Diğeri ise farzı kifaye idi. Bazen, sadece devletin yapmasıyla, Halkın omuzlarından -tabii seferberlik durumları dı

Diğeri ise farzı kifaye idi. Bazen, sadece devletin yapmasıyla,



Halkın omuzlarından -tabii seferberlik durumları dışında-



Bu sorumluluk düşüyordu. Ama, asıl cihad böyle miydi ya?



Ferdi de, toplumu da, devlet adamlarını da hepsini sorumlu tutuyor.



Herkesi İslâm çerçevesi içinde kalmaya teşvik ediyor.



Bu uğurda büyük gayret ve samimiyet göstermeleri gerektiğini,



Âdeta her kulaklara fısıldıyordu.



Bu bakımdan Osmanlı Devleti’nin her safhasında cihadın uygulanışının;



Somut örneklerini bulmuş oluruz. Cihada lâyıkıyla sarılışının,



Onu nasıl fert ve devlet olarak yükseltip, yücelttiğini görür.



Gevşeklik gösterdiklerinde; fert ve devlet olarak nasıl bir gerilemenin,



En azından nasıl bir duraklamanın içine düşüldüğünün,



İbretle gözler önüne serildiğini görmüş oluruz.



Bundan dolayıdır ki, Osmanlı Devleti Tarihi,



Bir bakıma somut bir cihad grafiğinden başka bir şey değildir.



İşte Osmanlı Devleti Tarihi’nin kronolojisinde, tarih seyri içinde



Yapacağımız görsel bir seyahat; bize cihad kavramının rotasını gösterir.



Zaman zaman -ister istemez- çizdiği iniş çıkışları nazara verir.



Cihadın her zaman ve zemindeki seyrine dikkatlerimizi çeker.



İşte böyle bir “cihad” kavramının;



Sadece savaş kavramı olarak algılanması çok yanlıştır.



Unutmayalım ki; her savaş cihaddır.



Ama her cihad savaş değildir.



Cihad kavramında, savaş kavramı vardr.



Fakat savaş kavramında cihad kavramı yoktur.



Çünkü cihad kavramı çok daha geniştir.



Hayatın maddî-manevî her safha ve evresini kapsar, içerir.



X



Günümüze gelirsek;



Özellikle İstanbul’da iki yerde patlatılan bombalar çok etkili olmuştu.



İnsanlarda, acaba İslâm’da terör var mı kuşkusu doğmuştu.



Zihinler bulanmış, terddütler zuhûr etmişti.



Cihad terör mü demekti?



Üstelik teröristlerin içimizden birileri olması,



Yani bizlerden biri olmaları.



Yani müslüman olmaları, bu kuşku ve şüpheleri arttırmıştı.



Cihad anlayışına gölge düşmüştü.



Cihad, yanlış anlaşılır olmuştu!



Bu yersiz endîşeler giderilmeliydi.



İslâma sürülen bu leke bir an evvel silinmeli. Yok edilmeliydi.



İşte bu maksatla -çok şükür ki- kaleme sarılanlar olmuştu.



Genç, çalışkan ve gayretli ilim adamlarımız,



Genç ilahiyatçılarımız yerinde tesbitler



Ve saptamalar yapmaya ve sunmaya başlamışlardı.



Elbette güneş balçıkla sıvanamazdı.



Terörün İslâm’da yeri yok. Çünkü cihad hayat; terör ise ölüm demektir.



İslâm’la müslümanı birbirine karıştırmamak gerek.



Çünkü kanun başka, kanunsuzluk daha başka bir şeydir.