Yaklaşık kırk yıllık sorun olan ve kronikleşen problemi, her siyasi irade kendi bakış açısı ile çözme dik kafalılı

Yaklaşık kırk yıllık sorun olan ve kronikleşen problemi, her siyasi irade kendi bakış açısı ile çözme dik kafalılığını gösterdi.
Sorun çözülmediği gibi, daha da vahim haller aldı.
Gazetecisi, aydını, siyasetçisi meseleyi okudukları belgeler üzerinden, çözüme çalıştı.
Ya da PKK’nın beyin kadrosu ile poz vermekle işin çözümüne gittiklerini sandılar.
Beyin kadrosu zaten ajan olan bu kimseler ile görüşmek, sizi çözüme ulaştırmadığı gibi devlet tarafından muhatap alınan örgüt meşru hale getirildi.
PKK ilk eylemlerini Kürtleri öldürmekle başladığı yıllarda, Kürtler devlete sığındılar ve devletin idaresindeki isimler, Kürt halkının bu sorunu ile yeteri kadar ilgilenmediler.
Çünkü bir Türk dünyaya bedeldi ve bizim anlayışımızda Türk bir ırkın adıydı.
Ve biz Ne Mutlu Türküm diyene ifadesini bunun için kaldırdık.
Milliyetçi olmayı, ırkçı olmakla bir tutup, ayaklar altına aldık.
Soruna da Kürt sorunu adı verdik.
Hayır efendim ;
Ne Mutlu Türküm diyene ifadesi, tam yerinde bir ifade.
Çünkü, Türk bir ırkın adı değil, top yekün Türkiye’de yaşayan bir milletin adı.
Doğu gezimde şu tespitleri yapma imkanım oldu.
PKK ile Asker bir dönem aynı kanaldan yönetilmiş.
PKK yakıp yıkıp devlete kafa tutarken, bir asker bölgeye gelip hareket eden her şeyi vurun emrini vermiş.
Kürt köylerinden birinde, bir vatandaşı aracın arkasına bağlayıp merkeze çekerken, cahilliğinden araç arkasında sürülerek ölen adamın sekiz oğlundan altısının dağa çıkıp PKK’ya katılacağını düşünememiş.
Ya da bilincinden katılmasını istemiş.
Bu örgütü, askerin içindeki ajanlar, ya da cahiller, polisin içindeki ajanlar, ya da cahiller, halkın içindeki ajanlar yada cahiller, hep birlikte büyütmüşler.
Ermeni halkının haklarını aramak adına kurulan bu örgüt, karşılık bulamayınca ise adına Kürt sorunu denilmiş ve karşılık bulmuş.
Kürtler ilginç insanlar, kolay inanırlar .
Tefekkürden çok yoksunlar.
Her ailede yirmiye yakın çocuk var.
Koyun, kuzu, hindi, tavuklarla boş arazide çocuklarını büyütüyorlar.
Hayvanları kurban ederken, hayvanlar ile çocuklarını da kurban etmekten çekinmiyorlar.
Çocukların onlarda fazla maliyeti yok.
Bu onların eksikleri.
Bunu da idrak eden ajanlar, bu durumu çok iyi kullanıyor.
Doğunun her yeri ajan kaynıyor .
Bisiklerlerin arkadasın da sarı bayrakla dağları gezenlerden tutun, kahvede oturan lokantalar da bilinçli madde isteyen, hatta camide namaz kılan, olmadı kimi yerde hoca olana kadar.
Doğuda devlet yok gibi.
Polis, karakol duvarının arkasında, orada polis göremezsiniz.
Radar aracını bırakın, devriye aracı bile göremezsiniz.
Zırhlı araçlar içinde, gezerler.
Halkın içinde sivilleri, saymazsak.
Cezası iki yıl olan kaçak sigara, doğuda koliler halinde caddede satılır.
Bu kaos onların da hoşuna gitmiş.
Kaosu benimsemişler.
Artık çözümün askeri operasyonlar ile olmayacağını, onlarda biliyorlar.
Ve PKK denen taşeron örgüt asla silah bırakmaz, açılımda da bırakmamış.
Eylemler kesilmemiş.
Sadece basına sızmamış olaylar.
O dönemde daha da, güçlenmişler.
Lakin, Kürtler ilgiye sevgiye muhtaç adamlar.
Batının insanı onlar için “beyaz adam” gibi.
BDP’li belediyeler kesinlikle çalışmıyor.
Ama halk çalışmadığının farkında bile değil.
Hizmet nedir?
Devlet nedir?
Haklarımız nedir?
Farkında değiller!
Her şeyi devletten bekliyorlar mı, evet bekliyorlar.
Devlet nelerden sorumlu, onu bile bilmiyorlar.
Doğunun tamamı verimli topraklar. Ne ekersen bitiyor topraklarda.
Aklıma İsrail devletinin kitabındaki “verimli havza” ifadesi geliyor.
Doğu, Türkiye’nin tarlası.
Şayet tarlayı kaybedersek emin olun batıda yaşayan Türkler de doğuda yaşayan adına Kürt dediğimiz Türkler de aç kalır.
Bu savaşın kaybedeni en çok doğu vatandaşı olur.
İngiliz ve İsrail aklı, bırakın topraklarını almayı milletin namusunu dahi elinden alır.
Akan kanın durması, oradaki ajanların tespitinden geçer.
Bu zor iş, lakin MİT bu işi çözer.
Ama milli olan MİT.
DEVAM EDECEK
Doğru yolda olana selam olsun!