Fransızca bir kelime olan ‘’program’’ Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te birinci anlamıyla, yapılması tasarlanan bir işin yürütülme düzenin

Fransızca bir kelime olan ‘’program’’ Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te birinci anlamıyla, yapılması tasarlanan bir işin yürütülme düzenini zamana bağlı olarak gösteren maddelerin bütünü, diye verilmiştir. Yine bu kelimeyle alakalı programcı, programcılık, programlamak, programlanmak, programlayıcı, programlı ve programsız kelimeleri vardır ki, burada birçoğu ele alınacaktır.

Program, kesinkes üzerinde durulması lüzumlu ve uzay çağı, ışık hızı, teknoloji, bilgisayar, elektrik gibi bu zamanı anlatan en iyi kelimelerdendir. Ama ben, olaya farklı bir açıdan, kült olmuş bir film -Matrix- üzerinden bakacağım ilkin. Hiçbir çağda insanlık, gerçekle rüya arasında bu kadar bocalamamıştır, eminim. Bir tarafımız cehennem, bir tarafımız cennet; bilinen anlamıyla arafsa ancak bir hayal… Neyse Matrix’e gelelim. Filmi izleyenler bilirler, o hayal ötesi sahnelerin arkasında bir sır vardır. Film, her karede, diyalogda veya geçişte derin bir mesaj verir: Gördüklerin gerçek değil, bir yanılsamadır ancak ve her şey bir programa bağlıdır. Ama beni en çok Neo’nun bir karakterle konuşmasında geçen şu cümle etkilemiştir: ‘’Başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır.’’ Bu, varoluşun nihayetine dair en çıplak ifadedir. Öleceğin için hiç üzülme, der bu söz; çünkü var olan her şey yani kainat dahi mutlaka yok olacaksa senin hiçe yakın varlığının nasıl bir anlamı olabilir ki! Dört ilahi kitaptan çıkarılacak nihai ders gibidir bu söz.

Matrix, bilimkurgu filmleri içinde felsefesiyle bir çığır açmıştır. Bir sinema eleştirmeni değilim ama bugün şöyle bir etrafıma baktığımda hayatlarımızın filmdeki gibi, birileri tarafından sürekli programlandığını düşünüyorum. Ama burada ilahi güçten sonra gelen ikinci bir kuvvet var, tabii, bu kuvvetin kim ya da kimler olduğunu söylemek kabilse de bir iddiada bulunmak pek gülünç olacaktır.

Filmi izlemeyenlere illa ki tavsiye edip bu yazının asıl konusuna gelelim: Bugün kimler tarafından programlanıyoruz? İsabetli bir tahmin zor olmasa gerek. Burada en baş aktör yahut programcı, elbette medyadır. Bugünün dünyasında başat güç olarak basın, yediden yetmişe her bireyi evet, bireyi dahi bir şekilde programlamayı başarıyor. Nasıl, hangi yolla yapıyor bunu peki? Görsel ve yazılı basın yayın yoluyla tabi. Bilhassa televizyon, bireyden topluma giden programlamada en kolay ve en tesirli yöntemdir. İnsanı masallardan ve hayallerden uzaklaştırmış bu dehşetli icadın hayatlarımıza etkisi bir uyuşturucunun sürekli etkisinden farksızdır. Ama acı olan, bu uyuşturucuya bilinçli maruz kalışımızdır. Sinema filmleri, diziler ve hele son birkaç senedir birçok eve girmiş evlilik programları bugünlerde zihin uyuşturma işini en iyi yapan programlar konumunda. Belki ilk çıktıklarında asıl amaca, izdivaca hizmet eden bu programlar bugün tam bir mizansene dönüşmüş, arkası yarın dizilerinden farksız hale gelmişlerdir. Bu kanıya nasıl mı vardım? Bu hususta yazı yazmayı düşünürken -çünkü bu programlar haddinden fazla izleniyormuş!- büyük bir kanalda yayımlanan filan programı üç gün yarımşar saat izlemem yetti ki, fazlasına zaten katlanamam. Bunlar düpedüz rol yapıyor yahu, demiştim kendilerini birer film artisti -tek dertleri bu aslında!- gibi gören, ikide bir dans eden, bunu istemem, onu isterim; yok yok, şu yeni gelen de fena değilmiş, aşkıma dedimkine ben seni seviyorum ama sen şimdilik kusuruma bakma, yeni talibime nasıl hayır diyeyim ki vs. zırvalarıyla dolu ve akılla dalga geçen bir akışta evle alakası olmayan bu güzelim(!) programlar ne hikmetse saatlerce devam ediyor. Ama iyimserim elbette çünkü ne de olsa başlangıcı olan her şeyin bir de sonu vardır.

Haftanın kitabı: Beydeba’dan Kelile ve Dimne. Kısaltılmamış, tam metin olmasına dikkat etmeyi unutmayın değerli okurlarım. Yeniden görüşmek üzere…