Yaşam Nedir? Yaşamımıza neler yön verir?

  

  Yaşam nedir? Yaşamımıza neler yön verir? 

  Kader çizgimizde yaşadığımız her şeyin sebebi bizden midir?

  Yoksa o çizgilere yaşam mı yön verir?

  Kötülükler, İyilikler, güzellikler nasıl tarif edilir? 

  Neyin neye göre olacağının kararını veren kimdir?

  Duyguların mı?

  Aklın mı?

  Ya da vicdanın mı?

  Hükmü veren de,

  Çözümünü üreten de senin kimliğin değil midir?

  Ya ilahi adaletin kararı kime aittir?

  Bu kararı, Yüce Yaratandan başkası verebilir mi?

  İnancını hür iradesiyle yaşayan kişinin vicdanına kim hükmedebilir? 

  Dünyanın kuruluş dengesini de, felsefesini de yoğuran yegâne gerçek;

  Adalet değil midir?

  İnsanoğlu yaradılışın ilk anından bugüne ne çok şey keşfetmiştir? 

  Neleri, nasıl değiştirmiştir?

 Yukarıda sıralamış olduğum bu soruların yanıtını; binlerce yıl öncesinin tarih yazıcıları nasıl kaydetmiş, bütün bu geçmişi bugünlere nasıl aktarmış ise; yakın tarihte, tarihimizde yaşanan her ne varsa, bunlarda tarihin hafızasına kaydedilmiştir.

 Kimileri unutsa bile! 

 Tarihin unutmaz vicdanı günümüzde yaşanan her ne varsa mutlaka hatırlayacaktır.

 Gerçek olan o dur ki;

 Günümüzde yaşanan tüm olumsuzlukları çözebilmenin;

 Tek bir yanıtı, tek bir çaresi vardır..!

 O da sadece sevgidir; 

 Yaşanan tüm olumsuzluklara sevgiyle yaklaşmak,

 Sevgiyi katabilmektir…

 Aslında sevgi hep yanı başımızdadır!

 Önemli olan onu hissedebilen yüreğe, 

 Yürekliliğe sahip olmaktır.

 Aşk bir anlık, sevgi ebediyete kadardır. 

 Sevgi de, 

 Sevgiyle dolu yüreklerden taşan duygular da, 

 Hissedebildiklerin de unutulmazdır.

  Sevgi, kalplere kazınandır.

  Ya aşk nedir?

  Sanırsın ki;

  Ne çok şeye kadirdir!

  Aslında yaşam boyunca bir kez yaşanır,

  Çoğu kez de, acıyla sonlanır.

  Aşk kumsalda bıraktığın izler kadardır.

   İzleri oluşur ilk anda! 

  Kalbin yerinden fırlar,

  Kum taneleri gibi dağılır duygular.

  Aşkın sıcaklığı sarar her yanını, 

  Alev topuna döner o bakışlar… 

  Sonrasında kopar bir fırtına;

  Dalgalar hırçın, sen hırçın,

  Kumsalı kaplar o hırçın sular;

  Ne o alev kalır,

  Ne de duygular…

  Ama sevgi öyle midir?

 Tam tersidir, ebedidir; sonsuza kadar sürer…

 Sevgi hayatın merkezidir, insanca yaşamanın da, hayata iz bırakmanın da, tek gerçeğidir.

 Sevgi ve saygı bağlarıyla yetişen, yetişecek olan genç nesiller; geleceğimizin, aydınlık yarınlarımızın yegâne teminatı olacaktır.

 İnsanoğlunun yaşam karesi bir ömürlüktür!

 Ömrümüze anlam katanlar da, ömrümüzden gidenler de; iyisiyle, kötüsüyle, sevgisiyle, sevgisizliğiyle vatanımızın hamurunda karılır… 

 Bizden önce de böyleydi, bizden sonra da böyle olacaktır.

 Bizden sonraki nesillere ne bıraktıysak geriye; tarih sayfalarımız onu yazacaktır.

