Şuan sizi Cam Tavanla dizisinde izliyoruz. Dizideki karakteriniz Ziya’yı biraz anlatır mısınız?

Ziya, benim sevmediğim insan tipi. Plazaların tepesinde oturan, paralarıyla kadınların çalışma hayatında olmaması için uğraşan insanlardan biri. Erkeğin iş dünyasında daha başarılı olacağını düşünüp, kadınları o dünyanın içine kabul etmeyen bir karakter, ama aynı zamanda Leyla’ya yaklaşımının müşfik olduğunu düşünüyorum. 

Cam Tavanlar bir kadın ile erkeğin iş dünyasındaki adaletsiz yükselişini ele alıyor. Özellikle bu sektörde çok sık rastlanılan bir durum. Sizin de şahit olduğunuz bu tür olaylar oldu mu?

Ben turizm sektöründe de faaliyet göstermiştim. Benim çalıştığım işler ciddi işler olduğu için hem böyle bir ayrımcılığa ben izin vermem hem de bizzat şahit oldum dersem yalan söylemiş olurum. Ama birçok yerde duyuyoruz; iş hayatı olsun veya bireysel olarak kadına karşı haksızlıklar yapılıyor. Benim bakış açım, kadınların hak ettikleri yerde olmadığı yönünde, onlar daha da iyilerine layıktır. Bir savaş veriyorlar. Bence bu savaşı da kazanacaklar. Ben her daim yanlarındayım.

Bu sene en az kış sezonu kadar çok yaz dizisi yapıldı. Bu artışın sebebi nedir?

Biz 2020 yılında pandemiden dolayı yıkıldık. Sinema, televizyon, dizi, tiyatro sektörü yıkıldı. Kışın çok fazla bir şey yapılamadığı için herkes yazın üretime geçmeye başladı. Bir dizi sadece 20 kişilik bir kadrodan oluşmuyor. Evine ekmek götürmek zorunda olan çalışma arkadaşlarımız var. Ben bu sezonki yaz dizilerinin belki de çok özenilmeden, aranılmadan sadece sektörün çarkının çalışması için yapıldığını düşünüyorum. 

Türkiye’de dizi denildiği zaman ikiye ayrılıyor; yaz dizisi yeni sezon dizisi… Bu ayrımın doğru olduğunu düşünüyor musunuz?

Ben böyle bir ayrımcılığı doğru bulmuyorum. Mesela, oyuncuların yaz dizisi, kış dizisi anlaşması diye bir ayrımı yoktur. Eğer o yaz dizisi başarılı olursa bütün bir kış sürer. Aynı şekilde yönetmen için de senarist için de yoktur. Bu sektörde yankılanan bir ayrım…

İsminiz Ayhan Işık, Google da bile arattığımızda usta Yeşilçam oyuncularından Ayhan Işık ile karşılaşıyoruz. İsminizin Ayhan olmasının aile içinde özel bir sebebi var mı?

Bizim ailemiz tam bir çekirdek aileydi. Ben bir ailenin tek çocuğuyum. Ailem bankacıydı. Benim babam çok gezerdi. Eskiler salon efendisi derler ya, işte tam öyle biriydi. Ben çocukken bile babam sanatsal faaliyetlerin içine beni itmişti. Ayhan Işık babamın tanıdığıydı. Benim babamın adı Aydın, Aydın’ın oğlunun ismi de Ayhan oldu. Bu ismi taşımaktan gurur duyuyorum. Eğer Google’dan aratılırken Ayhan Işık 2 yazılırsa bana ulaşabilirsiniz. 

Bu durumun hayatınızda olumsuz etkileri oluyor mu?

Daha yeni sektöre başladığım yıllarda, Mahallenin Muhtarları’nda oynarken benim ismim yazılmadı. Jeneriği yazan kişi demiş ki “Herhalde ismi yanlış verdiler diye yazmadık” gülerek. Bu komik hadise dışında hayatımı olumsuz etkilemedi. Ben zaten vergi mükellefi bir sanatçıyım. Şuan Cam Tavanlar’ın kadrosunda da ismim yazılıyor. Ayhan Işık benim idolümdü. Onun sete ne kadar erken geldiğini, sette nasıl davrandığını, hocaları nasıl yorduğunu kendime örnek aldım. Ben de onun gibi son nefesime kadar çalışacağım. 

Bugüne kadar genelde hep aksiyon, mafya temalı dizilerin içerisinde sizi izledik. Bu sektörün yapıştırdığı bir etiket mi?

