Osmanlı Devleti, 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla tarihteki yerini almıştır. 1920 TBMM’nin açılmasına, Mondros Mütarekesi üzerine Kasım 1918’de İngiltere’nin İstanbul’u işgali,Mart 1920’de idareye el koyduğu tarihlerde Osmanlı’nın sonu sayılabilir. II.Meşrutiyetin ilanıyla Osmanlı padişahları devletin başında yetkisiz, sembolik olarak kalmıştır. İttihat ve Terakki’nin Paris, Londra gibi şehirlerde siyasi zemin kazanmasından sonra Makedonya’dan İstanbul’aorduyla gelmesi önemli ölçüde İngiliz projesidir. Ancak İngiliz diplomatın deyimiyle herşeyi kendilerine borçlu olan bu kadro asıl efendilerini dikkate almamış, İstanbul’da bir Yahudi devleti kurulmuştur. Kendi mantığıylabunun sebeplerini anlatırken Londra’daki Siyonist lobinin hedefi olmaktan da korkar. İhtilal yönetimi insafsızca devleti üç büyük savaşa sokup ülkeyi viraneye çeviririrken başta Emanuel Karasu olmak üzere önde gelen Yahudilerin, askerin ekmeğinden, bulgurundan aldığı komisyonlarla Karun gibi zenginleşmeleri bu iddiayı doğrulamaktadır.

Devlet siyasetinden sorumlu son Padişah Sultan II. Abdülhamid olduğu halde Sultan Reşat ve Vahdettin’in de yetkisizliklerine, İngiliz işgaline karşın önemli girişimleri olmuştur. Görünüşte Pontus Rum devleti kuruluşunu önlemek gerçekte kurtuluş savaşı başlatmak üzere tam yetkili bir müfettiş paşanın gönderilmesini ilk defa gündeme getirmiştir. İngilizlerin de onayı ile nihayet Bandırma Vapuru’nda kimlerin yer alabileceği iznine kadar ayrıntılar yayınlanmış arşiv belgelerine ulaşılabilir. Bu belgelerde görüldüğü gibi Anadolu hareketini ilk gündeme getiren son Sultandır. Cumhuriyeti kuran kadro da Osmanlı paşalarıdır.Rauf Paşa’nın (Orbay) imzaladığı Mondros Mütarekesi metnini gören Sultan Vahdettin’in anayasaya göre yapabildiği tek şey Ahmet İzzet Paşa kabinesini görevden almaktır. Çünkü reddetme yetkisi yoktur. Bundan sonraki Damat Ferit Paşa hükümetinin de işgal komutanının işaretine baktığı ayrı bir konu.

Osman Gazi’den Sultan II.Abdülhamid’e 33 padişah içinde yarım asra yaklaşandan bir kaç aya kadar tahtta kalanlar vardır. Padişahlık süresi ortalama yaklaşık 20 yıldır. Bu süre iktidar açısından bir nesil demektir. Osmanlı sisteminde zamanla değişmekle beraber sadrazamların yetkisi önemlidir. Bu yönüyle hükümetlerin ömrü, modern dönemlerde olduğu gibi 3-5 yıla kadar inebilmektedir. Her devrin, iç ve dış politik gelişmelerininzorunlu kıldığı doğru veya yanlış kararlarının, o günkü şartlarda değerlendirilmesi, öncelikle tarih bilimi çerçevesinde sonuçlar, bugüne ait dersler çıkarılması bilimsel tezlerin, araştırmaların konusunu teşkil etmektedir.

1931’deBulgaristan’a satılan, tepkiler üzerine satışı durdurularak çürümeye terk edilen Osmanlı arşiv evrakının Ermeni soykırım iddiaları ve ASALA terör örgütü cinayetleri üzerine tasnif edilmesi önemli bir aşamadır. Ancak bunlara dayanarak ekonomik, sosyolojik, kültürel, hukuksal araştırmalar ve yayınlar, batılı ülkelerdekiler dikkate alındığında son derece yetersizdir.

Altı asır boyunca bir tarihteki isyanı, borçlanmayı, fermanı alıp sadece bazı cümlelerini cımızlayarak hüküm vermek haset, düşmanlık gayesi taşımıyorsa kesinlikle cahilane, bilim dışı davranıştır. 19. Yüzyıldaki borçlanmaların tarafları ve rakamlarından hareketle beş altı asırlık devlet hakkında ahkam kesmek, kahvehane müdavimleri için mazur karşılanabilir.

