Gökalp, gerek İslâmiyet öncesi ve gerekse İslâmiyet sonrası Türk aile yapısı üzerine çalışma yapanlardan biridir. 

 Ona göre İslâmiyet öncesi dönemde Türk ailesi:

 "Boy, sop, soy, pederi aile, evlilik ailesi" olarak beş aşamadan geçmiştir.

• Boy: Gökalp Boy'u, "Phratrie" kelimesinin karşılığı olarak kullanmıştır. Gökalp’a göre Doğu Oğuzlarda her 'öz' (aşiret) dört boydan oluşmuştu. 

 Oğuz ili, yedi özü ve yirmi dört boy'u kapsamaktaydı. Her boyun bir 'tamga'sı (damga) vardır ki bir totemin bakiyesinden ibaretti. Oğuzlarda bireyin künyesi boyunun ismi ile kişisel adından oluşuyordu. Boy ismi Avrupa'daki aile adına eşdeğerdi. 

 Fakat onun gibi küçük isimden sonra gelmezdi. Özellikle, önce gelirdi. Örneğin, 'Salur Kazan' denilirdi. 'Salur' boy ismi, 'Kazan' ise kişisel isimden ibaretti.  'Büğdüz Emen', 'Kayan Selçuk' gibi unvanlarda da birinci kelimeler boy ismi, ikinciler kişi ismidir.

 Oğuzlara göre boy isimleri Oğuz Han'ın yirmi dört torununun adlarından ibaretti. Bir boyun bireyleri, boyun adını, eski dedesinin adı sayardı. "Tarihin yetişemediği en eski zamanlarda, boy 'maderî' idi. Yani çocuk anasının boyuna mensup olurdu. Sonradan boy 'pederî' mahiyete girdi. Bunun sebebi de şudur: Bu eski devirde de, koca 'kalın' (başlık) vererek, karısını kendi obasına götürürdü... 

 Çocuk bu obadaki ortak yaşama katılınca yavaş, yavaş bu grubun Maşeri (ortak) vicdaniyle manen dolmaya (doymaya) başlar. Bu suretle boy 'maderî'likten, 'pederî'liğe geçer.

 Görülüyor ki, Boy ailenin ilk aşaması olmaktadır. Boy geniş bir aile tipidir. Burada Nirun'un da üzerinde durduğu gibi önemli bir nokta öne çıkıyor 'maşeri vicdan'.

 Aile ve onun kademeleri olan boy, sop, soy gibi gruplar daha sonra toplumsal birlikler olarak maşeri vicdan ve maşeri duygunun etkisi altında Aşiret'e, oradan da devlete dönüşeceklerdir. Grubun ortaklaşa bir yaşam biçimini sürdürmesine örnek olarak, aralarında var olan şu dayanışmalar örnek gösterilmektedir:

a. Siyasi Dayanışma: Kan davası dayanışmasıdır. İl (eski Oğuzlarda siyasi, bağımsız topluluk) oluşturulduktan sonra, kan davası yasaklanmıştır.

b.  Ahlaki Dayanışma: Boydaşların her konuda birbirlerine yardımda bulunmasıdır.

c. Dini Dayanışma: Boydaşlar arasında birbirinin cenazesinde bulunmak, doğuş ve evlenme ve erdirme zamanlarındaki törenlere katılmak biçiminde kendini gösterir.

d. Ekonomik Dayanışma: Boy'un bireyleri arasında ekonomik dayanışma da vardır. Çayırlar, ormanlar, yaylaklar, kışlaklar boyun ortak malıdır. Fakat bireyler arasında dağıtılmıştır. Bununla beraber gerektiğinde bu dağıtımı adalete uydurmak için, yeniden dağıtılır.

B. Sop: Gökalp’ın aile sınıflamasında ikinci sırayı 'Sop' alır. Sop, eski Türkçede 'semiyye' anlamındadır. Fransızların ciddi kabul edilen geçen yüzyılın başlarında yayınlanan L'Annee Sociologique adlı derginin beşinci cildinin 364. sayfasında Yakutlarla ile ilgili bir alıntı ile bu bölümü açıklayan Gökalp’a göre, bir kavmin en temel toplumsal grubu 'sip' adını alan 'semiyye'dir. 

  Bu zümre, nesepçe birbirinin akrabası olanlardan başka birtakım yabancıları da kapsar. Ekonomik zorunluluklara göre, genişliği değişir. Sop'un içinde kişisel akrabalık yerine maşeri akrabalık vardı. 

 Yani her birey kendinden önceki nesile ait erkeklerle kadınlara ayrı unvanlar verir, kendinden sonra gelen nesile ait erkeklere ve kızlara da ayrı isimler verirdi.

