Geçenlerde izlediğim senaryosu Luke Dawson’a ait olan Resimdeki Hayalet filminde kolektif  insanlık havuzundan birçok arketipsel detayın birleşmiş olduğunu gördüm ve dinimiz, dilimiz, kültürümüz farklı olsa bile insanlık havuzumuzun nasıl aynı yerden besleniyor olduğuna şahit olmak yani şehadet etmenin insan için nasıl muazzam bir olay olduğuna, insanın olayları okuma yetisinin kendine doğru döndüğünde ne sonuçlarla karşılaştığına, eğer anlamaya emek verirse ahsen-i takvime vermezse  esfel-i safiline ineceğine bir kez daha şahit oldum. 

İnsan zübde-i alemdir. Her şey kendisindedir, yaradılış onun hamurundadır. Ama O gider kendi hazinesini dışarda arar durur. Tüm sinyallerini kapatır, buna vicdanı da dahil sensörleri diyelim! Pusulasında dışarıyı ararken nefsini temize çeker. Derslerini öğrenmeden unutur ve vicdanı da tabi ki zamanla Onu… Vicdanı ölü biri, mezar taşından farksızdır benim için. Öyle birinin nasibi yoktur anlamaktan. Hz. Yusuf’un sevdiğim bir sözüdür : “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Şüphesiz Rabbimin esirgediği dışında nefis sürekli kötülüğü emredicidir.” 

İnsan nefsinin tabiatını bilirse ona uygun ilaçları da bilir. Bilmezse kılıf çeker yaptıklarına. Hatta kendi yalanlarına bile inanır. Bu insanın tekamülden nasibi yoktur. Ne var ki o da bana bunu yaptı hak etmişti der ya da yaptığı şeyi göz göre göre inkâr eder. Genelde narsist yapılar böyledir. Onlar zaten sığdır, derinleşmezler. Gerçekten sana ne yaşattığını anlamazlar, hep kendi hayatları ve yaşadıkları herkesten önemlidir. Fakat herkesin ektikleri kendi toprağında dem buluyorsa soğan eken herhalde marul biçmeyecektir. İnsanlar yaptıklarının sorumluluklarını alsalar da almasalar da topraklarından ektikleri filiz verecektir. Çünkü burası ruhların eğitim yeri dünya olarak rahmet gereği cezası yaptığın şeye karşılık aynısını bulmaktır. Ceza aynı zamanda “yaptığın şeye karşılık” gelen anlamında olduğu için bu iyi bir şey de olabilir. Sana bağlı. İster karma yaratırsın ister dharma!

Tasavvuftaki şu söz hayatın bu yasasını özetler gibi:

“Hak kulundan intikamını yine kul ile alır. Bilmeyen ilm-i ledünü onu kul yaptı sanır. 

Cümle eşya halıkındır, kul eliyle işlenir. Emri bari olmayınca sanma bir çöp deprenir.”

Son olarak “Biz her insanın sevabını ve günahını boynunda doladık; öyle ki kıyamet günü önüne her şeyi açık açık kaydedilmiş bulacağı bir defter çıkaracağız.” (İsra suresi, 13. ayet)  

“Oku şimdi kitabını! Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter!” (İsra suresi, 14.ayet)

Özetlersek bu yazının konusunun belirlerken bana ilham veren o sahnede adamın yüzüne yanlışlıkla denklanşörün patlamasıyla kendisiyle karşılaşması, sırtındaki geçmeyen ağrıların sebebinin yaptığı yanlışların boynuna yük olması, unuttuğu sandığının bedenine  ağrı olarak yansıması bana bugünkü şifacıların her duygu bedenimizden çıkar lafzını hatırlattı.

New age akımından enerjiciler söylese dikkatle dinlenirdi şimdi. Nedense Kur’an denildiğine bir ilgisizlik görüyorum. Yobazların kafadan dolma bilgileriyle uzaklaşmış insanların ön yargılarını bırakıp kendi muhakemeleri ve bu zamana kadar edindikleri alt yapılarıyla okumalarını öneririm. Sembolik bir dili olduğu için herkesin idrak havuzuna göre açılım yapıyor. Yani anlayabilmek için Kur’an’ı; biraz fizik, biraz astroloji, biraz tasavvuf bilmek gerekiyor. Herkes kendi idraki ölçüsünde yine de okumalı! Bir de filmi izlerseniz ekstra güzel olur...