 Onun içindir ki,

 ÖMRÜMÜZÜN SURETİDİR HATIRALAR… 

‘’Anılar taşır zamanı, maziyi onlar anlatırlar… Kimi zaman gerçekleri, kimi zamansa yüreklerden taşıp da söylenemeyenleri! Ve zaman;  önünde, sonunda kaderi yener…’’

  Zamanı anılar yaşatır, anıları ise duygular. Anılarda kalsa bile silinemez gerçekler, zaman tünelinde yaşananlar…

  Geçmişin sayfalarına yeniden bakmak kolay mı? Bir ömür, bu sayfalara sığar mı? Yaşananlar, yaşanamayanlar, sevmeler, sevilmeler, acılar, sevinçler…

  Kısacası bizleri biz yapan; doğuşumuzdan, son nefesimize kadar kurduğumuz hayaller; yaşadığımız gerçekler… 

 Hayatın çevrilen her sayfası;  yaşam karelerimizle şekillenir, renklenir. 

 Ya da çevrilen her sayfa, solan yılların ardında kalan umutlara yeniden can verir.

 Ömür dediğimiz şey nedir ki?

Göz açıp kapayıncaya kadar geçen; sevinçleriyle, başarılarıyla, mutluluklarıyla, başarısızlıkları, hüzünleri, kahkahaları, hıçkırıklarıyla akıp giden yıllar.

 Ve göz pınarlarımızın pırıltılarında saklı kalan onca anılar…

 Yıllar, yıllar, yıllar…

 Bazen hırçın dalgalar gibi bizi, bizden alıp sahillere vuran!

 Kimi zaman; zifir gecelerin karanlığında kaybolan tüm geçmişimizi, hiç ummadığımız bir anda yüzümüze tokat gibi çarpan, 

 Kimi zaman, güneşin doğuşuyla birlikte bizi yeniden umutlara taşıyan; bazen de, umutsuzluk girdapları içinde bizi kayıplara sokan o uzun yıllar…

 Ömrümüzün her sayfası; hayatımızın tüm sevinçlerini, hüzünlerini, sevgilerini, sevgisizliklerini anlatır…

Hep o son bakışın içinde kalır ömrümüzün bize öğrettikleri;  kimimizin görmezden geldiği, kimimizin ıskaladığı ama daima bizi, biz yapan gerçekler.

 Ömür denilen şeyin ilk hecesinden, son hecesine kadar bir renktir; bir sesleniştir tüm yaşadıklarımız, gözlemlerimiz…

 Doğasıyla, insan manzaralarıyla, ilmiyle, irfanıyla, ülkemizde yaşanan tüm olaylarıyla bir bakıştır, bir hissediştir, bir anlatımdır bu hayat…

 Her insanın bir kaderi vardır. 

 O kader doğuşumuzdan, ölümümüze kadar birçok olayı barındırır! 

 Kimimiz acıları, kimimiz sevinçleri, kimimiz ise hüzünleri yaşarız çokçasına; o kader yıllarında…

 Doğanın değişmez yapısına benzer aslında insanoğlu; 

Bazen kış gecelerinin soğuk görüntüsü gibidir, donuk bakışlı gözleriyle! 

Bazen de coşkun suların çağıldaması gibi akan gözyaşlarıyla ya hüznü, ya da sevinci anlatır…

Öyle anları yaşar ki, beynin ve bedenin! Kızgın güneşin yakıcılığını hissedersin bir anda tüm kalbini dolduran güzel duygularla… 

Ya da o an ölesin gelir, acıların paramparça ettiği kalbinden taşan feryatlarla…

İşte hayatımızı çevreleyen kader çemberinin içerisinde kalanlar, kısacası bu duygulardır. 

Ve her insan bu kader çemberini kendisi yaratır. 

Kimi doğrularla, kimi yanlışlarla ve uç uca eklenen onca olayla!

