Türkiye son dönemde sürekli bişeylerle meşgul edildi ve edilmeye devam ediyor. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinden beri süregelen “Hasta adam”

Türkiye son dönemde sürekli bişeylerle meşgul edildi ve edilmeye devam ediyor.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinden beri süregelen “Hasta adam” damgası zihinlerede bulaştı.
O zihinler tabiri caizse “iğdiş edilmiş” bir hale büründü.
Batı’nın bize, daha doğrusu İslam coğrafyası ve Dünya’nın geri kalanına öğrettiği bu öğrenilmiş çaresizlik fikri hala kırılabilmiş değildir.
Çoğunun yücelttiği örnek aldığı, hatta sürekli kuyruk sallayıp şirin gözüktüğü batı hiçbir zaman Doğulu bir bilim adamını, sanatçıyı, filozofu kendine denk görmez.
Her fırsatta da aşağılar.
Bu yüzden geri kalmış ülkelerin kendini aydın ve sanatçı(!) zanneden bir kısım zevatları kendi ülkelerini sürekli olarak Batıya şikayet ederler.
Her bulduğu fırsatta aşağılarlar.
Aslında bu kendilerinde var olan “Aşağılık Kompleksinin” dışa yansımasıdır.
Batı’dan ödül alanlara bir bakın bakalım. Hiç biri bu toprakların alın terini, örfünü, adetini, yaşanmış değerlerini, kültürünü yansıtmazlar.
Yabancıdırlar tüm bu değerlere.
Kimse sizin kara kaşınıza kara gözünüze, Süper (!) oyunculuğunuza ödül vermez.
Avrupa ancak kendisine ram olanları daha fazla köleleştirmek için önlerine arasıra bir şeyler atar.
Böylece arada sırada ödüllendirilen kişilerde daha bağımlı hale gelirler.
Siz öyle bi hale gelirsiniz ki kendi ülkenize onların gözlüklerinden bakarsınız.
Bunu her yerde görmek mümkün aslında.
Bu ülkede sanatçı olmak için kendi değerlerine yabancı olman gerek.
Yetmez küfür etmen, aşağılaman gerek.
Avrupaya gidip kendi devletini ve milletini şikayet etmen gerek.
Avrupada ödül almaya takım elbiseli giderken, kendi ülkende ödül gecesine yırtık kot pantolonla katılmak sanatçı(!) olmanın kriteridir bu ülkede.
Sanatçı olmak “Türk olmak benim suçum değil” diyecek kadar kendi değerlerine ters olup olmaktır.
Çünkü çok kolay bu ülkede sanatçı olmak.
Bir şey üretmene gerek yok zaten.
Kopyalarsın olur biter.
Işte bu prangalı kesim Türkiye’nin önünde ki en büyük engellerden birisidir.
Yapılan her işte, atılan her adımda “istemezük” diye nara atan bu zihniyet Türkiye için engel.
Aslında amaçları istemezükçülükten ziyade Anadolu insanının kendi seviyelerine çıkmasını ve onların yaşam tarzına ortak olmasını istememeleridir.
Yoksa onların zaten “tuzu kuru”.
Halkın çektiği sıkıntıları çekmezler.
En iyi sosyalist, halkçı, barışcı onlardır ama bunların hepsine yabancıdırlar mesela.
Halk dediğiniz zaman ısrarla kaçıverirler.
Millet kavramı uykularını kaçırır o yüzden “ulus” denilen bişey uydurmuşlardır.
Türkiye bütün bunlara rağmen üzerinde ki ölü toprağını atmak zorundadır.
Çünkü bu içerde ve dışarda üç-beş sanatçı geçinen tiplemenin veya kendisini dünyanın efendisi sayan devletlerin isteğiyle değil, dünyanın mazlum milletlerinin dualarıyla gerçekleşecek.
Çünkü dünya üzerinde ne kadar Mazlum İnsan varsa, gözü kulağı Türkiye’den gelecek iyi bir habere kilitlenmişse, bu er yada geç gerçekleşecek.
Tarihi bir misyonu olan bu Millet bu yüzden tekrar ayağa kalkmak zorunda.
Eğer Türkiye çökerse Batı yüzyıllardır var olan rüyasını gerçekleştirmiş olacak.
Çünkü Batı’nın batması ancak Batı’ya alternatif olan “Hak Dinin” mensuplarının ayağı kalkmasıyla mümkün olacaktır.
Eğer size Kudüs’te, Kerkük’te, Bosna’da, Kosova’da dualar ediliyorsa işte Milli olan sizsiniz.
Eğer siz bir başarıdan sonra alnınız secdeye gidiyorsa, “Zafer ancak Allah’tandır” diyebiliyorsanız “Milletin Evlatları” olan sizsiniz demektir.