RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Güllerin  Savaşı, Kurtlar Vadisi Pusu, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz gibi sevilen dizilerin içinde izlediğimiz, şuan Trt 1 de yayınlanan “Payitaht Abdülhamit” dizisinde “Zülüflü İsmail Paşa’yı canlandıran Arif Pişkin ile bir aradayız. Bir aradayız dediysem yanlış anlamayın; evlerimizde kendimizi izole ediyoruz, ama sohbetimiz baki. Sosyal teması korumadığımız günlerden kalan, ama güncellenen yeni bir sohbetle karşınızdayız. Arif Pişkin’i hangi cümleler tam olarak anlatır bilemiyorum; yaptığı işlere aşkla bağlanan, hem oyunculuk yapan hem de kendine meslektaşlar yetiştiren bir eğitmen… Zülüflü İsmail Paşa olarak her hafta evlerimize davet ettiğimiz Arif Pişkin; hem oynadığı karakteri, hem evdeki Arif Pişkin’i hem de zor günlerimize moral katacak sözleriyle bu haftaki sayfama eşlik ediyor… Siz de bize eşlik etmeyi unutmayın 

Merhaba Arif Bey, bugüne kadar sanat için yaptığınız şeyleri hangi cümleler ifade eder bilmiyorum. Benim kelimelerimin yetersiz kaldığı Arif Pişkin’in hayatını nasıl anlatırsınız?

İnsanın kendisini anlatması çok zor… Tiyatroya lisede başladım. Konservatuvar okudum. Sonra da kendimi sahnelerde buldum.

Ş uan sizi Payitaht Abdülhamit dizisinde “Zülüflü İsmail Paşa” olarak izliyoruz. Daha önce dönem işinde, “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” dizisinde izlemiştik, ama bu kadar yoğun bir rolünüz yoktu. 

Çok çok öncesinde “Kurtuluş” dizisinde oynadım. O da kurtuluş savaşı zamanında geçiyordu, ama bu kadar eski bir dönemde daha önce hiç oynamamıştım. 

Tarihi, gerçek bir karaktere hayat veriyorsunuz. Bunu bilmek neler hissettiriyor?

Çok ilginç. Tarihteki Zülüflü İsmail Paşa’yla, benim oynadığım Zülüflü İsmail Paşa arasında çok farklılıklar var; çünkü bir dizi için o karakteri dönüştürmek zorundayız. Zülüflü dizide işlediğimiz gibi, hiçbir zaman tahtta gözü olan bir adam değilmiş. “Ben Abdülhamit’in Abisiyim, nasıl ben padişah olmam” gibi hırsı hiçbir zaman olmamış. Araştırıp gördüğüm ayrıntı bu oldu açıkçası 

Seyirci gerçek bir karakterin dönüştürülmesine tepki göstermedi mi?

Hayır, bu bir dizi ve bir kurgu... Öyle bakacak olursak; Mahmut Paşa karakteri şuan dizide en çok sevilen karakter, ama Abdülhamit’i bitiren en önemli tarihi karakterdir. Bu bir kurgu ve sadece tarihi karakterlerle yapılıyor. Tabi ki, sonunda Zülüflü İsmail Paşa, Abdülhamit’i devirip de tahta geçmeyecek. Hiçbirimiz Tarantino değiliz (gülerek). 

Zülüflü İsmail Paşa’yı Arif Pişkin olarak nasıl anlatırsınız?

Dizideki İsmail Paşa biraz şaşkın, çünkü ilk bölümde Abdülhamit ona “Abim!” diye hitap edince bir anda payitahtta ve sarayda önemli bir yere geliyor. Bu şaşkınlık kötü bir şaşkınlık değil, tatlı bir şaşkınlık, her şeyle ilk defa karşılaşıyormuşçasına oluşan bir durum. “Senin oğlunu Abdülhamit öldürdü” diye onu kandırıyorlar. Şuan o gerçeklerin farkında değil, o yüzden Abdülhamit’e düşman. Devletin yıkılmasını değil, Abdülhamit’in inmesini istiyor. 

Zülüflü İsmail Paşa sevilen bir karakter mi?

Ben seviyorum (gülerek). Kötü bir geri dönüş hiçbir zaman almadım. Seviliyor mu bilmiyorum, ama seyrediliyor.

Tarihi bir karakter paylaşmak, öyle bir dizinin içinde olmak, kostümü, dekoru… Bunlar Arif Pişkin’e neler kattı?

Böyle bir projenin içerisinde rol almak çok güzel, ama sonuç itibariyle biliyorsunuz ki orası bir dekor. Gerçek değil. Motor dedikleri anda ben  “Zülüflü İsmail Paşa” oluyorum. Paydos dedikleri anda “Arif” oluyorum. Oradan çıkıp sefere gitmiyorum (gülerek).  Bana en çok kattığı şey, birinci Dünya savaşı öncesini tarih olarak okumamış araştırmamıştım. Buna vesile oldu ..

