Kur’an’ı yüzünden / Arapça aslından okuyoruz. Kur’an’ı seviyor, sayıyor, başımız üstünde tutuyor, yükseltiyor, yüceltiyor, sarıp sarmalıyor, âdeta koyacak yer bulamıyoruz.

     Kağıda yazıldığı için, ona hürmeten yerde herhangi bir kağıt görsek; aynı zamanda öğrenmenin vasıta ve aracı olduğu için, ayak altında kalmasın, ezilmesin diye kaldırıyor, çiğnenmiyecek, emniyetli / güvenli bir yere koyuyoruz. 

     Böyleyken aynı titizliği, onu anlamakta yeteri kadar göstermiyor, sebepsiz bir bigânelik / ona karşı, kasıtsız bir ilgisizlik içinde kalıyor. Üstelik bu bizi hiç mi hiç rahatsız etmiyor!

     Elbette yüzünden aslını okumalıyız. Çünkü onun yerini hiçbir şey tutamaz. Şüphesiz bu Arapça bilmek demek değil. Harflerin harekesi / ses doğrultuları olduğu için, okunuş kolayca sağlanmış oluyor. Ve tabii tadına doyulmuyor. Çünkü Kur’an’ı yüzünden hakkını vererek okumak, bir bakıma Tanrı ile konuşmak sayılır. Evrenin Yaratanı ile konuşmanın lezzet ve zevkine ise payan / son yoktur.    

      Kaldı ki, Türkçe okuma - yazması olan biri, on - onbeş gün içinde, Elif - Ba kitapçığı ile Kur’an’ı Arapça aslından okumayı, kendi başına kolayca başarabilir. Tabii tecvidi /  Kur’an’ın doğru okunmasını sağlayan bilim için, ayrıca bir din hocasından da istifade edip yararlanırsa çok daha iyi olur. Kulağa güzel bir ses ziyafeti çekme imkânını da bulur.

     Evet Kur’an’ı okuyoruz. Okumalıyız. Ama niçin anlamış da olmayalım? Elbette bu ihmalde kasıt yok. Sadece şuursuz ve düşüncesiz bir hâl sergiliyoruz o kadar. Buna, “İstemiyoruz!” denilmez ama, niçin neden dolayı aklımıza gelmiyor? Diye sormalıyız bir kez. Emin olun hak verir bu soruya düşünen herkes.

     Elbette hiç okuyan yok değil. Fakat bunun yaygınlaşması, artarak çoğalması için ne yapılması gerektiği de iyice düşünülmeli. Bu hususta titreyip kendimize gelmeliyiz be dostlar!

     Acaba, bize gelen bir mektubu, açıp okumadan bir kenara koyar mıyız? Okumaz mıyız? Hiç olmazsa birine okutmamız gerekmez mi?

     Hayat bir okul. Hayat okulunun hepimiz talebe ve öğrencileriyiz. Hayat okulsa, bir öğretmeni olsa gerek. Okunacak bir kitabı bulunsa gerek. Evet değerli okur! Hepimiz hayat okulunun birer tabii  öğrencisiyiz. Kitabımız Kur’an. Öğretmenimiz Hz. Muhammed. Kur’an ise okulumuzun müfredat / öğretim programı. 

     Başöğretmen Hz. Muhammed’e Kur’an 23 yıl hocalık etmiş. O’nun mânevî mimarı olmuş.

     Dersini Kur’an’dan alan Hz. Muhammed’den hepimiz dersimizi almaya çalışmalı. Açıklamalarına kulak vermeli. İlk talebesi Hz. Muhammed olan Kur’an’ın, hepimiz talebesi olmalı. Zaten talebesi değil miyiz be dostlar!  Fakat bunun farkında olmalıyız. Zaten hepimiz kayıtlıyız hayat okuluna. Hepimizin eline Kur’an denen okuma kitabı verilmiş. Açıklamalarını 23 yıllık kudsî / kutsal görevi sırasında Hz. Muhammed yapmış. Böylece biz Müslümanlara sönmez bir meş’ale / ışık bırakmış.   

     Kur’an öyle bir kitap ki aziz okur! 23 yılda inmesi tamamlanmış, Hz. Muhammed’e bu zaman zarfında verilmesi gereken her şey verilmiş, öğretilmiş. 

     Fakat öyle bir Kitap ki, zaman ilerledikçe Kur’an gençleşmekte; dünün olduğu gibi bugünün ve yarının da sönmez, bitmez, tükenmez bir ilim irfan, yol yordam kaynağı olduğunu dünya âleme göstermekte. 

     Zamanın geçmesiyle o, tam tersine eskiyeceği yerde tazelenmekte, yenilenmekte her asrın her zaman rehberi, önderi olduğunu ispat etmekte, kanıtlamakta.

     Bu hâliyle Kur’an 23 yılda inmiş. Fakat mânâsı ile Kıyamete kadar inmeye devam edecek olan bir şaheser ne kelime, eşi benzeri asla olamıyacak; bilinenler karşısında bilinmeyen / meçhul tarafları hep kalacak olan, alttan alta kaynayan bir pınar.

     Hani kuyu, suyu alınıp çekildikçe, dibinden nasıl kaynar ve hiç suyu alınmamış, hiç suyu eksilmemiş bir durum arzederse, Kur’an da anlaşıldıkça yine bâkir kalır, anlaşılacak daha çok şeyi, hiç bitmeyecek tarafları olduğunu bizlere lisanı hâlle söyler. Böylece biz Müslümanları şaşırtmaya, heyecanlandırmaya Kıyamete kadar devam eder. 

     Kur’an’a karşı bitmeyen bir bağlılık, gittikçe artan bir sevgi seli ile, 

     Onunla yolculuğumuz ilelebet / süresiz olarak devam edecek be dostlar!

     Çünkü Kur’an ezelî ve ebedî olan Allah’ın ezelî ve ebedî bir kelâmı, sözü.

     Kısaca demek lâzımsa, Allah ezelî ve ebedî olduğu için, kelamı olan Kur’an da ezelî ve ebedî.

     Allah, kendi ifadesiyle; iki eliyle, özene bezene yarattığı insanı da, 

     Kendisiyle beraber ebedî ve sonsuz kılmış. 

     Öyle ise ne gam be dostlar?

     Evet Allah ebedî kıldığı için insan ebedî.

     Bunu kâinatın Yaratanı Ulu Allah dedi.