Şanlı Bayrağımız Türk Devleti’nin, Türk milletinin onurunu temsil ettiğinden onu korumak her Türk’ün vazifesidir. 

 Dolayısıyla Türk bayrağı sökük, yırtık, kirli bir hâlde bırakılmaz ve kullanılmaz; oturulacak veya basılacak bir yere serilmez. Bayraktan örtü, perde vs. yapılmaz.

 Vatan topraklarında, yurt dışı temsilciliklerimizde dalgalanan Türk bayrağını, milletimizin gözbebeği gibi korumaları, subay ve erlerimizin Türk sancağını canından aziz bilerek, son erine kadar şehit olmadıkça düşmana bırakmayacağına dair ant içmeleri, gerektiğinde uğrunda hayatlarını seve, seve feda etmeleri; bayrağımıza, sancağımıza olan bağlılığımızın paha biçilmezliğinin kanıtıdır.

  Türk insanının, Türk Milletinin bayrağımıza olan sevgi ve özleminin en saf duygularla yaşandığı yer yurt dışıdır. 

 Yurt dışında, gurbet ellerde yaşayan vatandaşlarımızın bayrağımıza olan sevgilerini her zemin ve zamanda en bariz şekilde ifade ettiklerini görebiliriz.

 Dış ülkelere yerleşmiş, kendisini Büyük Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçası olarak hisseden vatandaşlarımızın evlerinde, iş yerlerinde, arabalarında kesinlikle bayrağımız bulunmaktadır. 

 Hatta kimi vatandaşlarımız; bize göre abartılı olsa da, araçlarının arka camlarını örtecek şekilde, ya da arabasına ay yıldızlı bayrağımızı boyayarak, bayrak sevgisini göstermektedirler. 

 Asıl vatanımızda bayrağımıza saygısızlık edenleri görünce! Çok değil birkaç yıl önce vatanımızın Güneydoğusunda şanlı bayrağımızı gönderinden indirerek yakan, yırtan P.K.K teröristlerini unutmak mümkün değildir.

 Ülkemizin güneyinde Suriye sınırı ötesinde DEAŞ terör örgütü elemanlarının, kalpleri gibi simsiyah zemin üzerine yerleştirilen bez parçalarını, bayrak diye sınırımızın hemen dibinde salladıkları dönemin de unutulmayacağı gibi… 

  Vatan topraklarımızda, sınır boylarımızın hemen dibinde göndere çekili bayraklarımıza el ve dil uzatılması; 

 Hele hele Şubat 2017’de ülkemize gelen Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin, ülkeye gelişinde İstanbul Atatürk Hava Limanındaki karşılama töreninde; gönderinde nazlı nazlı dalgalanan ay yıldızlı bayrağımızın hemen yanına, Kürt Yönetimini temsilen Kürt bayrağının asılması,  

 Bütün bu yaşananlar, asla kabul edilecek davranışlar olamamasına rağmen, ne yazık ki her birisi yaşanmış gerçeklerdir.

 Ama unutulmalıdır ki, bayrağımızla ilgili özellikle son dönemde yaşanan türlü olumsuzlukları, tarihin unutmaz hafızası;  zaman defterine kaydetmiştir. 

 Günü geldiğinde; bayrağımıza karşı yapılan bu ayıplar mutlaka sorgulanacak, bunu yapanlar, böylesi bir ortama neden olanlar hakkındaki kararı; gelecek kuşaklar verecektir… 

  Bu bölümde; Türk insanının bayrağına olan sevgisini gösteren ve 1974 Kıbrıs savaşlarında bizzat yaşadığım aşağıdaki olayı anlatmadan geçemeyeceğim:

 ‘’ Tarih 19 Temmuz 1974…

 Yer Mersin, Ovacık:

Kıbrıs adasında devam eden savaş ortamı artık bizi tamamen içine çekmiş, yaşamla savaş arasında adeta bir ölüm- savaş koridoru oluşmuştu!

 Adaya hareket etmeye saatler kalmıştı…

 Güneşin batışına birkaç saat vardı. Emir-komutama verilmiş Mehmetçiklerim; bulunduğumuz bölgede dinlenmeye geçmişlerdi. 

 Kimileri anlaşılan o ki kendi aralarında sohbet edip, dertleşiyorlar, kimileri de sevdiklerinin düşüne dalmışlardı…

 Her zaman yaptığım gibi oturduğum yerden kalktım, aralarında yürümeye, onların sohbetine ben de ortak olmaya başladım.

 Öyle ya, birkaç saat sonra onlarla birlikte savaş denen canavarla boğuşmaya, omuz omuza savaşmaya gidecektik. 

