Pera Palas'ta gerçekleştirilen etkinliğe dini kanaat önderleri, milletvekilleri, başkonsoloslar, rektörler, gazeteciler, sanatçılar, siyasi partilerin ilçe temsilcileri ve çok sayıda farklı meslek gruplarından kişiler yer aldı. Programda kültür, sanat, hukuk ve güncel gelişmeler ele alındı. Soru, cevap şeklinde ilerleyen Beyoğlu Sohbetleri’nin moderatörlüğünü Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız yaptı. 

“1961 ANAYASASI HÜKÜMETİ BÜYÜK ÖLÇÜDE GÜÇSÜZLEŞTİRMİŞ”

Gündeme ilişkin katılımcılardan gelen çok sayıda soruyu cevaplayan Şentop, başkanlık sistemine ilişkin değerlendirmelerde de bulundu. Demirel’in sözünden örnek veren Şentop, “1961 Anayasası Türkiye’ye yeni klasik parlamenter sistem diyebileceğimiz bir sistem getirmiş. Bu sistem, hükümeti büyük ölçüde güçsüzleştirmiş.  Yürütmeyi güçsüzleştirmiş bir sistem. Türkiye 1965’lerden itibaren bunun farkında varıyor. Örneğin, Süleyman Demirel’in “bu anayasa ile memleket idare edilmez” diye bir sözü vardır. Bu söz aslında 60’lı yıllarda bir tecrübeye dayanıyor. Anayasa yürütmeyi, hükümeti çok kısıtlıyor. Türkiye’de 1970’lerin başından itibaren çok yoğun bir şekilde başkanlık, yarı başkanlık sistemi tartışmaları var. Yani Türkiye’de başkanlık sistemi birdenbire, bir gece veya birkaç siyasetçinin, cumhurbaşkanımızın aklına gelmiş de yapılmış bir iş değil, tartışılan bir konu” dedi.

“İSTEDİKLERİ HÜKÜMETİ KURUP, İSTEDİKLERİNİ YIKMIŞLAR”

28 Şubat sürecini hatırlatan Şentop, “Parlamenter sistem Türkiye’de bizim vesayet sistemi diye ifade ettiğimiz kayıt dışı siyaset yapan bürokratik unsurların siyasete müdahale etmesi, girmesine imkan sağlayan bir sistem olmuş. Parlamento üzerinde bir baskı kurulmuş. İstedikleri hükümeti kurup, istediklerini yıkmışlar. 28 Şubat'ta bu olayların aynısını yaşadık. Bunun sebebi hükümetin parlamento içinden çıkıyor olmasıdır. Biz halk olarak hükümeti seçmiyoruz, parlamentoyu seçiyoruz. Hükümet parlamentonun içinden çıkıyor, parlamento içi dengelere göre oluşuyor. O dengelere gücünüz varsa müdahale ettiğinizde hükümet kurup, düşürebiliyorsunuz. 28 Şubat’ta bunu gördük" diye konuştu. 

“BU SİSTEM İSTİKRARI KURUMSALLAŞTIRIYOR”

Başkanlık sisteminin artılarından bahseden Şentop, "Vesayetçi sistemi tasfiye etmenin yolu, dışarıdan müdahaleyle hükümet kurup, düşürmeyi engellemek, hükümeti doğrudan milletin seçmesini sağlamaktır. İşte bu yeni getirdiğimiz sistemin temel özelliği budur. Parlamentoyu ayrı seçiyoruz, hükümeti ayrı seçiyoruz, bunu doğrudan halk seçiyor. Bu sistemde müdahale edip, hükümet yıkma veya kurdurtma imkanı yok. Türkiye bu noktaya bu süreçleri yaşayarak geldi ve nihayetinde bu imkan ortaya çıktı ve bu sisteme geçildi. Cumhurbaşkanımız, ‘20 yıldır seçim kazanıyoruz, yönetiyoruz. Bu sistem içerisinde böyle devam edebilir’ diyebilirdi. Ama burada bir istikrar var ama bu istikrar şahsa bağlı. Bu sistem istikrarı kurumsallaştırıyor. Salgın süreci istikrarı zayıf olan ülkelerde başlangıçta çok daha kötü yaşandı. Başlangıçta, kısa süreli hükümetlerin çok sayıda partinin katıldığı koalisyonların olduğu hükümetler veya arka arkaya seçim yapmak zorunda kalan ülkeler salgın sürecini yönetmede sıkıntılar yaşadı. Dünyada da birçok Avrupa ülkesi dahi daha istikrarlı hükümet üretmenin yollarını tartışıyor, düşünüyor. Türkiye bir öngörüyle hareket etti. Bu sistem değişikliyle Türkiye, siyasi istikrarı kurumsallaştırdı ve kalıcı hale getirdi” ifadelerini kullandı. 

