31. Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid Han tahta geçtiğinde 16 yaşını yeni doldurmuştu. Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa, pek çok iç ve dış problemimizin çözüleceği iddiasıyla Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu olarak tarihe geçen Tanzimat Fermanı’nın ilanı konusunda Padişah’ı ikna etmişti. Tahta geçişinin dördüncü ayında, 3 Kasım 1839 günü söz konusu ferman bizzat Mustafa Reşid Paşa tarafından Gülhane Meydanı’nda okundu. Meydanda kabine üyeleri, devlet erkânı, ulema, Rum ve Ermeni patrikleri, hahambaşı, esnaf temsilcileri, sefirler, bu arada devrin Fransa Kralı Louis-Philippe’in oğullarından, Reşid Paşa’nın dostu olan Joinville Prensi François ve halktan binlerce kişi vardı. Padişah da töreni Gülhane Kasrı’ndan izlemişti. Osmanlı tarihinde yeni bir dönemi açacak bu uzunca metni dinleyen halktan iki kişinin tören dağılırken yaptıkları şu konuşma da aynı şekilde tarihe geçti.

- Hatt-ı-şeriften ne anladın?

- Bundan sonra gâvura gâvur denilmeyecek, onu anladım.

Ne yazık ki az kelimeyle çok şey ifade eden bu cümlenin içinde barındırdığı endişe gerçek oldu. O günden sonra Avrupa devletlerinin elleri kolları, dinî ve etnik azınlıkların haklarını savunmak bahanesiyle hep devletimizin içinde oldu. Pek çok isyanlara ve ayaklanmalara sebep oldular. Ülkemizin asayişini bozdular.

MÜSLÜMANLARIN HAKKINI KİM SAVUNACAK?

Böyle bir girişi neden yaptığıma gelince, malumunuz Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Erbaş, 24 Nisan 2020 günü Ankara Hacı Bayram Camii’nde Kovid-19 salgını nedeniyle temsili olarak kıldırdığı Cuma namazında, mutat olduğu üzere bir de hutbe okudu.

Erbaş, “Ramazan: Sabır ve İrade Eğitimi” başlıklı hutbesinde esas olarak “Canımıza, aklımıza, inancımıza, malımıza ve neslimize zarar veren şeylerden uzak duralım.” çağrısında bulundu. Oldukça uzu hutbenin bir yerinde şu ifadelere yer verdi:

“Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikâhsız hayatın İslamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”

Vay sen misin bunu diyen? Önce Ankara Barosu, ardından da İzmir ve Diyarbakır Baroları zehir zemberek bildiriler yayınladılar. Eşcinsellerin aşağılandığı gerekçesiyle Erbaş’ın şahsında bütün Müslümanlara ve Kur’ân-ı Kerîm’e çağdışı diyerek hakaret ettiler. Bin yıldan beri Müslüman olan ve şu anda da kahir çoğunluğunu Müslümanların teşkil ettiği bir ülkede, Müslümanların mukaddes günü olan bir cuma günü, Müslümanların ibadet yeri bir camide, vaaz ve nasihatlerin yapılacağı, İslam’ın emir ve yasaklarının bildirileceği hutbede başka ne söylenecekti?

Bütün bu olan biten üzerine sosyal medya hesaplarımda ben de şu mesajı paylaştım: “Benim mukaddes kitabım Kur’ân-ı Kerîm, Lût kavminin yaptığı erkek erkeğe cinsel ilişkiye ‘fuhuş’ diyor, ‘hayasızlık’ diyor. Ankara Barosu, hâşâ Kur’an-ı Kerim çağdışıdır deme cüretini gösteriyor. Bu ülkede Müslümanların hakkını kim koruyacak?”

Evet bir Müslüman olarak bu duygularımda samimiyim. Ben dinimin haram kıldığı şeylere haramdır diyemeyeceksem, zina haramdır, içki içmek haramdır, eşcinsellik haramdır diyemeyeceksem Müslüman bir ülkede yaşadığım nereden belli olacak?

Prof.Dr. Erbaş daha sonra “İslam neyi haram kıldıysa onda kötülük ve insana zarar, helal kıldığı şeylerde de temizlik ve insana fayda vardır.” mesajını paylaştı. Ben de yine samimi duygularımla “Evet aynen öyledir. Annelerimizden, babalarımızdan ve hocalarımızdan küçüklüğümüzden beri aynen bu şekilde öğrendik.” mesajını paylaştım.

KUR’ANI KERİM EŞCİNSELLİĞİ AÇIKÇA LANETLİYOR

Peygamber Efendimizin çok sayıda hadis-i şeriflerinin yanı sıra mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de Lût “aleyhisselâm” ve kavmi ile ilgili şu âyet-i kerîmeleri okuduktan sonra Lût kavminin toptan yok edilmesine sebep olan eşcinselliğin dinimizdeki hükmüyle ilgili en ufak bir tereddüt bulunabilir mi?

“Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: ‘Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Bunun için sizden karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da insanlar arasından erkeklerle mi beraber oluyorsunuz? Doğrusu siz haddini aşan bir kavimsiniz!’

‘Ey Lût!’ dediler, ‘Bu tutumundan vazgeçmezsen iyi bil ki sen de kovulacaksın!’ Lût, ‘Doğrusu ben bu yaptığınızdan dolayı sizden nefret ediyorum.’ dedi. ‘Rabbim! Beni ve ailemi, bunların yapmakta olduklarının vebalinden kurtar.’ diye dua etti.” (Şu’arâ, 26/160-169)

“Lût’a gelince o, kavmine demişti ki: ‘Siz, kesinlikle daha önce hiçbir milletten hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz. Siz hâlâ erkeklere yaklaşacak, meşrû yolu kapatacak, toplantılarınızda ahlâk dışı işler yapacak mısınız?’

Kavminin tek cevabı şu oldu: ‘Hadi, doğru söyleyenlerden isen başımıza Allah’ın azabını getir de görelim!’ Lût, ‘Şu ahlâkı bozan topluluğa karşı bana yardım et rabbim!’ diye dua etti.” (Ankebût, 29/28-30)

“Lût’u da peygamber gönderdik. Kavmine dedi ki: ‘Sizden önce insanlardan hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz? Çünkü siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz haddi aşan bir topluluksunuz.’

Kavminin cevabı, ‘Lût ve arkadaşlarını memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!’ demelerinden başka bir şey olmadı.

Biz de onu ve karısı dışındaki aile fertlerini kurtardık. Karısı geride kalan kâfirlerden idi. Ve üzerlerine dehşetli bir taş yağdırdık. İşte gör günahkârların sonunun ne olduğunu!” (A’râf ,7/80-84)

“Nihayet ortalık aydınlanırken korkunç ses onları yakalayıverdi! Ardından yurtlarının altını üstüne getirdik, üzerlerine taşlaşmış çamur yağdırdık!” (Hicr, 15/73-74)

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN TEPKİSİ

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın, cuma hutbesinde sarf ettiği eşcinsellikle ilgili sözleri nedeniyle hedef gösterilip hakarete uğramasına pek çok kişi ve kurumdan tepki yağdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da video konferans yoluyla yapılan 27 Nisan 2020 günkü Kabine toplantısından sonra konuya ilişkin olarak şunları söyledi:

"Diyanet İşleri Başkanımız biliyorsunuz, bir açıklama yaptı. Bu açıklamasıyla sadece inancının, ilminin ve yürüttüğü görevinin gereğini yerine getirmiştir. Söyledikleri de sonuna kadar doğrudur. Elbette Diyanet İşleri Başkanımızın sözleri sadece kendini Müslüman olarak tanımlayan, İslam dairesinde gören kişiler için bağlayıcıdır. Kendini bu sıfatlarla tanımlamayanlar için söz konusu ifadeler sadece bir görüşten ibarettir.

Bir defa burada şu gerçeği çok net görmemiz lazım, ülkemizde eğer İslam adına konuşması gereken birisi varsa, bir kurum varsa o da Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Ankara Barosunun yetkisinde olan bir konu değildir. Herkes yerini bilecek, haddini bilecek. Ankara Barosunun açıklaması başta olmak üzere Diyanet İşleri Başkanımızın görüşlerine karşı kullanılan üslup, konu ve şahıs boyutunu aşıp doğrudan İslam'a yönelen kasıtlı bir saldırı hâlini almıştır. Zira Diyanet İşleri Başkanımıza yapılan saldırı devlete yapılan saldırıdır. Diyanet İşleri Başkanımıza ve açıklamalarına karşı kullanılan her kavram, yapılan her gönderme, karşımızdaki zihniyetin ilkelliğinin ve içindeki nefret bataklığının birer yansımasıdır.

Milletimizin inancına, değerlerine ve onları temsil eden kavramlara böylesine kin duyulabildiğini, bu husumetin böylesine pervasızca ifade edilebildiğini görmekten üzüntülüyüz. Faşizmin en ilkel hâlini yansıtan bu yaklaşımların ülkemizdeki varlığı, demokrasi, çoğulculuk, inançlara saygı gibi ilkelerin hâlâ yerli yerine oturmadığına işaret ediyor."

DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULUNUN AÇIKLAMASI

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, İslam’da ve diğer dinlerde zinanın ve bütün çeşitleriyle eşcinsel ilişkinin açık ve kesin bir şekilde haram olduğunu, 28 Nisan 2020 tarihinde yayınladığı bir duyuruyla şöyle açıkladı:

“İslam, zinanın yanı sıra bütün çeşitleriyle eşcinselliği de açıkça yasaklamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de eşcinsel ilişkinin çok çirkin bir fiil olduğu ve Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemek anlamına geldiği açık ve kesin bir şekilde ortaya konmuştur (Nisâ 4/ 15-16; A’râf, 7/80-84; Şu’arâ 26/161-175). Kur’ân’dan önce indirilen kutsal kitaplarda da aynı hükümler yer almış ve bu eylemlerin büyük bir günah ve ahlaksızlık olduğu belirtilmiştir (Levililer, Eski Ahit 18/22; 20/13; Romalılara Mektup, Yeni Ahit 1/27; Korintoslulara Birinci Mektup, Yeni Ahit 6/9).

Gerek zinanın gerekse eşcinselliğin yasaklanmasındaki en önemli hikmet, evliliğin ve aile olmanın meşru kılınmasındaki hikmetle aynıdır. O da yaratılış kodlarına uygun nezih ve meşru bir cinsel hayat yaşanması ve insan neslinin sağlıklı bir şekilde devamının sağlanmasıdır.

Zina ve eşcinselliğin yasaklanmasında bir diğer hikmet de insan neslinin meşru bir şekilde devamının sağlanmasıdır. Bizi yaratan, yaşatan Allah, insan neslinin devamının da ancak meşru ve fıtrata uygun birliktelik olan nikâhla ve bununla oluşan aile kurumu içerisinde olabileceğine hükmetmiştir. Buna göre hukuki ve ahlaki bakımdan bireyi zarara uğratan bütün nikâhsız ilişki türleri dinimizce yasaklanmıştır.

Anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığının, ilgili kanunda belirtilen sorumluluklarının bir gereği olarak her türlü gayrimeşru cinsel ilişkinin dinen büyük bir günah olduğunu açıklamasını, “nefret söylemi” üretmekle veya ayrımcılıkla nitelemek, son derece haksız ve sorumsuz bir davranıştır. Kaldı ki böyle bir söylem, bütün insanlığa gönderilen son din İslam’ın kendisini, bu dinin kitabı Kur’ân’ı ve peygamberi Hz. Muhammed’i ‘nefret’in kaynağı olarak göstermek olduğundan büyük bir vebaldir. Aynı zamanda halkımızın benimsediği dinî ve manevî değerleri aşağılamak anlamına gelmektedir.”

ANKARA BAROSU İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE SIĞINDI

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Barosu yöneticileri hakkında Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Erbaş’a yönelik açıklaması nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 216/3 maddesi kapsamında, halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri aşağılama suçundan soruşturma başlattı.

Ankara Barosu 27 Nisan 2020 tarihinde yayınladığı yeni bir duyuruyla kendini savunurken “Ankara Barosu tarihinde dinî değerleri hiçbir zaman aşağılamadığı gibi, görevi gereği anayasa ile güvence altına alınan din ve vicdan hürriyetinin her zaman savunucusu olmuştur.” başlığını kullandı ki ilk duyurudakilerle taban tabana zıt ve Müslümanların aklıyla alay eden bir ifadeydi.

Söz konusu duyuruda Ankara Barosu sırtını hangi uluslararası sözleşmeye dayadı dersiniz? Evet tam düşündüğünüz gibi: İstanbul Sözleşmesi’ne. Baro duyurusunda “Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin üçüncü maddesi, cinsel yönelim ve cinsel kimlik temelli ayrımcılığı yasaklamaktadır.” ifadesine yer verdi.

BİR AN ÖNCE GEREKLİ DÜZELTMELER YAPILMALI

İstanbul Sözleşmesi ve buna paralel olarak çıkarılan 6284 sayılı kanuna yapılan eleştirilere ve toplumdaki rahatsızlığa duyarsız kalmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süre önce kurmaylarına “İstanbul Sözleşmesi muhafazakâr camiayı rahatsız ediyor. Eleştiriler duyuyorum.” dediği medyada yer almıştı. Bu haberin doğru olduğu, 17 Şubat 2020 günü toplanan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulunun önündeki gündem maddelerinden birisinin, İstanbul Sözleşmesi’nin bütün boyutlarıyla görüşülmesi olmasından anlaşıldı.

Ancak bu konunun sürüncemede bırakılmadan hemen ele alınmasının elzem olduğu şu son olaydan sonra bir kere daha anlaşılmış oldu. Nasıl 1839’daki Tanzimat Fermanı bu milletin gâvura gâvur demesini yasakladıysa İstanbul Sözleşmesi de toplumumuzun temel direği olan aile müessesesini dinamitleyip harama haram denilmesini engellemesin. Hükûmetin ve milletvekillerinin bu konuya hassasiyetle eğileceklerine inanıyorum.