İKİNCİ BÖLÜM

 Kitabımın bu bölümünde de Türk Milletinin asırlara dayanan bizi biz yapan, diğer milletlerden birkaç adım öne çıkaran aşağıdaki niteliklerimizi, düşküne/mazluma kucak açan özelliklerimizi özetlemek isterim:

TÜRK MİLLETİNİN AİLE YAPISI, AKRABALIK, KOMŞULUK İLİŞKİLERİ:

 

 Çok değerli hocamız, rahmetli Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ‘Eski Türk topluluğunun’ ‘sosyal yapısını’ incelerken; konuyla ilgili şu değerlendirmeleri yapmış:

 ‘’Türk topluluklarının sosyal yapısı hakkında şimdiye kadar ileri sürülen tasnifler hem bünye, hem de isimlendirmeler bakımından birbirini tutmamaktadır.  Bunun sebebi her araştırıcının kendi meşgul olduğu zaman içinde kalması ve yine meşgul olduğu belirli Türk zümresini esas alması olsa gerektir.’’ Demiştir.

 Türk kültürü içinde cemiyet (toplum) şeklini ortaya koyabilmek için Göktürk kitabeleri bu konuyla ilgili önemli kaynaktır.

 Orhun Kitabelerine göre, Türk Bozkır cemiyetinin (toplumunun) yapısını şöyle tespit etmek mümkündür:

. Oguş-aile,

. Urug-aileler birliği,

. Bod-boy, kabile,

. Bodun- boylar birliği,

. İl (el)- müstakil topluluk, devlet, imparatorluk.

 Eski Türk cemiyetinde (toplumunda) ilk sosyal birlik olan aile bütün içtimai (toplumla ilgili, toplumsal, sosyal ) bünyenin çekirdeği durumunda idi.

  Kan akrabalığı esasına dayanıyordu. Türklerin dünyanın dört bucağına dağılmalarına rağmen varlıklarını korumaları, aile yapısına verdikleri önemden ileri gelir ki, bunun bir delili de Türk dilinde, başka milletlerde rastlanmayan zenginlikte mevcut olan akrabalık nüanslarını belirleyici kelimelerdir.

 Eski Türk ailesi ‘’geniş aile’’ şeklinde görünmekte ise de, aslında küçük aile tipinde kurulu bulunması akla daha yakın gelmektedir.

 Çünkü Türk ailesi; aile reisinin, adeta mülk sayılan aile efradı üzerinde kesin söz hakkına sahip eski Yunan’daki ‘’genose’’ ve Roma’daki ‘’gens’’ (geniş aileler) den çok farklı olduğu gibi İslavlardaki, aile büyüğünün bütün aile halkına köleleri gibi hükmettiği, kolektif mülkiyete dayalı, tipik ‘’geniş aile’’ olan ‘’zadruga’ya’’ da benzemez.

Eski Türklerce kullanılan kang (baba) ve ög (anne) kelimelerinin 9’ncu yüzyıldan itibaren ata ve ana olarak değiştiği anlaşılmıştır. Türk ailesinde akraba adlarının zenginliği, aileye verilen önemi gösterir.

 Her cemiyetin (toplumun) kendi aile nizamı (düzeni) üzerine kurulu olduğu, aile içi münasebetlerin sosyal ve hukuki yönlerden cemiyetin türlü cephelerinde müşahede (gözlem) edildiği bilinir. (aile tipinin değişmesi, bütün sosyal yapıyı da değiştirebilir.)

 Bu bakımdan Türk ailesi dikkate değer hususiyetler taşımaktadır. Türk aile sisteminin esasları eski Türk siyasi, sosyal hemen bütün kuruluşlarına ve fertlerin davranışlarına yansımıştır.

