• Müdahalecidir: 

Atatürkçü Düşünce, az gelişmiş bir ülke için devlet müdahalesini zorunlu olarak görmektedir. Bu müdahale, genel toplum çıkarını korumak için de gereklidir. Müdahalecilik prensip itibariyle klasik devlet hizmetlerinde yer almaz. 

 Müdahalecilik klasik devlet hizmetleri dışında, özellikle ekonomik alanda, politikalarını uygulamaya çalışan siyasi iktidarların fiillerini içerir.

  Eğer devlet müdahalesi, toplumun bütününe veya toplumun belirli gruplarına maddi refahını temine yönelikse sosyal müdahalecilik adını alır. 

 Sosyal müdahalecilik sosyal adalet ilkesine dayanır, toplumda sosyal güvenlik sağlamaya da yöneliktir. Aşırı liberalizmin etkilerinden ve sonuçlarından ekonomik, sosyal durumu zayıf olan grupları da koruyarak sosyal dengelerin korunmasını da sağlamaya yöneliktir. 

• Planlıdır: 

Plan mevcut kaynakların en rasyonel şekilde kullanılmasını sağlayan yöntemdir. Süratli kalkınmayı sağlamak için plan en uygun yoldur. Kalkınmada belli bir planın uygulanmasını öngörür. Yatırım ve üretimin gelişi güzel değil, genel çıkar doğrultusunda olması esastır. 

 Devlet ile özel sektörün hedeflerini aynı girişimci olarak bir arada gördüğünden ve devletin ekonomisinin bütününü etkileyecek kararların alındığı bir düzeni de ifade ettiğinden, zorunlu olarak plânı gerekli kılar. 

 Devletçilik, ferdin ticaret ve sanayi işletmeleri kurma hakkını sınırladığından, özel sektörle devlet sektörünü eşit şartlarda bulundurma gereği, devletçiliği plâna götürmektedir. 

 Plân önce resmi sektörle özel sektör arasındaki dengenin sağlanması için gereklidir. Devlet yatırımı ve işletmeciliği devlete yük teşkil ettiğinden, devletin ekonomik hayata aktif olarak katılması ve milli sermayenin israf edilmeden ulusal çıkarlara uygun olarak kullanılması da plânlı olmayı gerekli kılar. 

 1933 de birinci beş yıllık sanayi kalkınma planının hazırlanması devletçiliğin planlı olduğunu kanıtlamaktadır. 

• Gerçekçidir: 

Eldeki olanakların değerlendirilmesini, hayaller peşinde koşulmamasını öngörür. Devletin ve ülkenin ekonomik hedefleri kaynaklara ve imkânlara göre gerçekçi bir şekilde planlanır. 

• Seçmecidir:

 Kalkınmada, kamu ve özel kesimin birlikte yer almasını öngörür. Devletçilik özel teşebbüs ve devlet işletmeciliğini bir arada dengeli bir şekilde bulundurmayı gerekli kılar. 

• Eşitlikçidir:

Sınıf ayrımcılığının karşısındadır. Sosyal adaletin sağlanarak, sınıf çatışmalarının önüne geçilmesini öngörür. Özellikle Batıda görülen aşırı liberalizmin getirdiği sermaye ve üretim kaynaklarını tekelleşerek ekonomik kaynakları belli noktalarda toplanmasının zararlı örnekleri karşısında, sosyal devlet anlayışını uygulayarak toplumsal çatışmalara karşı gerekli önlemleri alan uygulamalarda yapar.

• Bağımsızlıkçıdır: 

“Ulusal bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık ile sağlanır.” görüşü egemendir. Yabancı sermayeyi kendi bağımsızlık anlayışı çerçevesinde kabul eder. Milli ekonomi politikasının bir gereği olarak kendi kaynaklarının ve öz sermayenin kullanılmasına öncelik verir. Yabancı sermayeyi ulusal ekonomik programı ve gelişmesini ipotek altına almayacak şekilde alır. 

