Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Merkezi'nde düzenlenen Dede Korkut Kitabı Baskısı Tanıtımı'nda yaptığı konuşmada, Dedem Korkut'u bilimsel olmadığını iddia ederek okutmayan bilim adamına hayret ettiğini, hatta kınadığını belirterek, "Bakın süreci bundan iyi ne anlatabilir. Şimdi hepimiz bir süreç içindeyiz, 'Ata binmeyince yol alınmaz.' Basit görünüyor ama o kadar şey ki önce yol için bir karar verdinizse bir süreci başlatacaksınız, ata bineceksiniz ki yol alacaksınız" diye konuştu.

Bunların Türkiye'nin milli kültürünün temel taşlarını dokuyan unsurlar olduğuna işaret eden Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Bunları keşfettikçe biz aslında kendi köklerimizi de anlarız. Yazıcıoğlu Tarihi Ali Selçuk'ta atıfla Dedem Korkut'ta onu Kayı Boylarının bir devlet kuracağına işaret ettiğini ifade eder. Oğuz Boyları'yla, yani 2. Murat'a yazılmıştır. O dönem Selçuklu ile Osmanlı arasında Dedem Korkut üzerinden irtibat kurar. Şimdi biz mesela Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti çizgisini dile getirdiğimizde birileri rahatsız oluyor. Birileri Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihin belli bir şartında konjonktür içinde çıkmış rastgele bir devlet diye görmek istiyor. Biz Osmanlı dediğimizde neredeyse rahatsız olup, Osmanlı karşıtları gibi bu milletin evlatları varsa bir sıkıntı var, bir yerlerde ya da Selçuklu'ya atıf. Bir tarih yazılmadan, şu gün elimizde Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti çizgisinde yüzlerce kitap külliyat var..."

Bunun önemli bir tarih bilinci olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Tarihte sizin olmadığınız bir dönem kalmıyor" dedi.

İngiliz tarihçi Arnold Joseph Toynbee'nin tarihini okuduğunda daha girişte çok çarpıcı bir girişim sergilendiğini aktaran Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Toynbee bütün insanlık tarihini özetle der ki: 'Aslında ben İngiliz tarihini okumak için bütün insanlık tarihini yazdım.' Tarihin bir yerine oturtmak için yazıyor. Şimdi Türkiye'de bazı maalesef tarihten kopuk aydınlar ise bizi, bizim milletimizi tarihten koparmak için tarih yazıyorlar. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar, Dedem Korkut'un o ali sesi, o derin irfanı yaşadıkça, bu tarih süreklilikle yaşayacaktır. Bu tarih bilinci gelecek nesillere hiç aksamadan aktarılacaktır. Nasıl biz belki hiç mektep görmemiş o dedelerimizin, babaannelerimizin türküleri, ezgileri, söyleyişleri üzerinden bir tarih bilincine sahip olmuşsak, şimdi bütün bu imkanların olduğu dönemde bu tarih bilincini yaşatmak bizim görevimiz. Ama bu tarih bilincini şu veya bu topluluğu dışlayarak, başka bir grubu tarihin merkezine yerleştirerek değil, bütün tarihimizi tam bir bütünlük içinde inşa, ihya ve idrak ederek yapabiliriz. Bu anlamda Dedem Korkut bizim için bulunmaz bir nimet ve bütün bu derin kültürümüzü anlamak bakımından da büyük bir irfan kaynağıdır."

"Her yere başı dik girer, başı dik çıkarsınız..."

"Her yerde bu irfandan beslendikçe yürümeye devam ederiz" ifadesini kullanan Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı görevini yürüttüğü dönemde bir salona girerken, bir sert müzakereye başlarken, "Kaldırdığını göğe eriştiren güzel Tanrı, kızdığını yok eden kahhar Tanrı, birliğine sığındım Rabbim kadir Tanrı, medet senden kara elbiseli kafire at tepiyorum, işimi sen yoluna koy" duasının hep aklına geldiğini söyledi.

Davutoğlu, "Müzakereye başlarken, eğer köksüz bir devlet anlayışının mensubu ve temsilcisi olarak oturduğunuzda başınız eğik girersiniz. Ama arkanızda böyle bir duayı size aktarmış bir Dedem Korkut'un kulağınıza gelen esintisi varsa ve o duayla sizin dedenizin, babaannenizin ya da nesillerinizin duaları örtüşmüşse her yere başı dik girer, başı dik çıkarsınız elif gibi" diye konuştu.

