Önce söz ile, sonra hal diliyle öğrettiler.

Eğitime bugünden bakalım.
İllaki bir insanın okul bitirmesinde çok fayda var. Yadsınamaz. Tartışılamaz.
Ancak başka bir boyutu var. Kaba bir tabir olacak belki ama, Ziya Paşa'nın ünlü bir sözü vardır "mektep cehaleti alır, merkeplik baki kalır" günümüzde bu söz "tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır" diye söylenir.

İnsanlar yaşamlarının çeşitli devrelerinde bir şekilde makam sahibi olma imkânına sahip olurlar. Bu bazen şans, bazen hak ederek, bazen de hile, yalakalık ve kişisel ilişkilerle elde edilir.
İşte bu noktada topluma faydalı olması gereken bu makam sahipleri, bir anda hazımsızlık ve benlik sorunu yaşarlar.
Kendini aşamamış, hiç hak etmedikleri bu makamın sevdalısı kişilerin ilk yaptıkları şeyin çevrelerine kendilerini tanıtmak olduğu aşikârdır. Her hal ve hareketiyle çevresine verdikleri mesaj şudur. "İşte ben buyum. Ben. Ben var ya ben böyle büyük insanım."

"Eşeğe binip hava atan, ata binerse aklını kaybeder"

(William Bayliss)

Kendilerini dev aynasında gören bu cüce insanların hali eşeğe binen makam düşkünleri gibidir.
Bindiği merkebin, merkep olduğunu bilemeyen ve caka satan, rüyalar aleminde kendinden geçen bu insanları uykudan uyandıran ise bindiği merkebin anırtısı olsa gerek. Onları bu tatlı uykudan uyandıran bir başka şey ise bir atın yanlarından dörtnala geçmesidir. Atın çıkarttığı toz duman içinde ne olduğunu şaşırsan bu eşeğe binmiş makam düşkünleri bu muhteşemlik karşısında ancak arkadan baka kalmışlardır.

İnsan ister istemez şunu sormadan edemiyor. Eşeğe binmiş bu insanlar ata binselerdi ne olurdu? Basit bir makamı bile hazmedemeyen, insanlara hizmet etme yerine makamı kendilerini tanıtma ve gelir kapısı olarak görenleri her yerde görmek mümkün. Bakın çevrenize bunlardan birkaç tanesini görmeniz zor olmayacaktır.
İşin acı tarafı ise bu makamların ateşten bir gömlek olduğunu bilemeyen makam düşkünü sarhoşlara bunu anlatmanın mümkün olmaması.

Burada olaya bir de farklı açıdan bakarak sormak lazım. Peki ya bir eşşeğe makam verilirse ne olur?