"VESAYETÇİ SİSTEMDE KOLTUĞA OTURANLAR ARABAYI BEN SÜRÜYORUM ZANNEDİYORDU"

 Başkanlık sistemini otomobil örneği vererek anlatan Şentop şunları söyledi:

"Türkiye'deki vesayetçi sistemi anlatırken şu örneği veriyordum; Sürücü eğitimi verilen otomobiller var. Bu otomobillere dışarıdan baktığınızda trafikteki normal otomobiller gibi, ama bir farkı var. Bu otomobillerde sağ taraftaki kişinin de aracı kumanda etmesini sağlayan mekanizmalar var. Debriyaj, gaz, fren gibi mekanizmalar var. 1961'deki vesayetçi sistem böyle bir sistemdi.

"Seçimi kazanıp şoför koltuğuna oturanlar arabayı ben kullanıyorum zannediyor, basıyor gaza birden araba yavaşlıyor, kendisi frene basmadığı halde araba yavaşlıyor, niye? Yandaki adam müdahale ediyor. İşte vesayetçi dediğimiz şey, bürokratik oligarşik yapı bu sağda oturan adam. Türkiye’deki sistem böyleydi"

“Tayyip Erdoğan gelince ne yaptı, yandaki adamla kavga etti, dedi ki 'sen karışma, millet beni seçti ben kullanacağım arabayı'. Yandaki adam karışınca kavgasını arttırdı. İş ilerledi kapıyı açtı, yandaki adamı aşağıya attı. Yandaki o mekanizma durduğu sürece, adamın oturduğu yer çok cazip."

“FETÖCÜLER DE SAĞ TARAFTAKİ KOLTUĞA OTURMAK İSTEDİ”

Şentop, "Fetöcüler de sağ taraftaki koltuğa oturmak istediler. Onların amacı sol koltuğa, şoför koltuğuna oturmak değil, çünkü şoför koltuğuna oturursan biraz sonra inebilirsin, ama sağ tarafa oturursan hiç kalkmazsın. Yapılması gereken sağ taraftaki koltuğu sökmektir. Bunu sökersek arkaya oturanla sağ tarafa oturan arasında fark kalmaz. İşte bu hükümet sistemi değişikliği sağ taraftaki mekanizmayı sökmektir. Bu sistemle bu gerçekleştirilmiş oldu" dedi. 

“DÜNYADA BİRİMİZİN SAĞLIĞI HEPİMİZİN SAĞLIĞI HALİNE GELDİ”

Salgın sürecine ilişkin konuşan Şentop, “Bize insanların birbirine ne kadar bağımlı olduğunu gösterdi. Küreselleşme dediğimiz olguyu ilk olarak paranın, malların küreselleşmesi diye algılıyorduk. Daha sonra insanların küreselleşmesi, serbest dolaşımı bağlamında almaya başladık. Ama salgınla gördük ki hastalıklar, virüsler de küresel. Çin’de ortaya çıkan bir virüs dünyayı çok kısa bir zamanda dolaştı. Hastalıklar, salgınlar küreselse tedavilerin de başta aşı olarak üzere küresel olması lazım. Ama o noktaya tam olarak gelemedik. Afrika’da aşılanma oranı hala yüzde 10’nun altında. Ama bütün Almanları, Fransızları, İngilizleri üç, beş kez aşılasanız Afrika’da bir ülkede çıkan yeni bir mutasyon birkaç gün içerisinde gelip Hollanda’da ve Almanya’da da görülüyor. Dünyada birimizin sağlığı hepimizin sağlığı haline geldi. Salgın sürecinin insanlara biraz daha hakkaniyet ölçülerinde ve geçmiş tecrübelerden birtakım sonuçlar çıkarma noktasında faydalı olacağını ümit ediyorduk. İnşallah birtakım neticeler çıkarılmıştır” ifadelerini kullandı. 

