Hoşgörü sahibi, iyi niyetli, dürüst, çalışkan, hal hatır ve yol yordam bilen mütevazi insanlarımız yerlerini küstahlığa, hoyratlığa, kabalığ

Hoşgörü sahibi, iyi niyetli, dürüst, çalışkan, hal hatır ve yol yordam bilen mütevazi insanlarımız yerlerini küstahlığa, hoyratlığa, kabalığa, tahammülsüzlüğe, sıradanlığa bırakırken, ötekileştirme, ayrımcılık, kutuplaşma, şiddet, kin, nefret ve şiddetle beslenen, kanun kural tanımaz bir anlayışın yaygın olduğu günlerde yaşıyoruz...
34 yıldır süren Bölücü terör ile Irak ve Suriye’deki kaostan beslenen radikal islami terörün yanında FETÖ’nün yargı, polis, asker ve eğitim dahil tüm büroksiye sızarak, sahte delil ve kumpaslarla altüst ettiği devlet aygıtı, iç ve dış tehditler karşısında büyük bir özveriyle görevini yapmaya çalışmakta.
Ülkemizde her alanda, her gün yaşanan kural ihlalleri, işyeri ve trafik kazaları, kanunsuzluk, usülsüzlük, yolsuzluk ve rüşvet , dolandırıcılık, hırsızlık, tehdit, şantaj, anlaşmazlık, gerginlik, tartışma, şiddet, kavga, yaralama, cinayetler ve sosyal dokuyu kemiren “PKK, IŞİD, FETÖ terörü” yaşanmakta olup toplumsal hayat çekilmez hale gelmiş, insanların bir kısmı geleceklerinden endişe etmeye başlamışlardır. Çevremdeki bazı insanların “Türkiye’de yaşanmaz artık” düşüncesiyle Batılı Ülkelerde yeni yaşam kurma hayali içinde olduğunu görüyor ve ülkem adına üzülüyorum.
Ekonomideki “kötü para iyi parayı kovar” düşüncesinde olduğu gibi, malesef günlük sosyal ve siyasi hayatta da, kutuplaşma, kin, nefret ve şiddet te iyiliği kovdu... Soylu tevazuu, yerini yontulmamışlığa bıraktı.
Amaca ulaşmak için her yolu mübah gören bir anlayışın rüzgarları esiyor her yerde... Kendi inanç ve düşüncelerini her şeyden üstün gören tarafların uzlaşması imkansız olduğundan aile, okul ve hayatta farklılıklara tahammülü, hoşgörüyü, güvenlik ve yargı bürokrasisi başta olmak üzrere tüm topluma benimsetmek gerekir.
Kalitesizlik, çıkarcı çevreyi üretmekte, bu çevre de ancak kendi sayesinde başta kalan liderleri desteklemektedir. Bu özellik, önce bürokrasiye, sonra da tüm kamuoyuna, "örnek" olarak da kötü bir etki yapmakta, adeta eğitim yoluyla, sürekli bir ahlak yozlaşması, bir rüşvet ve yolsuzluk yaygınlaşması tüm ülkeyi pençesine almaktadır.(1)
Aklına esen herkesin, işine gelmediğinde muhatabına fiziki ve silahlı saldırısı o kadar vakayi adiyedendir ki apartmanda, mahallede, düğünde, işyerinde, okulda hastanede, eğlencede, yolda, çarşıda, pazarda incir çekirdeğini doldurmayacak konularda çıkan tartışmalar cinayetle sonuçlanmakta.
Düğün ve kutlamaları silah kullanarak yapan maganda kültürü toplumu esir almış olup bir çok insanın ölümüne sebep olmaktadır.
Basit bir sanat eserine bile tahammül edemeyen, piyano konserini, sanat galerisini basanlar, giyimini beğenmediği genç kıza tekme atan sadist ruhlular, her geçen gün artıyor. Bazı okul ve Milli eğitim müdürleri gerçekte olmayan hadislerden bahisle saçma sapan fetvalar verebiliyor. Okullarımızdaki eğitim kalitemiz ve üniversitelerimizin uluslararası bilim düzeyi malesef çok gerilerde. Yapılanlara sessiz kaldıkça ve saldırganlar ceza almadıkça, bunu kendine hak gören, sopalarla sanat galerini basan, sağa sola gözdağı verip tehdit edenler cesaret bulmakta.
Mutluluklarımızı, neşemizi, kahkahalarımızı, huzurumuzu, yaşam enerjimizi kaybetmemek ve duygusal kopuşun önüne geçmek için bazıları yıllardır beslendikleri kin ve nefretten arınmalıdırlar.
Rövanştan, intikamdan, şiddetten, silahtan, her türlü ayrımcılıktan, ırkçılıktan, kutuplaşmadan ve nefretten yüreğimizi temizleyebilmeliyiz. Üçüncü Dünya ülkeleri gibi olmamak için, İnsanlar arasına duvarlar değil, köprüler kurabilmeli, bilimin, medeniyetin aydınlığında insanı insan yapan tüm değerlere ve evrensel hukuk kurallarına sahip çıkmalıyız.