Eklene, eklene uzayıp gider bu yıllar. Ta ki, çemberi oluşturan son noktanın konulduğu o ana kadar! 

Çember oluşur hayat biter…

Ülkemizin temel niteliklerinin, pek çok şeyin giderek değer yitirdiği, türlü açılımlar adı altında şekil değiştirdiği ömrümüzün bu son yıllarında bizlerin, sizlerin, onların, kısacası bizim insanımızın dünyaya nam salmış o güzel niteliklerimizin, değerlerimizin, küreselleşen dünya şartlarına uyum adı altında; nasıl değiştirilmeye, dönüştürülmeye çalışıldığını da, unutmamak gerekir!

Günümüzün Türkiye’sinde; milletimizin o kendine has insani duygularını, yardımlaşmayı, sevgiyi, hoşgörüyü, geleneksel aile yapımızı, büyüklerimize olan saygımızı, küçüklerimize olan koruma ve kollama duygularımızı nesillerden, nesillere aktaran bizlerin; o günlere dönmesi ve bir kez de bu günleri sorgulaması gerekmez mi?

Geride bırakılan upuzun yıllar, yıllarla birlikte tüm yaşananlar, onca olaylar! O kadar kolay geçer mi bu hayat?

Aldığımız ilk nefesten, verilen son nefese kadar!

Aslında yaşam o kadar kısa ki, her şey 3 perdelik bir oyun sanki!

İlk perde de doğarsın, ikinci perde de büyürsün, son perdede ise ölürsün!

Hadi çevirin bakalım hayatınızın ve hayatınızı yaşadığınız bu ülkenin sayfalarını; bunca geçmişi, tüm yaşanmışlıklarıyla birlikte anlatmaya başlasın o sayfalar…

Kimilerine göre mucizevî, kimilerine göre hesaplaşılması gereken, kimilerine göreyse; yeniden

yazdıklarına inanılan tarihin sesiyle o yıllar!

Ya mazisi zaferlerle dolu ülkemiz için bu aziz vatan topraklarımız uğruna, seve seve hayatlarını feda edenlerin; can ve kan bedeli ödeyerek, ay yıldızlı al bayrağımızın gölgesinde yazılan tarihimizin unutturulmaya çalışılan o onurlu sesi!

Unutabilir miyiz? Unutturulabilir mi? O tarihi yazanların isimleri, tarih sayfalarımıza altın harflerle yazdıkları şanlı zaferleri…

Doğuşumuzdan bu güne vatanımız diye bellediğimiz, Ay Yıldızlı, Al Bayrağımızın sarıp sarmaladığı, atalarımızdan bize emanet olan bu Gazi Topraklar…

Dağlarıyla, taşlarıyla, ovalarıyla, ormanlarıyla, kurtlarıyla, kuşlarıyla, şırıl şırıl özgürce akan sularıyla canım ülkem;  

Aydınlığın, hürriyetin sevdalısı can dostlar:

Varsın olmasın ne sarayımız, ne hanımız! 

 Varsın olmasın ne yatımız, ne de katımız! 

 Özgürce soluduğumuz bir nefesin, tadına doyum olmayan bir lokma ekmeğin,  ‘’Yüce Türk Ulusunun’’ bir ferdi olmanın hazzı, gururu bize yeter. 

 Eksik olmasın minarelerimizden ne ezan, ne de göğsümüzdeki iman. 

 Canımız feda Ay Yıldızlı Sancağımıza, şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış ülkemizin her karış toprağına…

 Bir ve beraber olalım her türlü baskıya, zulme, dirliğimizi bozmaya kast edenlere karşı.  

Zira ayrımız, gayrımız yoktur bu aziz topraklarda.

Onlar, bunlar ne demek? Hep ‘Biz’ olduk; yine ‘Biz ve Beraber’ olmaya devam edeceğiz güzel ülkemizde. 

 Ömrümüzün suretidir hatıralar! Onlar zamanı taşırlar. Ama ne hatıralar döner,  ne de giden gemiler bir daha…