Osmanlı ile Memlükler arasında Hicaz suyolları ve dahası Ortadoğu’yu kontrol anlamında II. Bayezit döneminden beri anlaşmazlık vardı. Osmanlı şehzadeleri Bayezit ile Cem Sultan meselesinde Cem’e destek vermeleri, Avrupa devletleri ile antlaşmalara girmeleri Osmanlı’yı çok rahatsız etmekteydi. Hatta savaş bile yapılmış sonra antlaşma ile sonuçlanmıştı.

Yavuz, Mısır'da hükümdar seçilen Tumanbay'a, Osmanlı'ya tâbi olup, vergi vermek şartı ile Gazze'den itibaren Mısır'ı bırakmayı teklif etti ancak Tumanbay kabul etmedi. Memlükler, Yavuz'un çölü aşmaya cesaret edemeyeceği inancındaydılar. Osmanlılar'ın çölü geçmeye teşebbüsleri hâlinde ise, ordularının büyük bir kısmı zayiata uğrayacak ve kalanı da yorgun bir halde yakalanıp yok edilecekti. Ancak Yavuz'un çölü geçmek için yaptırdığı gözlemlerden sonra, yağan yağmurların da yardımıyla Osmanlı ordusu Sina Çölü’nü rahatlıkla geçti.

Kahire'nin kuzey doğusundaki Ridaniye mevkiinde 22 Ocak 1517'de meydana gelen savaşta Memlük kuvvetlerini bir kez daha mağlup etti. Bu mağlubiyete rağmen Tumanbay pes etmemişti. Kahire’de Sokak savaşlarıyla Osmanlı'ya karşı koymaya çalıştı. Tumanbay'ın yakalanıp etkisiz hale getirililmesinin ardından Mısır, tamamen Osmanlı koruyuculuğuna girdi.  Mısır 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından düzenlenen seferle Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yavuz Selim bundan sonra Hicaz bölgesi hizmetini üstlenmiştir. Sultan Selim kendisine “Mekke ve Medine’nin hâkimi” şeklinde hitap edilmesine izin vermemiş, “Hâdimü’l Haremeyni’ş-şerîfeyn” (Mekke ve Medine’nin hâdimi (hizmetkârı) ) şeklinde hitap edilmesini istemiştir. 

Bu lakap daha sonraki bütün Osmanlı sultanları için kullanılmıştır.  Emanet-i Mukaddese’nin Mısır’dan İstanbul’a nakli esnasında yol boyu durmaksızın Kur’an-ı Kerim okutmuş, daha sonra Topkapı Sarayı’nda bu Mukaddes Emanetler için Hırka-i Saadet Dairesi'ni yaptırmıştır. Burada 40 hafız tayin etmiş ve 24 saat Kur’an okutmuştur. Yavuz Selim, Mısır’ın fethinden dönerken halkın karşılama ve alkışını görmemek için, şehre gece, gizlice ve her türlü gösterişten uzak olarak girmişti.

Hayır, Bey valiliği döneminde Memlük kanun ve gelenekleri ile Osmanlı düzenini bir ölçüde birbirine uydurarak, fazla bir sorun çıkmadan Mısır'ı yönetti. 1522'de ölümünün ardından başlayan karışıklıklar bir türlü sona ermedi. Osmanlı düzeninin tam olarak kurulamaması üzerine 1524'te İstanbul'dan Veziriazam Makbul İbrahim Paşa bir grup devlet adamı ile beraber Mısır'a gönderildi. İbrahim Paşa durumu inceleyip, Mısır ileri gelenlerini ve halkı dinleyerek, sonradan çıkarılmış vergi ve angaryaları kaldırdı. Veziriazam yaptığı araştırmalar sonucunda Mısır'ın eski kanunlarını düzeltip, Mısır için yeni bir kanunnâme hazırladı ve bu kanun padişahın onayından geçtikten sonra yürürlüğe girdi. İbrahim Paşanın bu icraatı ile Mısır'da Osmanlı düzeni kurulmuştu. 

Osmanlı İmparatorluğu, Mısır'da hâkimiyetin tek bir grubun eline geçmemesi için bir denge siyaseti izlemeye çalıştı. Mısır'ın Osmanlılar'dan önceki hâkimleri olan Memlüklere dokunulmamış, beylerbeyi ve Yeniçeriler’in Mısır'da tek başlarına hâkimiyet sağlamalarının önüne geçebilmek için denge unsuru olarak kullanılmışlardır. Beylerbeyi, yeniçeriler, Memlükler ve Arap şeyhleri ile kadılar birbirlerine karşı kullanılarak, birisinin fazla nüfuz kazanıp, merkezi idareye karşı güçlenmesi önlenmeye çalışılmıştı.

1258'den beri Abbasî Halifeleri’nin oturduğu Mısır'a büyük önem atfeden ve bütün eyaletler içinde özel bir paye veren Osmanlılar, bölgeye beylerbeyi olarak daima vezir payesinde görevliler tayin etmişlerdir. Bu dönemde ülkenin başkenti Kahire de, Osmanlı Devleti’nin İstanbul'dan sonra ikinci büyük şehri haline gelmiştir. Mısır'ın kültür ve medeniyetine Osmanlılar yaptığı eserlerle katkıda bulunmuştur.

Mısır yüzyıllar sonra bir daha kötü günler yaşamak üzeredir. Başta yine Selim adında bir padişah vardır. Bu Selim…  Yavuz Selim’in torunlarının torunu III. Selimdir. Yenilikçi, cesur, başarılı korkusuz bir padişahtır. Mısır yine zor durumdadır. Osmanlı Cezzar Ahmet Paşa yönetimindeki Osmanlı ordusu, Napolyon yönetimindeki Fransız ordusuna karşı Akka‘yı başarıyla savunmuş ve Fransız ordusunu yenilgiye uğratmıştır. 

Sonuç: Osmanlı’nın hayat ve istikbalinde mühim bir rol oynayan bu zafer Bonapart'a hayatının ilk mağlubiyetini tattıran Ahmet Paşa'nın adını bütün Avrupa'ya duyurur.