 Onların neler hissettiklerini, neler düşündüklerini bilmek istiyordum…

 Benim yaşımda onlarınkine yakındı. Aramızda 5-6 yaş fark olsa da ben onların hem ağabeyi, gerektiğinde hem babası, hem de en çok güvendikleri kişiydim, komutanlarıydım.

 Hatırlarını, düşüncelerini, nasıl olduklarını sorarak, moral güçlerini öğrenmeye başladım…

 Hepsi tok sesle sorularımı yanıtlıyor, morallerinin çok yüksek olduğunu, bir an önce Kıbrıs’a giderek, oradaki soydaşlarımızı kurtarmaktan başka bir istekleri olmadığını söylüyorlardı.

 O yer ve zaman kesitinde yaşadıklarım, gördüklerim; Türk askerinin, Mehmetçiğin en önemli hasleti olan; ‘vatanına, vazifesine olan sadakatini, komutanına olan bağlılığını ama en çok da muharebe sahasındaki cesaretini’ bir kez daha kanıtlıyor, bu özellikleri tarih sayfalarında bir kez daha yerini alıyordu.

 O yiğit askerlerimle sohbet ede ede aralarında dolaşırken; gözüm bir Mehmetçiğime ilişti! 

 Onu ilk anda tanıyamamıştım! 

(Çünkü bölüğümün tüm askerlerini ismen tanır, onların özelliklerini çok iyi bilirdim. Yine biliyordum ki, bu bilgilerim bana Kıbrıs’ta savaşın içinde çok lazım olacaktı. Öyle de oldu… )

 Mehmetçiğin yanına yanaştım, biraz çelimsizdi ama yiğit bir duruşu vardı.

 ‘’Merhaba asker, seni daha önce gördüm, hiç konuştum mu seninle?’’ Diye sordum.

‘’Hayır, komutanım. Ben dün akşam bölüğünüze katıldım, ağır havan ileri gözetleyicisiyim.’’ Cevabını verdi.

 Doğruydu, bütün bölükler Kıbrıs’a gitmeden önce tam teşekküllü muharebe kadrosuna yükseltilirken, özellikle kritik personelden eksik olan askerlerimizi, takviye amacıyla yurdumuzun diğer birliklerinden gelen Mehmetçiklerle tamamlamışlardı. 

 Bu askerim de dün akşam bölüğüme gelen askerlerden birisi idi. Gece yarısı gelmişlerdi bölüğüme. Onları kısa bir süreliğine de olsa görmüştüm ama o an birden hatırlayamamıştım…

 Bölüğüme hoş geldin asker, görevinin ne kadar önemli olduğunu biliyor musun diye sordum?

 ‘’Bilmez miyim komutanım, aha bu ağır havanların her bir mermisini Rumların tepesine ben indireceğim, benim vereceğim koordinatlarla, bu mermiler onlara gününü, gösterecek’’ demişti.

 Aferin sana asker dedim, tam yanından uzaklaşacaktım ki, istirahat anında asker giysilerini çıkarttıkları için Temmuz sıcağında bronzlaşmış sol kolunun üzerine çizilmiş ay yıldızlı bayrağımızı gördüm…

Çok şaşırdım!

 Bu nedir oğlum diye sordum?

 Neden bayrağımızı sol kolunun pazısına çizdin, bir de kırmızıya boyamışsın?

Mehmetçik, bir an ne diyeceğini bilemedi!

Ama kısa bir duraklamadan sonra öyle bir yanıt vermişti ki! 

 Türk insanının bayrak sevgisi, al yıldızlı al bayrağımıza olan sevdası, ancak böyle anlatılabilirdi:

 ‘’Komutanım, o benim gururum, şanım. Şehit olduğumda koluma kazıdığım al bayrağımın altında ölmek istedim. Onun için ben de bayrağımızı kırmızı tükenmez kalemle koluma çizdim. Allah nasip ederse, kanımla da Kıbrıs topraklarına çizeceğim.’’ (Bk. Kaynakça-17)

 Aldığım bu cevap karşısında öylesine duygulanmıştım ki; gözlerimden süzülen yaşlara mani olamadım. Mehmetçiği okumak değil yaşamak gerekiyordu.

 İşte o an; ne kadar büyük, ne kadar şanlı bir askere komuta ettiğimi, savaş meydanlarının bu yenilmez yiğitlerinin kim olduğunu, tarih sayfalarına kahramanlıklarıyla şan veren askerlerimizin mayasının ne kadar sağlam olduğunu bir kez daha anlamıştım. 

 Türk askeri böyle bir yüreğe sahipti.  Böylesine bir asker, ancak ve ancak, sadece Türk Milletinin bir ferdi olabilirdi. O gurur dolu anı hiç ama hiç unutmadım.