Osmanlı Devleti bir asır önce tarihteki yerini almıştır. Siyaset bilimciler, devletlerin de ömrü olduğu konusunda müttefik olup aksine örnek bulunmamaktadır. Tıpkı insanlar gibi ölüyü diriltmek mümkün olmadığı gibi tarihteki bir devletin yeniden kurulduğu görülmemiştir. Birçok siyasiler, kadim bir devletin ihyası uğruna nice katliam yapmış, hezimetle sonuçlanmıştır.

Nesiller, atalarından bir takım genetik özellikleri tevarüs ettikleri gibi yeni devlet de selef devletten birçok şeyi miras almıştır. Redd-i miras yapanlar dahi önceki devletten olumlu/olumsuz şeyler alabilmiştir. Ermeni soykırım iddiaları üzerine “biz zaten cumhuriyetiz” saçmalaması ters tepmiştir.

Osmanlı Devleti ile ilgili genellikle batılı saray fantazileri alıntılarıyla dönemin şartları es geçilerek, yazının önü-arkası silinip cımbızla çekilen cümlelerle bu büyük medeniyeti karalama gayretinde olanlar sadece kendi bilgisizliklerini ortaya koyarlar. Öte yandan babasını, dedesinizemmetmeyi meslek edenleriçinde başarılı olanlar yoktur. New York’ta katıldığım bir meslek-sanat okulu mezuniyet töreninde, mezunlar ayrı bir kralın, kraliçenin, mucidin, çarın kostümünü giymişti. Öğrencilerle “siz kimsiniz” diye sorduğumda önce hangi kral, kraliçe olduğunu söyler, ardından tarihte ülkesine, halkına yaptığı hizmetleri sayardı. Halbuki bazı tarihi kişiliklerhalkına zulmetmiş, saray entrikalarıyla, sapıklıklarıyla, kan dökmesiyle meşhur olmuştu. Müdire hanıma öğrencilerin gururla giydiği kostüm ve bazılarının olumsuz yönlerini hatırlatınca “Sonuç olarak bunlar atalarımız, sadece olumlu yönleriyle öğrencilerimize özgüven verme görevimizi yerine getiriyoruz, zamanı gelince isteyen akademik araştırma yapar” demişti.

TC Osmanlı’nın halefi olduğu gibi vatandaşları da Osmanlı torunudur.Osmanlı kimliği altındaMüslüman/Türk olmayan tebaa da vardı. Her kademede farklı milletlerden görevliler bulunmasına karşın devlet töresi, dili, yönetim sistemi ile Müslüman/Türk kimliği varlığını korumuştur. Gayr-i Müslimler/Türkler, Osmanlı döneminde işgal altında olduklarını iddia edebilirler. Sırbistan’dan Bulgaristan, Yunanistan’a, Ortadoğu’yaçoğu sömürgecilerden akrediteli devlet yöneticileri bu kimliği reddederler. Ancak Türkiye dışındaki halktan Osmanlı torunu olduklarını iftiharla söyleyen nice gayr-i Müslim/Türklerle karşılaştık.Yıllarını Osmanlı arşivlerine ayırmışaraştırmacı olarak Osmanlı torunu olmakla iftihar ederim. Başkalarını hor görme görmedikçe bu iftihar, ırkçılık sayılmaz. Bu gerçek TC vatandaşlığına dahalel getirmez. Osmanlıyı tanıdıkça iftihar etmeyene rastlamadım. ÜlkemizdekiAlmanların, Rusların… oranın %1’in altındadır.

Bir insan elbettededesini tenkit edebilir. Fakat soyunu reddetmesi müşkil bir konudur. Bazı durumlarda DNA testleriyle gerçek babaları bulunabilmektedirler. Tarihi konularda, ecdadımızla ilgili tespitlerde tartışma konuları olabilecektir. Ancak “Osmanlı torunları” şeklinde ırkçı üslupla suçladıklarını zannedenler kimlerin torunları olduklarını da yazsınlar. Böyle bir ırkçı suçlama veya tartışmanın kimseye faydası olmaz. Oğuz Kağan’dan, Göktürklerden, Selçuklulardan günümüze Anadolu Türkleri tabiatıyla Osmanlı torunudur.Dinin istismarından hareketle din düşmanlığı gibi Osmanlının istismarı yüzünden Osmanlı düşmanlığı da yanlıştır, hatta tuzaktır.

[email protected]

twitter.com/alaeddinyalcink