Sözlü kültürün, yazılı kültüre, boy ve oba geleneğinin yerleşik devlet geleneğine, yerleşik devlet geleneğinin de bir köklü nizam anlayışına erişmesinde hep bu çizgiyi takip ettiklerini anlatan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde, 2005'te Orhun Anıtları'na yaptıkları ziyareti anımsattı.

Orhun Anıtları'nda yol olmadığını ve bir tarlaya indiklerini anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bayağı tarla, pırpırlı bir uçakla. Kültür Bakanımızla birlikteydik muhtemelen. Milliyetçilik ya da milli kültüre sahip çıkmak bu. Orada ferman edildi, 'bu yol yapıla.' O yol, Bilge Kağan yolu asırlar sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yapıldı. Orhun Anıtları, Bilge Kağan Müzesi olarak ihya edildi. Hoca Ahmet Yasevi'nin Dergahı'na vardığımda, onun tefekkür için 63 yaşında girdiği ve bir daha çıkmadığı çilehaneye girip bir gece yarısı, neredeyse sabaha kadar kaldığımızda, Hoca Ahmet Yesevi'nin elinden el alıp, Anadolu'ya doğru yürüyen Horasan Erenlerini tek tek hissediyorsunuz. O küçük çilehaneden, o yer altındaki küçük mekandan nasıl büyük ufukların doğmuş olduğunu orada idrak ediyorsunuz ve biz idrak ile siyaset yapıyoruz. Emin olunuz hiç bir adımımız yok ki Hoca Ahmet Yesevi'nin o çilehanesinden ve de Hacı Bayram Veli'nin şurada yanı başımızda duran çilehanesinden ya da geçen hafta huzuruna vardığım Gül Baba'nın Dergahından bağımsız olmadı, olmayacak. Bugün şu anda dahi TİKA mensuplarımız, Alparslan Han'ın mezarını araştırmakla meşgul. Sultan Sencer Han'ın mezarını biz restore ettik."

"Elerinde İpad veya cep telefonları yoktu..."

O erenlerin ellerinde İpad veya cep telefonları olmadığına vurgu yapan Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Ama gönüllerinde bütün insanlığı kuşatan bir iman deryası vardı" dedi.

Davutoğlu, son dönemde kültürel restorasyon çalışmalarını yaparken, hep bu ilkeden hareket ettiklerini ifade ederek, Başbakanlık görevini aldıktan sonra Anadolu Erenleri'nden "destur almaya" çıktığını bildirdi.

Bunun birilerine modernite öncesi efsanevi tavır gibi gelebileceğinin altını çizen Davutoğlu, "Bana öyle gelmiyor, ben Dedem Korkut okudum, Yusuf Has Hacip okudum, bana öyle gelmiyor" dedi.

Görevi aldığı günün sabahını Hacı Bayram Veli'de sonrasında ise Anadolu'daki bütün Horasan Erenleri'nin huzuruna varmayı ve onlarla manevi bir ahitleşme içine girmeyi bu ulvi görevin asli başlangıcı olarak telakki ettiğini aktaran Davutoğlu, "Bazıları için o ziyaret bir türbe ziyaretidir. Ama anlayan için huzuruna vardığınız kişinin, sizin ve tarihiniz, medeniyetiniz için önemini bilen kişi için orada o huzurda gözünü kapatıp bir müddet, Hazreti Mevlana'nın huzurunda diz çöktüğünü, Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat'ını okumuş birisi, ondan nasihat aldığını, Hoca Ahmet Yesevi'nin huzurunda Divan-ı Hikmet içinde bir hikmet dergahının önünde olduğunu düşündüğünde bütün bunlar birleşir, billurlaşır ve bir siyaset anlayışı haline dönüşür. O siyaset anlayışı içinde de zillet olmaz, zulüm olmaz. Nezaketsizlik olmaz" diye konuştu.

"İzzet sahibi olmayı öğrendik"

Davutoğlu, "Biz onlardan 'Edep yahu' diyerek seslenişlerini duyduk, edep sahibi olduk. 'Bana öyle bir feyzi kanaat ver ki değil namerde, merde dahi eyleme muhtaç' diyen sesten bir izzet sahibi olmayı öğrendik" ifadesini kullandı.