• Açık rejimdir: 

Özgürlükçü ve demokratik ilkelerin yer aldığı siyasal içerik, bunu kanıtlar. Bu yönüyle, sosyalizm ve kapitalizmden ayrılır. Totaliter bir anlayışla ve toplumsal yapı göz önüne almadan zoraki uygulamalardan kaçınır. 

• Hümanisttir: 

Ekonomide insan öğesini ön planda tutar. Tüketicinin korunmasını benimser. Çünkü Atatürkçü devletçiliğin hedefi, Türk halkının birey ve toplum olarak refah ve mutluluğunun sağlanmasıdır. İnsan unsuru göz önüne alındığında, tüketici ve üretici dengesinin korunması için kanunlar hazırlar ve uygular. 

• Sömürücü değildir: 

Gerek iç ve gerekse dış sömürüye karşı olan Atatürkçü devletçilik anlayışı, emeğin önemine inanır…’’ (Çukurova Üniversitesi Değerli Okutmanı, Sn. Sait Dinç’in Atatürk İlke ve İnkılâpları kitabının ilgili bölümünden)

Atatürk’ün Devletçilik İlkesinin Önemi ve Sonuçları:

 Devletçilik: 

 Atatürkçülüğün devlet, ülke, ulus olanaklarının kullanımında, işletilmesinde, kalkınmada, gelişmede çağdaşlaşmada devletin ekonomik işlevine yön veren ilkesidir. 

 Tüm toplumların ve özellikle Türk toplumunun geleneğinde, anlayışında, kültüründe beklentiler devlete yöneliktir. Bunun böyle olması da doğaldır. 

 Devletin ortaya çıkışının, devlet olmanın, devlet olarak yaşamanın nedeni ve gereği de budur. Kişilerin bir ulusun bireyleri olarak yaşadıkları ülkeye, topluma karşı görevleri vardır; ama kişileri, bireyleri yönlendirmek, ulusun olanaklarını, ülkenin varlıklarını ulus yararına, halk yararına kullanmak, geliştirmek, kalkınmayı gerçekleştirmek, ulusu tüm bireyleri ile mutlu kılmak, ülkeyi bayındırlaştırmak, gönendirmek devletin birinci görevidir. 

 Ülke içinde olduğu gibi ülke dışında da başka devletlere karşı ulusu bağımsız, güçlü, çağdaş kılmak, ezilmekten, sömürülmekten, bağımlılıktan kurtarmak devletin birinci yükümlülüğüdür.

 Türkiye’nin Atatürk döneminde uyguladığı devletçilik anlayışı; demokrasinin geliştirilmesinde, devlet ile vatandaş arasındaki bağların güçlendirilmesinde, sosyal adaletin sağlanmasında, coğrafi dengesizliklerin giderilmesinde, bağımsızlıkçı bir ekonominin ve kalkınmanın gerçekleştirilmesinde en temel öğe olmuştur. 

 Atatürkçü devletçilik anlayışı, yalnız Türkiye değil, çoğu az gelişmiş ülkelerin de temel başvuru kaynağı olmuştur. 

 Ayrıca devletçilik, Türk tarihinde ilk kez sanayileşme ve sanayileşmenin getirdiği diğer kazanımların oluşmasını sağlamıştır. 

 Devletçilik somut olarak kalkınmayı başlatmış ve ekonomik alanda uygulanan planlı ve dikkatli programlarla sonuçlarını vermiştir. 

 1930’ların sonuna gelindiğinde dünyanın savaşa gittiği bir dönemde Türkiye’nin kalkınma hızı, dışa yapılan ihracat, sanayileşme, ulusal gelir, parasının değeri, bayındırlık, sağlık, kamusal hakların genişletilmesi vb. alanlarda önemli başarılar elde edilmiştir. Bunları destekleyen devletçilik anlayışı ayrıca bağımsız ekonomik gelişmeyi pekiştirici olmuştur.’’ (Bk. Kaynakça – 19)