 Türk cemiyetindeki hususi mülkiyette, ferdi hukukta, hürriyet ve istiklal tutkunluğunda, insanları himayeye yönelik sosyal davranışlarda, adalet, dini tolerans anlayışlarında ve bütün bu saydıklarımızı gerçekleştirmek ve korumakla görevli olan devletin ‘’baba’’ telakki edilmesinde Türk ailesinin-ana, baba, evlat münasebetlerinde temellenen-prensiplerini görmek mümkündür…’’ (Bk. Kaynakça–20)

 

Akrabalık ve Komşuluk ilişkilerini;  ‘Sosyokültürel, Yasal ve Bilimsel’ zeminde analiz ettiğimizde şu hususlarla karşılaşırız:

 Akrabalık, aralarında soybağı bulunan kişiler arasında oluşur. Medeni Kanun soybağı oluşumunu şöyle tanımlamaktadır: 

“Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur. Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur. Soybağı ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur”

 Aslında bu tanım, aileyi anlatmak için de kullanılmaktadır. Çünkü aile, akrabalık sistemi içinde varolan bir kurumdur. 

 Örneğin, anne ile çocuk arasında hem aile, hem de akrabalık ilişkisinden söz edilebilir. Akrabalık, antropolojide üzerinde yoğun araştırmaların ve tartışmaların yapıldığı karmaşık, hiyererşik, dinamik bir sistemdir (Fliche, 2006). 

 Sosyoloji araştırmaları ise akrabalık sisteminden çok aile kurumuna odaklanmıştır. Onlar akrabalığı karıkoca ve evlenmemiş çocuklardan oluşan çekirdek ailenin yakınları olarak değerlendirerek aile ve akrabalık kavramlarını ayrıştırma yolunu seçmişlerdir. 

 Örneğin, çekirdek aileye eklemlenen diğer akrabalarla oluşan haneler; “geniş aile” olarak tanımlanır. Çekirdek ailenin bulunmadığı hanelerde iki kardeş bile birarada olsa “aile olmayan haneler” ya da “dağılmış aileler” olarak sınıflandırılır. 

 2006 ve 2011 Aile Yapısı Araştırmaları da aile odaklıdır. Onlar da akrabalığı bir sistem olarak değil, ilişki ağları biçiminde ele almaktadır. Bu biçimiyle akrabalık, komşuluk ilişkileriyle karşılaştırılabilir, birlikte değerlendirilebilir. 

 Çekirdek aile temelde karıkoca ve evlenmemiş çocuklardan oluşsa bile, çocuksuz çiftlerin de bu kategoride değerlendirilebileceği kabullenilmektedir. 

 Çoğunlukla tek ebeveyenli aileler de “çekirdek aile” olarak sınıflandırılmakla birlikte, kimi yerde bu tür ailelere “dağılmış aile” tanımlaması uygun görülmektedir. 

Bu çalışmada tek ebeveyenli aileler “çekirdek aile” olarak nitelendirilmektedir. Zira buradaki amaç “aile” ile “akrabalık” tanımlarını netleştirmektir.

 Ailenin ve onu oluşturan bireylerin akrabalık ve komşuluk gibi başka sosyal ilişkileri ve güçlü bağları vardır. 

 Örneğin, arkadaşlık, hemşehrilik, aşiretlere, dini, siyasi cemaatlere mensubiyet birey ve ailenin dayanışma içinde olduğu diğer önemli bağlardır. 

 Akrabalık ve komşuluk ilişkilerini diğerlerinden farklılaştıran bir unsur, bu ilişkilerin ev hayatıyla daha yakın ilişkilerinin kurulmuş olmasıdır. Bu farklılıkları nedeniyle akrabalık ve komşuluk ilişkilerinde kadınlar ön plandadır. 

 İyi ilişkilerin sürdürülmesi, çatışmaların yatıştırılmasında genellikle kadınlar daha aktiftir. Öte yandan, diğer sosyal ilişkilerde erkekler daha fazla rol almaktadırlar. 

 Akrabalık ve komşuluk ilişkileri doğal olarak hemşehrilik, dini cemaat mensupluğu, arkadaşlık, aynı aşirete ait olma gibi bağlarla da içiçedir. 

 Bireyler eşlerini, evlerinin yerini seçerken  diğer sosyal ilişkilerinden yararlanırlar. Dolayısıyla, erkekler akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin kuruluşunda dolaylı biçimde etkindirler. 