Bazı oyuncular için hala bir yerlerde oynadıkları karakterlerin ruhlarını taşıyor diyebiliriz…

Onlar bir an önce tedavi olmalı, çünkü bizim işimiz öyle bir iş değil. Bu konuda ben biraz fazla sertim. Biz işimizi yapıyoruz. Ben yolda yürürken kasap gördüğümde “Bu bizim mahallenin kasabı” diye boynuna atlamıyorum. O yüzden setten çıkınca “Zülüflü İsmail Paşa” gibi dolaşamam. Ben oyunculuk eğitimi de verdiğim için (yegane)??  bir karakteri oluştururken “ Ben kimim? Burası neresi? Hangi zaman?” diye sorular sorarım. Zülüflü İsmail Paşa karakterine çalışırken günümüzdeki hiçbir söylemi kullanmıyorum. El hareketlerim olsun, bakışlarım olsun günümüze dair değil. Bu rol geldiği anda askerlik yaptığım halde, bir paşa olduğum için mutlaka bir yerde bir askere selam verecektim, ama ben günümüzün asker selamını biliyordum. Hemen youtube açıp, saatlerce Osmanlı Dönemi’nde bir paşa nasıl selam verir onu izledim. 

Kendinizi karaktere hazırlarken bu süreç çok uzun mu geçer?

Role ve döneme göre değişiyor. Osmanlı döneminde, yemek yerken bile sol tarafa çatal bıçak konulmaz. Her zaman sağ tarafta olur. Bunları bilmek gerekiyor. Dönem işi bu sayede zevkli oluyor. Mesela, bir paşa asla eli cebinde yürüyemez. Normalde bu benim alışkanlığım, ama Zülüflü böyle bir şey yapamaz. 

Yeditepe Üniversitesi’nde eğitim veriyorsunuz. Bir eğitmen olarak gençlerle tanışmak, onların ilk heyecanına tanıklık etmek genç Arif Pişkin’in heyecan duyduğu yıllara götürüyor mu?

Ben özellikle oyuncu eğitmenliğine, oyuncu yetiştirmek, meslektaş yetiştirmek gözünden bakıyorum. Münire Apaydın bana lisedeyken geldi. Ben onu çalıştırdım. Konservatuvarı kazandı. Son senesinde Eskişehir konservatuvarında hocasıydım. Sonra onunla bir dizide karı-koca rolünü oynadık. Ben hocayım, sen öğrencisin gibi ukalalıklar yapamazsın. Ben kendime meslektaş yetiştirmek için hocalık yapıyorum.

Yoğun bir çalışma temponuz var. Aynı zamanda eğitmenlik zor olmuyor mu?

Zor olmuyor, çünkü bu çalışma temposuna hem kafam hem bedenim çok alışkın. 20 yılı geçkindir bu tempoda hayatımı sürdürüyorum.

Öğrencilerinizle derse başladığınız gün anlattığınız şey ne olur?

“Eğer oyunculuğu meslek olarak edinmeyecekseniz, buradan mezun olduktan sonra sizinle aynı diplomaya sahip olup da tiyatro ya da sinema yapmayacaksanız burada olmayın”. Bu konuda yıllardır çok netim. 

Oyunculuğu hobi olarak yapanları doğru bulmuyorsunuz o zaman?

Hobi olarak yapsınlar ama konservatuvara gelmesinler, bunun okulunu okumasınlar. Bunu heves olarak yapmak isteyenler için bir sürü yer var. Rahatlıkla gidebilirler. 

Özel kurumlarda eğitim verdiniz mi?

Evet veriyorum. Şuan kurum olarak değil, bireysel olarak veriyorum.

Bir tiyatro oyuncusu Arif olmak ile oyuncu Arif olmak arasında ne gibi bir fark var?

Benim için bir fark yok. Ben kamera önü oyunculuğuna çok karşıyım. Bunun kamera önü, kamera yanı diye bir şey de var mı (gülerek). Kamera arkası çalışanları var, ama biz zaten işimizi kamera önünde yapıyoruz. Bunun söylemi kamera oyunculuğudur. Eskiden kamera oyunculuğu bile değildi, sinema oyunculuğuydu. Bence sahne ve kamera oyunculuğu arasında fark yok. Tabi, teknik farklar var. Tiyatroda sahne açılır ve 2-3 saat hiç kesilmeden, perde kapanana kadar sürer. Sinema oyunculuğunda öyle değil, sahne sahne keserek çekilir. O yüzden sinema kurgusaldır. Belki final sahnesinden çekmeye başlıyorsun, bir önceki sahneyi görmeden çekiyorsun. Bunların teknikleri farklı, eğitimleri farklı…

Heyecanı farklı mı?

Hayır, benim için ikisi de aynı

Önünüze bir text ya da senaryo geldiğinde içinde ne arasınız?

Her şeyin ötesinde heyecanlanmam lazım. İlk baktığım şeylerden biri; şu ana kadar oynadım mı? Eğer oynamadıysam beni daha çok heyecanlandırır. 

