BM ’in ve uluslararası hukukun tanımıyla ırkı, dini ,milliyeti belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulüm göreceği ko

BM ’in ve uluslararası hukukun tanımıyla ırkı, dini ,milliyeti belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkelerinden ayrılan geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişilere denir.
Mültecilik hukuki bir statüdür. Son günlerde yaşanan tartışmalara paralel Suriyelilerin göçmen mi? Mülteci mi? Oldukları konusunda bir kafa karışıklığı mevcut. Ülkemizde kayıtlı olan sayıları ile 3 milyonu bulduğu söylenen Suriye’li göçmenler hangi statüde değerlendiriliyor?
Göçmen: Maddi ve sosyal durumlarını düzeltmek içinde bulundukları ekonomik koşulları iyileştirmek gibi geleceğe yönelik beklentilerine paralel bir başka ülkeye veya bölgeye göç eden kişileri ve ailesini kapsayan bir tanımlamadır.
“Ülkesinde yaşanan zulümden korktuğu için değil; Eğitim ve çalışma amacıyla kendi isteği ile ülkesinden ayrılır ve geleceğe yönelik bir yola çıkar..
‘’Vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanmaya elbette ki devam eder…
Türkiye’de bulunan Suriyeli ‘ler geçici koruma statüsündedir. Türk hukuk sisteminde sığınmacı kavramı yok.
İç savaştan kaçan kitleler halinde ülkemize sığınan kayıtlı Suriyeli mültecilerin sayısı 3 milyona ulaştığı söyleniyor. Suriye halkı, Türkiye, Ürdün, Lübnan, Irak gibi komşu ülkelere sığınmış olsa da ülkemiz bu gün gelinen rakamlara bakıldığında “dünya en fazla mülteci barındıran tek ülkedir”.
AB ülkelerine baktığımızda ise Almanya en fazla mülteci kabul eden ülke olsa da (180 bin) eğitim düzeyi yüksek göçmenleri kabul ettikleri bilinen gerçek. Avrupa ülkelerine gitmek isteyen mülteciler kaçak ve yasa dışı yollardan güvenliği olmayan seçeneklerin sebep olduğu facialar sonucunda hayatlarını kaybediyor, kıyılarımıza vuran bebek ve çocuk cesetleri hakikatten yüreklerimizi dağlıyor…
Tüm bu yaşananların akabinde AB ‘’Avrupa’ya gelen mülteci akımlarına karşı ve bu durumu azaltmak amacıyla Türkiye’ye maddi yardım sağlama kararı aldı…
Dünya üzerinde en fazla mülteciyi misafir eden ülke Türkiye Cumhuriyeti olmasına rağmen ülkesinde tek bir mülteci barındırmayan sadece maddi yardım sağlamış ülkeler var.
Körfez ülkeleri: Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri...
Suudi Arabistan’ın 29 milyonluk nüfusunun 6 milyonu ülkede yasal yollarla çalışan Asya ve çeşitli İslam ülkelerinin vatandaşları..
Kuveyt’te bu oran %60 Katar ve Birleşik Arap emirliklerinde %80 ancak tek bir Suriyeli mülteci kabul etmiş değiller. Bu durum haliyle zenginlikleri ile ünlü Körfez ülkeleri neden mülteci almıyor? sorusunu akıllara getiriyor.
Geçtiğimiz hafta İç savaş nedeni ile ülkemize kitlesel olarak akın eden, maddi ve manevi fedakarlıklarla ülkemizde misafir olan mültecilerin vatandaşlığa alınması meselesi gündemimize oturdu. Sokakta ki adam, akademisyenler, sosyal medya çalkantıları, yazarlar, muhalefet, yazılı basın ve görsel medya da bu konu konuşuldu, tartışıldı ve görünen o ki tartışılacak…
Ancak yapılan açıklamada tamamına yönelik verilen bir beyanat olmadığı görülüyor. Şayet farklı bir durum düşünülüyor ise Türkiye’de “dünya tarihinde ilk kez 3 milyonu aşan bir mülteci nüfusunun kitlesel bir şekilde vatandaşlığa alınması görülecektir’’. Ancak kalifiye iş gücünden bahsedilse de bizim ülkemizde ki mülteci nüfusunun eğitim düzeyi AB ülkelerinin kabul ettiklerinden çok daha düşük bir oranda kalıyor.