Başbakan Davutoğlu, şunları dedi:

"Onun için yüreğimiz titrer, 'Acaba Türkiye 2001'lerdeki zillet haline, hani IMF'den üç beş milyonluk şeyler talep eden zillet haline düşer mi' diye. Düşmemesi için gece gündüz çalışırız. Gözümüze uyku girmez. Onlar bunu metafizik ya da bilimsel bulmayabilir. Ama biz ahirette o yüce mekana vardığımızda bütün bu medeniyet birikimine sahip çıkanların geçmişlerinde de Dede Korkut'un yakamıza yapışabileceği izlenimiyle, inancıyla gece gündüz koştururuz. Onların duasıyla yol yürürüz, yol alırız, ata biner yol yürürüz."

Davutoğlu, "Mesele, 'Ata binmeyince yol binmeyince yol alınmaz' dendiğinde kastedilen şey, niyet sabit olup, istikamet üzre olup, yola çıkmadığınız zaman yol alınmaz. Bu tipik yörük deyişidir" diye konuştu.

Yol kavramının, aynı zamanda sufi anlamında, Hacı Bektaş Veli ve tasavvuf geleneği içinde de aynı manevi bir seyri sülukun işareti olduğunu dile getiren Davutoğlu, "İster maddi olarak kervan yolu olsun, ister manevi olarak bir seyri süluk içinde hal ehli olma anlamında yol olsun, biz bu yolun yolcularıyız. Allah yolumuzu açık, yolumuzun öncülerinin yolunda bizi ram eylesin" değerlendirmesinde bulundu.

Başbakan Davutoğlu, sözlerini Dede Korkut'un bir duasıyla bitirdi.

Hisarcıklıoğlu kitabı anlattı

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da kadim kültürel değerleri muhafaza ederek, gelecek nesillere aktarmaya çalıştıklarını söyledi.

Her sene önemli eserleri hazırlayarak basımını yaptırdıklarını, hem yurt içinde hem de yurt dışında dağıtarak Türk kültürünün tanınmasına katkıda bulunmaya çalıştıklarını ifade eden Hisarcıklıoğlu, daha önce Yunus Emre ve Necip Fazıl'ın eserlerinin basımını yaptıklarını anlattı.

Bu yıl da Türk edebiyatının en önemli muazzam örneklerinden birinin basımını gerçekleştirdiklerini bildiren Hisarcıklıoğlu, "Oğuz Türklerinin büyük destanı Dede Korkut destanını kitaplaştırdık" dedi.

"Kendisi de Türkmen olan Başbakanımızın aramızda bulunarak bu işe verdiği önemden dolayı büyük mutluluk duyuyoruz" ifadesini kullanan Hisarcıklıoğlu, söz konusu eserin özellikle yöneticiler için değerli bir başvuru kitabı olduğunu vurguladı.

Dede Korkut kitabının, Türklerin doğaya, insana, anaya, babaya, yoldaşa, dosta, düşmana ve Allah'a bakışın özeti olduğunu dile getiren Hisarcıklıoğlu, "Bu kitabı okuyan, Türk örf ve adetinin, Türk tarihinin özünü öğrenmiş olur. Bir cilt olarak da kitabın orijinali Oğuz Türkçesi anlatımıyla Osmanlıca kaleme alınmıştır. Hem Vatikan nüshası hem de Dresden nüshası bir arada dünyada ilk kez bu kitapta bulunuyor. İkinci cilt ekleyerek iki nüshasının da orijinal halinin tıpkı basımlarını gerçekleştirdik" dedi.

Kitabın, bin 492 sayfadan oluştuğunu ve 13 aylık çalışmanın ürünü olduğunu kaydeden Hisarcıklıoğlu, "Kitap, akademik veri tabanıyla hazırlanmıştır, geniş muhteva çalışmaları yapılmış ve okuyucu için anlaşılır dille kaleme alınmıştır. Minyatürleri 18 ayrı sanatçınını aylar süren çalışmalarıyla hazırlanmıştır. Çok uzun çalışmadan sonra ortaya çıkan bu eserin kıymetli değer taşıdığına inanıyorum" ifadesini kullandı.

Başbakan Davutoğlu, toplantı sonunda kitabın hazırlanmasında emeği geçenlere plaket verdi.