Fiziksel olarak olmasa da; Her insan kendini güzel, yakışıklı zanneder. Her çoc

Fiziksel olarak olmasa da;
Her insan kendini güzel, yakışıklı zanneder.


Her çocuk için annesi, her adam için aşık olduğu kadın güzeldir.
Ve her kadın için oğlu, babası ve sevdiği adam yakışıklıdır.


Ve fakat bazı insanlar ya 'çok özel'dir ya da 'çok şanslı'.


İşte kültür tarihimize geçmiş o 'çok özel' kadınlardan birkaç örnek…


Bu kadınların hepsi çok büyük adamların aşık olduğu çok özel kadınlardı. Acaba hangisi daha şanslı yada şanssızdı? Böyle adamlarla aşk yaşamak onların duygusal dünyasında nasıl izler bıraktı, kimbilir?


Piraye'ye Nazım Hikmet aşık oldu…


Dünya şiirinin tartışmasız en önemli isimlerinden birisi olan Nazım Hikmet, 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu.
Tıpkı aşk hayatı gibi sanatı ve yaşamıyla da fırtınalar estirdi.

Nazım Hikmet'in en büyük ilham kaynağı aşık olduğu kadın Piraye'dir.


Piraye, Nazım'ın kız kardeşinin arkadaşıdır. 2 çocuk sahibi ve eşinden boşanmış bir kadındır.


1935 yılında evlenip, kimseye haber vermeden İstanbul'a yerleşmişlerdir.
Piraye, Nazım Hikmet'in en uzun süre evli kaldığı kadındır.


Ancak hemen ardından, Nazım'ın mahpusluk günleri başlar. Nazım içerideyken, Piraye'ye onlarca şiir yazar. Fakat bu büyük aşk Nazım  Hikmet mahpushanedeyken  sekteye uğrar, Çünkü Nazım Hikmet aynı zamanda Münevver adında başka bir kadınla da görüşmektedir. Piraye yıkılır, ancak kimseye belli etmez.

Piraye, Nazım Hikmet'ten uzaklaşmaya başlar bunun üzerine;
'Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!' diye yazar Nazım Hikmet.


Nazım Hikmet açlık grevine başladığı dönemde rahatsızlanır ve hastaneye kaldırılır.


Piraye tüm yaşananlara rağmen hastaneye giderek, çıkınca eve gelebileceğini söyler.


Ancak bu görüşme sırasında kapıdan Nazım'ın kız kardeşi ve Münevver girer.


1930'da başlayan aşk 1950'de noktalanır.
Bu 20 yıl hep tutuklanmalar ve mahpuslukla geçmiştir. Piraye Hanım kocasını hiç yalnız bırakmamış ve sabırla beklemiştir.


Boşandıktan sonra da 1995 yılında ölene kadar hiç bir gazeteciye tek bir laf etmemiş ve kimseyle de bir daha evlenmemiştir.


Leyli'ye Ahmed Arif aşık oldu…


Tek şiir kitabı 'Hasretinden Prangalar Eskittim' ile edebiyatımızın ölümsüzler listesine giren Ahmed Arif, 23 Nisan 1927 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. Bebekken annesi Sâre'yi kaybetti, bu yüzden hayatı babasının yeni eşleriyle devam etti. Babası memurdu ve Sekiz kardeştiler.



Ahmed Arif, 'Hasretinden Prangalar Eskittim' adlı kitabının ilk aşamasında kitabın adını 'Dört Yanım Puşt Zulası' koymak ister ancak bir dostunun uyarısından sonra vazgeçerek kitabın adını 'Hasretinden Prangalar Eskittim' olarak belirler.



Ay Karanlık


Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,


Dost gülücüklü
Cigaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim  gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık.


Ahmed Arif şiirlerinde sık sık 'Leylim' der.
Açıkça söylemese de Ustanın 'Leylim' dediği kişi aslında 'Leyla'dır.
Yani; Leyla Erbil.