Dolayısıyla kitlesel bir vatandaşlık durumunun gelişeceği ihtimali, “kim talep ederse verilecektir’’ boyutuna geçeceği ihtimali zayıf görünüyor. Halkın büyük bir kısmı vicdani ve insani anlamda yapılan misafirliği yürekten kabul etmiş olsa da bir yandan da bu akımın içerisinde ülkemize sızmış olabileceğini düşündüğü radikal İslam militanlarının can güvenliğimizi tehdit eden bir unsur olduğunu düşünüyor ve tedirgin…Büyük şehirlerimizin caddelerin de, her sokak kaldırımlarında, ışıklarında sefalet içinde görünen kadınların, çocukların dilenmesi, Metrobüs ve metro hatlarındaki köprülerde uyuyan aç olduklarını söyleyen yığınla insanı, belirli semtlerimizde ucuz iş gücü nedeni ile yasa dışı olarak yoksulluk sınırının altında çalışan insanları ve gettolaşmaları ile büyük bir kısmının yaşadığı kültür şokunu gözlemliyoruz…
Dolayısıyla kitlesel bir vatandaşlığın sonuçlarından etkilenecek olan halk; O halde İngiltere’nin AB’den çıkış sürecinde yaptığı gibi bir referandum yapın önerisini sunuyor. Dünya tarihinde ilk kez gerçekleşecek kitlesel bir vatandaşlık söz konusuysa ve bu gün ülkemiz dünyada en çok mülteci ağırlayan ülke durumunda ise halkın bu konuda söz sahibi olmayı istemesi de olağandır. Ancak maalesef pek de nazik olmayan tutumların da yer aldığı görüşlerin ve mesajların alt metninde hepimizin insan olduğu notunu düşmekte yarar görüyorum. Biz her şeye rağmen en büyük özelliği misafirperverliği ve merhameti olan bir toplumuz. Evlatlarımızın ve vatanımızın istikbalini düşünüyor ve bir çeşit kan uyuşmazlığı yaşıyoruz bunu inkar edemeyiz ancak unutmayalım ki pek çok dini, ırkı milleti topraklarına kabul etmiş ve korumuş bir imparatorluğun ve 2. Dünya Savaşı sırasında Nasyonel Sosyalizm yönetiminden, soykırımdan kaçıp, pasaportlarına “yurtsuz” damgası vurulmuş yüzlerce bize sığınan Yahudi profesöre üniversitelerimizde kürsü olanağı vermiş bir cumhuriyetin mirasçısıyız. Osmanlı’da biziz…Cumhuriyette biziz… Osmanlı’da bizim… Cumhuriyette bizim…
İçinde bulunduğumuz zamanlar sadece ülkemiz için değil tüm dünya için tarihe notları düşülecek günler. Tarih pek çok imparatorluğun ve insanının çeşitli roller üstlendiği bir Arena.. Unutulmaması gereken bir husus var ki 19.yy’da göçmen kuşlar için dünyada ilk kez hastane kuran, onların yaralarını sarıp, himayesine almış olan Gurabahane-i Laklakan’ı (düşkün leyler evi) kurmuş, göçmen kuşları bile düşünmüş bir kültürün mirasçısı olduğumuzdur…
“Hiçbir zulüm sonsuza dek sürmez” dileğim, misafir ettiğimiz tüm kardeşlerimizin bir gün şenliklerle, türkülerle barış içinde ki vatanlarına bu kez sevinç göz yaşlarıyla dönmesidir… Köylüsüyle, şehirlisiyle, mühendisi ile genci ile kadınları, çocukları ile mücadele ederek, ülkelerinde ki her taşı, her caddeyi yıkılan tüm geçmişlerini, geleceğe kendi emekleri ve elleriyle inşa ederek emanet etmeleridir….
“Bülbülü altın kafese koymuşlar… Ah! Vatanım demiş”…
Sevgi ve sağlıkla…