  Arazi bireyler arasında bölünmüşse de, arazi taksimatı sürekli bölünmelere açıktır. Bütün bu teşkilatta ortaklaşa bir ruh egemendir. 

 Hatta özel evler bile, yalnızca sahiplerinin yararlanmasına ayrılmış değildir. Her rastgelen, istediği eve girerek gündüz ve gecenin her saatinde orada kalabilir.

 Bir sipin içinde yaşadığı özel evlere gelince, bunlar gayet zayıf bağa sahip olup, hukuki örgütten tamamıyla yoksundur. Yani bunlar ancak 'doğal aile' konumundadır. Dini, ahlaki, hukuki yaptırımlara sahip olamadığı için, 'toplumsal aile' aşamasına geçememiş, bir kurum niteliği kazanamamıştır. Hatta karıkoca ve çocuklardan oluşmuş özel birimin, bir isimi bile yoktur. 

 Bunlar hukuki değil, fiili gruplardır. Bu nedenle bireyler arasındaki ilişkiler de gayet zayıf ahlaki görünüm arz ederler. Bu grubun içindeki düzen tamamen mekaniktir. Kuvvetli olan, zayıfları egemenliği altına almakta, geçici bir düzen sağlanmaktadır. Baba, anne ile çocuklar arasında belirli ve tanınmış görevler yoktur, bilakis daima bir karşıtlık vardır.

 Çocuklar küçük iken; evin reisi, karısına ve çocuklarına mutlak derecesinde bir velayetle tahakküm eder. Fakat çocuklar kendi kendine yetecek bir yaşa gelir gelmez bağımsızlıklarını isterler ve ayrıca 'evbark' sahibi olabilmek için, babalarının mallarından bir kısmını zorla alırlar. 

 Ne zamanki ana baba yaşlanmaya başlarlar, bu kez de egemen (tahakküm) olma sırası çocuklarına gelir ve bu tahakküm ise gayet ağır ve acı bir surette devam eder.

  Bu aşamada ailenin toplumsal boyutu son derece zayıf kabul edilmekte, evlenme ilişkilerinde 'dışarıdan evlenme' nin bir kural olduğunu, bir Yakut'un ait olduğu 'sip'in içinden evlenemediğini; fakat geleneklerin eski zamanlarda mevcut ilkel bir 'içten evlenme' kuralını korumakta ve bazı kavramlarda bunun izlerini saklamakta olduğunu işaret etmektedir.

 Gökalp bu alıntılardan şu sonuca varıyor: 

 Yakut Türklerinde, semiyenin adı 'sip'tir. Bu kelime Kara Kırgızlarda 'sibit', Batı Oğuzlarda 'sop' biçimini almıştır. 

 Yakutlarda semiyenin biricik toplumsal aile olduğunu gördük. Bu semiyenin pederî ve maderî semiyelerden bileşik olduğunu da başka kaynaklardan öğreniyoruz, demektedir.

  Bu rivayetlerden Türklerin avcılık hayatının kadınlar için daha iyi olduğu anlaşılıyor. Son derece fakir olan avcı Türklerin kızları, bir kalın mukabilinde göçebe bir Türk ile evlenmeyi istemiyordu. 

 Çünkü 'kalın' karşılığı kocasının obasına giden bir Türk kızı, hukukunun bir kısmını terk etmeye mecburdu. Hâlbuki avcılık devrinde bu kızlar erkekten fazla hukuka maliktiler. 

 Bu devirde kız obasında kalarak, kocası oraya gider ve bir iç güveyi hayatı yaşardı. Maderî semiyyede aile reisi 'dayı'dır. 

 Toplumsal ailede yalnız semiyyeden ibaret olması aşiret devrine özgüdür. Aşiret döneminde bireylerin yaşamını, malını, onurunu koruyacak bir güç ve hükümet bulunmadığı için, bu görevi 'kan davası' örgütü yerine getirirdi.

 C. Büyük Aileler: Toplum büyüyünce 'semiyye' daha küçük kısımlara bölünür. Bunlara 'büyük aile' adı verilir ve üç biçimi vardır:

 1. Maderî Büyük Aile: Ana soyunu izleyen akrabalar vardır. Çocuğun babası ile hiçbir toplumsal akrabalığı yoktur. 

 Çocuğun velisi 'dayı'sıdır. Anasının velisi de odur. Yani büyük kardeştir. Dayının mirası kendi oğluna kalmaz, yeğenine kalır.

2.  Asabe: Pederî semiyyeden doğar. Sadece baba soyundan gelen akrabalar bu gruba girebilir. Asabe reisi, kendine mensup bir bireyi içinden kovabilir.  Bu biçimde onun yaptığı cinayetlerden asabe sorumlu olmaz.