 Örneğin, hemşehrilerin, dini cemaatlerin vb. aidiyet gruplarının büyük kentlerde kendi mahallelerini oluşturmasında, yani komşuluğun kurulmasında, erkekler aktif rol oynamaktadır (22 Kasım 2001'de kabul edilen ve 1 Ocak 2002'de yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, mdd. 282.) 

 Akrabalık ve komşuluğu diğer bağlardan ayıran bir başka unsur, yasalarla belirlenmiş çıkar ilişkilerini de içermesidir. 

 Akrabalar arasında mirasın bölüşümü, anababanın çocuklarına karşı sorumlulukları, komşularla ortak mekanların kullanımı ve ortak harcamaların bölüşümü gibi konular yasalarla belirlenmiştir. 

 Örneğin, Türkiye’de 1965’de kabul edilen kat mülkiyeti yasası ile aynı binada oturan kat sahiplerinin hakları ve ortak sorumluluk alanları belirlenmiştir. 

Kırsal kesimde de arazi, bahçe sınırları, ortak alanlarla ilgili yasal düzenlemeler vardır. Akrabalık ve komşuluk ilişkilerinde ortaya çıkan sürtüşmelerin bir bölümü bu çıkar ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. 

 Ama, başka çatışma konuları bazen daha da önemli olmaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, komşuluğun akrabalık gibi yasalarla açıkça tanımlanmış bir kavram olmayışıdır. Asayiş ve mülkiyet ilişkileri çerçevesinde değişen anlamları olabilir. 

 Örneğin, kentlerde aynı apartman içindekiler “komşudur” ve aralarında ortak mülkiyete dayanan çıkar ilişkileri vardır ama yandaki apartmandakilerin, yandaki sokaktakilerin komşuluğu yasal çerçevede asayişle ilgili sorunlar olduğunda tartışılır. 

 Komşuluk ilişkileri tanımlanamayan sayıda dostlukları/düşmanlıkları içerir. Birbirlerine bitişik ya da yakın yerlerde oturanlar arasındaki ilişkiler kimi zaman yalnızca iki üç haneyi, kimi yerde ise onlarca haneyi kapsar. Dolayısıyla komşuluğun hangi ortamda tartışıldığı önemlidir. 

 Komşulukta akrabalık sisteminde olduğu gibi önceden belirlenmiş hiyerarşik kategoriler (büyükbaba, gelin, torun, amca, kuzen vb gibi) yoktur. 

 Komşuluğu arkadaşlık ilişkilerinin aynı mekanda buluştuğu bir biçimi olarak da ele alamayız. Zira komşu oldukları halde birbirlerini hiç tanımayan, hatta karşılaşmamış bireyler, aileler de olabilir. Komşuluk, hemşehrilik gibi ortak noktaları olan (aynı mekanda yaşamak, aynı yerde doğup, büyümek gibi) bireylerin, ailelerin kurduğu bağlardır. 

 Göçün olmadığı yerlerde komşular aynı zamanda hemşehridirler. Buralarda komşuluk daha önemli bir bağdır. 

 Hemşehriliğin önemi göçle artar. Göç edilen yerde aynı yerleşimden gelmiş olmak, benzer yaşanmışlıkları, kültürü yansıttığı için bireyler arasında ilişkilerin gelişmesine yardımcı olur. 

 Göç edilen yerdeki komşuluk ilişkilerinin gelişimi başka sosyal, kültürel ortaklıklar olmadığında zaman alır. Sık yer değiştirmeler ve kiracılık komşuluk ilişkilerinin gelişememesinin nedenleridir.

 Din ve ahlakla ilgili söylemlerde komşuluk ilişkisi akrabalık ilişkisi kadar önemli ve yakın görülmektedir. İslam hukuku akrabalık ve komşuluk ilişkisine özel önem vermektedir

Diğer dinlerde de akrabalık ve komşuluk ilişkileri desteklenir. Bu çerçevede komşuluğun ailenin ev hayatına girebilen, akrabaların dışında kalan yakın çevresini içerdiği düşünülebilir…’’ 

 (Bk. Kaynakça 21)