Usta'nın 'Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini...' dediği Leyla Erbil de ünlü bir yazardır ve Ahmed Arif kendisine; 60’ın üzerinde mektup göndermiştir.



Leyla'ya Neşet Ertaş aşık oldu…


Neşet Ertaş 1938 yılında Kırşehir'in Kırtıllar Köyü'nde doğmuştur.
Babası ünlü Bozlak üstadı Muharrem Ertaş, Annesi Döne Hanımdır.
7 kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin İkinci çocuğudur.
Sanatını babasının yanında düğünlere giderek öğrenmeye başlayan Neşet Ertaş yerelden, evrensele ulaşmış nadir halk ozanlarımızdan birisidir. Ve bozlak'ın en değerli temsilcilerindendir.

'Yazımı kışa çevirdin
Karlar yağdı başa Leyla'm
Viran oldu evim yurdum
Ne söylesem boşa Leyla'm

Yarden ayrı kalmak ölüm
Söyle ne olacak halım
Böyle kader böyle zulum
Gelir garip başa Leyla'm'
dediği çocuklarının annesi ve eşi olan Leyla Hanımla  babasını bile karşısına alarak evlenmiş ve 10 yıl evli kaldıktan sonra ayrılmıştır.

Ayrıldıktan sonra büyük sıkıntılar yaşayan Neşet Ertaş eşi Leyla Hanım için birbirinden değerli türküler yakmış ve bu eserler kuşaktan kuşağa aktarılmaya başlamıştır.

25 Eylül 2012 tarihinde vefat eden Neşet Ertaş vasiyeti  üzerine babası Muharrem Ertaş'ın yanına defnedilmiş ve Leyla Hanım  da Usta'yı mezarında ziyaret etmiştir.
Leyla Hanım adına türküler yazılmış ender kadınlardan birisi olmasına rağmen hiçbir zaman hiçbir gazete, tv yada dergide yer almamış, evliliği hakkında tek kelime konuşmamıştır.


Mine'ye Çetin Altan aşık oldu…


Duayen Gazeteci ve Yazar Çetin Altan;  22 Haziran 1927'de İstanbul'da doğdu. Dedesinin babası Kırım'dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi.
Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım'dır. Galatasaray Lisesi ve Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
1946 yılında Ulus gazetesende muhabir olarak mesleğe başlamış ve uzun yıllar çeşitli gazetelerde yazılar yazmıştır.
Çetin Altan'ın:
Büyük Gözaltı (1972) - 1973 Orhan Kemal Roman Armağanı
Bir Avuç Gökyüzü (1974)
Viski (1975)
Küçük Bahçe (1978)
Rıza Bey'in Polisiye Öyküleri (1985)
Aşk, Sanat ve Servet (1998) gibi pek çok kitapları da vardır.


Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Çetin Altan hakkında 300'den fazla dava açılmıştır.

Çetin Altan'ın bu hızlı yaşamının en değerli aşkı ise yine Ünlü bir Gazeteci  ve Yazar olan Mine Kırıkkanattır.
Mine Kırıkanat kendisini seven Çetin Altan'la 3.5 yıl birlikte olmuştur.


Çetin Altan, Mine Kırıkanat'a 'İstakoz' derken,Kırıkanat da Altan'ı; 'Çetin Altan, yaşamına giren kadınları ödül ve ceza olarak algıladı. Aslında kadınları sevmezdi, ama onların sevgisine muhtaçtı' diye anlattı.

Bu fırtınalı aşk da Kırıkkanat'ın bir başkasıyla evlenmek için ayrılmasıyla sona erdi.


Son söz;
'Seninle birlikte olunmaz


Sana maruz kalınır' der Emrah Serbes.

Bu güzel kadınlar, bu deli adamlara maruz kaldılar.
Bu güzel kadınların hepimizde hakları var, affetsinler.
Onların çektikleri çileler olmasa bizler bu kadar güzel eserler bulabilir miydik?


Bence;
Bulamazdık.


Sizce?