Tekdüze olmak istemiyorsunuz.

Aslında tekdüzelik değil, ben bir önceki rolüm de kötü bir adamsam herkes beni yine öyle bir rolde görmek istiyor ya, ben ona karşıyım. Bir projede mafya babasını oynadıysam, bir sonraki projede mahallenin delisi olmak isterim. 

Sizce oyunculuk öğrenilebilen bir şey midir yoksa yetenek her şey midir?

Öğrenilebilen bir şeydir. Herkesi başrol yapamazsınız ya da herkesi muhteşem oyuncu yapamazsınız, ama okuma-yazma bilip, nefes alan birisiyle bir aylık bir çalışmayla kamera oyunculuğunu öğretebilirim. “Ben oyunculuğu çok seviyorum” diye gelenler var. Ben de beyin cerrahlığını çok seviyorum, ama bir aylık eğitimle beyin cerrahı olamam. 

Bazen insan içine girmeden yeteneği olup olmadığı belli olmuyor. 

Buna verilebilecek en güzel örnek; Zamanının Moskova Konservatuvarı… O dönemde giriş sınavı yoktu. Her oyuncu olmak isteyeni alıyordu, ama her yıl iki kişi mezun veriyordu. Elemiyorlar, insanlar kendi istekleriyle bırakıyorlar. 

Sizi hep kendinden emin rollerde izledik. Arif Pişkin’de net bir insan mıdır?

Evet, çok net biriyimdir.

Uzayan set saatleri, zor çalışma koşulları hayatınızdan çalıyor mu?

Türkiye koşullarında çalışma koşulları bu, onun için hayıflanmıyorum. Bunun düzelmesi için hep beraber çabalamalıyız. Benim bireysel çabam yetmez. Hep birlikte üstesinden gelmeye çalışıyoruz, ama bu koşullar altında olsak bile çalışmaya mecburuz. Ben bir provaya girdiğim zaman 12 saat prova yapacağımı bilerek çıkıyorum. Bundan hayıflanmıyorum da, sete çıktığım için mi hayıflanıyorum?

Bundan 25 yıl öncesine döndüğümüzde daha az kanal, daha az proje, ama daha çok kalıcılık vardı. Şimdi her şeyimiz fazlasıyla var; oyuncu, yönetmen, kanal, dizi, ama çoğu hayatımızdan bir rüzgar gibi geçiyor. Geçen zaman kaliteyi düşürdü mü?

Yıllardır üniversitede eğitim verdiğim için bunu görebiliyorsunuz. 25 yıl önce gelen öğrencinin profiliyle, şuan ki gelen öğrenci profili arasında dağlar kadar fark var. Bize çalışmıyorsun diyen hocalarım vardı, onlar şimdiki nesli görse kalpten ölmüşlerdi (gülerek).

Röportajın sonlarına yaklaşırken, şu an tüm dünyayı etkisi altında alan, hepimizin evlerimizde karantina altında tutan Korona (Covid-19) virüsüyle ilgili birkaç bir şey sormak istiyorum. Bu virüsün ülkemize gelmesiyle birlikte setlerde durduruldu. Sizin setinizde şuan durdu mu?

Evet, bizim sette durdu, ara verdik.

Bir belirsizlik içindeyiz. Sizce önümüzdeki tabloya göre diziler erken sezon finali yaptı diyebilir misiniz?

Bunu bilemem gerçekten. Bu kararı yapımcılar ve kanal verebilir.

Uyarıları dinlemeyen ve birçok set ekibini, oyuncu ekibini tehlikeye atan yapımlar var. Bu tür yapımlar için ne düşünüyorsunuz? 

Yorum yapmak istemiyorum. Çünkü böyle bir dönemde herkes kendine göre haklı?

Ülkemizi bu virüs terk ettiğinde sizce her şey daha farklı olur mu? Bu virüsün getirdiği kötü şeyler kadar, götüreceği kötü duygular olacak mıdır?

Bunu yaşayıp göreceğiz galiba. Ama daha güzel günler olacağı ümidi var içimde.

Siz bu dönemde neler yaşıyorsunuz. Öncelikle evde hayat nasıl gidiyor?

Evdeyiz ailece. Kitap okuyoruz, film seyrediyoruz. Oğlum online derslerini yapıyor. Ha keza ben de Yeditepe’de ki dersleri evden yürütmeye çalışıyorum. Evden dışarı mecburi ihtiyaçları karşılamak için sadece ben çıkıyorum. Annem ve babamın alışverişlerini yapıyorum. Evet biraz zor bir süreç ama kendi sağlığımız ve etrafımızdakilerin sağlığı için bu süreci geçirmek zorundayız.

Son olarak bu zor günlerde okurlarımıza ne söylemek istersiniz?

Güzel günlerde sağlıklı günlerde buluşmak üzere…

Yeni Çağrı Gazetesi’nden alıntıdır.