BM ELEŞTRİSİ 

Bu süreçte Türkiye’nin birçok noktada dünyadaki değişim ve dönüşüm kavşağını iyi anlamış bir ülke olarak hareket ettiğini belirten Mustafa Şentop, “Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM ile ilgili ‘dünya beşten büyüktür’ sözünü ilk söylediğinde çok ütopik, hayali bir şeymiş gibi algılandı. Ama şimdi başta BM olmak üzere birçok ülke ve siyasetçi BM’nin yeniden yapılandırılmasından bahsediyor. Önümüzde, sadece 2’nci Dünya Savaşı’nın galiplerinin yönettiği bir dünya yok. İki kutuplu dünyaydı, artık şimdi kutupsuz veya çok kutuplu dünya söylemleri var. Bunu Ukrayna’daki gelişmelerde görüyoruz. Ukrayna’ya askeri malzeme, uçak gönderirken bakıyorsunuz bazı NATO ülkelerinin hava sahası kullanılmıyor. Bunlar resmi açıklamalarda yok ama bunu görebiliyorsunuz. Önemli ülke yöneticilerinin kendi içinde çelişkiler olduğunu görüyorsunuz. Bunları normal karşılıyorum şaşırtıcı değil çünkü öyle bir dönemden geçiyoruz ki eskisi gibi bir düşünce konforumuz, politika üretme, tavır belirleme konforumuz yok. Bazen gün içerisinde bile yeni politikalar belirlemek, tutumlar üretmek mecburiyetindeyiz. Ama bu dünyayı anlamak, nereye evrildiğini görmekle başarılacak bir iş” dedi.

RUSYA VE UKRAYNA DEĞERLENDİRMESİ 

Diyalog ve müzakere vurgusu yapan Şentop, “Tarih bize göstermiştir ki bugüne kadar çatışmalarla, katliamlarla, savaşlarla hiçbir şey elde edilememiştir. Hiçbir sorun çözülememiştir. İşte bütün sorunlar önümüzde, bu sorunlar üzerinden birçok savaşlar geçmiştir ama hala çözülebilmiş değil. Barış içerisinde yaşamak için müzakere ve diyalog yoluyla sorunları ele almalıyız. İnşallah Ukrayna, Rusya arasındaki şu anki kriz barışçıl yollar müzakere ve diyalogla çözülür. Yoksa bölgemiz hem iki ülke hem de etraftaki ülkeler için de bunun hayırlı sonuçları olmaz” diye konuştu. 

“HALKIN İÇİNE İNDİĞİNİZDE KUTUPLAŞMA YOK”

Türkiye’nin daha da büyümesi için çalıştıklarını vurgulayan Şentop, “Bazen bana gazetecilerle görüşmelerimde ve televizyon programlarında ‘Türkiye’de bir kutuplaşma var’ diyorlar. Ben de kutuplaşmanın aslında siyasetçiler arasında olduğunu söylüyorum. Siyasetçileri dinlediğinizde, takip ettiğinizde gerçekten bir kutuplaşma varmış gibi gözüküyor. Ama halkın içine indiğinizde kutuplaşma yok. Farklı görüşlerden insanlar bir arada, birbirlerine saygı içinde yaşıyor. Aslında eskiden de böyleydi ama biraz yukarıya çıktığınızda orada yapay bir kutuplaşma oluşuyor, oluşturuluyor. Türkiye uygulamalarda bunları büyük ölçüde aştı. Siyasi görüşlerimiz, fikirlerimiz farklı olabilir ama aynı ülkede yaşıyoruz. Hepimiz Türkiye’nin daha da büyümesi, güçlenmesi insanımızın daha müreffeh olması için çalışıyoruz. Siyasi tartışmaları birbirimizi itip kakmak, hakaret etmek için bir zemin şeklinde görmemeliyiz” ifadelerini kullandı.