(Bir hain tarafından ayakları kesilen, birkaç gün sonra da hayata gözlerini yuman, masum bakışlı, kırgın, küçük kara köpeğe ithaf olunur.) “T

(Bir hain tarafından ayakları kesilen, birkaç gün sonra da hayata gözlerini yuman, masum bakışlı, kırgın, küçük kara köpeğe ithaf olunur.)

“Tıp kitaplarında yoktur ama sevgi her yarayı iyileștirir.” diyor Dr. Nowzaradan.

Kendimi bilmeye başladıktan sonra, bana, kendinden (çok fazla) bahsetmenin doğru bir şey olmadığı öğretilmişti.

Bu yüzden, özel hayatımdaki, (varsa) umuma mâl olması gereken güzellikleri anlatırken bile yer yer tedirginlik yaşarım. Bazı şeyleri yapıp yapmamayı çok düşünürüm. Bu konuda biraz tutuk olduğumu söylemeden geçemeyeceğim.

Anlatmadan, sadece göstererek, bir şey daha öğrettiler bana. Merhamet…

Sert ve kaşının altından bakan büyüklerimden, insanlığa ve hayvana haşarata şefkati, onları koruyup kollamayı, kavzamayı gördüm hep ben.

Dedem, bağ evinin pencere önlerine ağaçkakanların, sıvacı kuşlarının ve baştankaraların yemesi için Antep fıstığı koyardı. Küçük leğenler içinde de, kedi, köpek ve kurt kuş içsin diye, su bulundururdu.

Bir defasında bir baştankara, ağzı açık alüminyum ibriğin içine girmiş, su aramıştı, bu arada kapak kapanıvermişti, dedem kuşun ölüsünü bulmuştu. O günden sonra bağ evinin önlerinde ağzı açık bir ibrik, kova bırakmamaya çalıştı.

Doksanlarda vefat eden babaannemin - hasta bir tavuğu hayata döndüremediği için - hüngür hüngür ağladığına şahit olmuştum.

Horoz dövüşüne ilgim olduğunu öğrenen babamın ağır hışmına uğradığımı da hatırlarım sonra... Ortalama insanlardı ama merhametleri, hayvan ve insan sevgileri dağlar kadardı.

Ve onların kuşağı aşağı yukarı hep öyleydi.

Biz büyürken, büyükler bize heybetle, sevgiyle ‘oğlum’ diye hitap eder, başımıza iş gelecek oyunlardan, evlerden, olaylardan ve insanlardan uzak olmamız için öngörüyle davranırlardı.

Yani aslında, eski insanlar şendi, gönül dolusu, kahkahalarla gülerlerdi, bir otokontrol vazifesi görürlerdi, yanlarında olduğunda emniyette ve güvende olurdun, öyle hissederdin.

Bu, hayvanların bacaklarını kesen, ayaklarını ağzını bağlayıp ağaçlara asan, bir kediyi köpeğe parçalatan çocuklar nasıl bir kin ile büyüdü acaba? Bunları kim yetiştirdi?

Dilleri ağızları söylemez hayvanlar, bu gençlere ne yapmış, onların hangi garez duygularını harekete geçirmiş olabilir?

Bu topraklar onlar gibi yaratıkları ifrazat olarak görür, içinde barındırmazdı üstelik. Ne oldu bu topluma da, bunlar araya karışmış yaşıyor. Hâlâ insan kontenjanından yararlanıp hayatlarına devam ediyorlar?

Bir yavru köpeğin dört ayağını kopardıktan veya bir kediyi çenesi kuvvetli bir köpeğe parçalattıktan sonra nasıl yemek yediler? İçleri nasıl kaldırdı? Hâlâ küstahça sırıtarak kendilerini nasıl savunabiliyorlar?

Bunu kendimden bahsetmek için söylemiyorum ama ben hiçbir şey yapmasam bile hayatın içinde kendimi suçlu ve sorumlu hissediyorum. Yıllardır bilmediğim şeylerden acı çekiyorum.

Böyleleri insanım diye ortalıkta nasıl dolaşıyor? Bunları insan sananlarla hiçbir şey olmamış gibi nasıl sohbet edebiliyorlar? Bunların anneleri babaları kendilerinde hiç kabahat bulmuyorlar mı?

Hadi vatana millete hayırlı evlat yetiştirmedik ama hayvanlara zarar veren bir caniyi - ne yapmadık da - ortaya çıkardık diye düşünmüyorlar mı?

Yazık, etrafımızdaki güzel insanlar, merhamet sahibi olup hayvanlara yemek ve su vermek için gecesini gündüzüne katanlar, böylelerini organizma ve adam sanıyor.

Bu dünyada bir lağım faresi kadar bile yer kaplamadıklarını bilmiyorlar oysa.

En kötü kaleme alınan yazıların, hamasetle hayata geçirilenler olduğunu biliyorum. Bu yazıyı hamasetle ve öfkeyle yazmamaya çalıştım. Lakin hayvanlara yapılanlar karşısında insanın yüreği sızlıyor.

Böyle olmayabilirdi. Hayvan veya insan hiç fark etmez, sevgi ve şefkat her yarayı iyileştirirdi.