Benim bir üçlemem var. Kurtlar Vadisi’nde Rus Generali, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde Sibiryalı ve Filinta dizisinde Rus Çarı’nı oynadım. Fark ederseniz ki Rus karakterini bile geliştirmişim (gülerek). Sektörün yapıştırması oldu. Ben kendimi en iyi erkek oyuncu olarak görmem, en iyi karakter oyuncusu olarak görürüm.  Ben kendi rolümü ne kadar iyi oynarsam dizide o kadar başarılı olur, çünkü bu bir takım oyunudur.

Sibirya karakteriyle hala anılıyorsunuz. Bu sizin hayatınızdaki bir mihenk taşı mı?

Güzel bir set ekibiyle çalıştım. Hala hatırlanıyor olması çok güzel. Demek ki işimi iyi yapmışım. Bir mihenk taşı değil, ama rahatsızlık da duymuyorum.

Şöyle geçmişe bir dönüp baktığınızda keşkeleriniz mi ağır basıyor yoksa iyi kileriniz mi?

İyiki tiyatro sanatçısı oldum diyorum. Keşke diyeceğim bir konu olarak; zamanında keşke bu sektörden bir kadınla evlenip, şuan ki yalnızlığıma bir son vermiş olsaydım. Ama hala bu seçeneğimi saklı tutuyorum. 

Yalnız yaşamak zor mu?

Bana göre kolay, çünkü sınırsız bir karar verme mekanizmam var. Özgür bir hayat yaşıyorum, ama ben gençlere şunu tavsiye ediyorum “Ne yaparsanız yapın, ister oyuncu olun, isterseniz olmayın, ama öldüğünüzde arkanızdan ağlayacak insanlar biriktirin”. 

Uzun yıllar tiyatro yaptınız. O sahnede olup, seyirciden hemen reaksiyon almak size neler hissettiriyor?

Muhteşem bir his, bunun bir karşılığı yok. Dizide çok güzel bir sahnede oynasanız, Oscar bile alsanız o alkışı duyamıyorsunuz. Sahnede olduğunuzda, özellikle genç neslin alkışını almak tarif edilemez bir duygu. 

Şuan pandemiden dolayı bir buçuk yıldır tiyatrolar kapalı, yeni sezon için de hala muammanın içerisindeyiz. Sanatın en önemli dallarından biri olan Tiyatro ve Sinema soyutlanıyor mu?

Şuan sinema için konuşursak, Türkiye’deki bütün sinema koltuk sayısı Bir Milyon Otuzikibin, fakat pandemiden dolayı iki koltuk boş bırakarak oturduğumuz için koltuk sayısı 300 binlere indi. Soyutlanma şuan bar, eğlence mekanlarında çok fazla yaşandı. Virüs gerçekten tehlikeli bir düşman ve kendimizi korumak zorundayız. Sağlık paradan daha önemlidir. Hep birlikte sarsıldık. Eğer tedbirli davranmaya devam edersek bu zorlukları da atlatacağız. Ben ölümün yaşayan haline virüs diyorum. Yaşarken ölüyoruz.

Bu kadar uzun aradan sonra tiyatro sahneleri yeniden dolacak mı yoksa bu durum çok daha kötü sonuçlar mı ortaya çıkartacak?

Aşı, toplumsal bağışıklığın ilk yoludur. % 70 aşılamaya ulaşıldıktan sonra artık yasakların olmayacağını, vakaların azalacağını düşünüyorum. Ben tüm bu yasaklar bittikten sonra tiyatro salonlarının eskisinden daha çok dolacağına inanıyorum, çünkü çok büyük bir özlemle bekliyoruz. Zor şartlar altında olsa da tiyatro her zaman ayakta kalır. Rahmetli Ferdi Merter’in bir sözü vardır “Tiyatrocu olmak delilik, tiyatro sahibi olmak zır deliliktir”

Şimdi hazırlandığınız yeni oyununuzdan bahseder misiniz?

Biz üç yıl önce hazırlanmaya başlamıştık. Oyunun adı, Uçurum… Hatta merak edenler internete “Uçurum Ankara Galası” yazarsa ulaşabilir. Bir sosyal sorumluluk projesi yapıyoruz. Madde bağımlılığında yaş sınırı 9 yaşa kadar düştü. Biz bu oyunu okullarda oynuyoruz. Ankara’da 2019’da bu oyunu çok oynadık. Pandemiden dolayı bir süredir bizde oynayamıyorduk, ama bugün yönetmenimiz Sibel Aydın’la konuştuk. Bağlantılarımız çok iyi gidiyor. Turnelerimiz başlayacak. Tiyatro her zaman yaşayacaktır. 

Yeni bir film var mı?

Geçen yıl Nufer adında bir film çektik. Ben de başrollerinden biriyim. Metafizik öğelerini anlatan bir film çektik. Bu film vizyona girdikten sonra devamı gelecek. Seri olacağı söylendi. Bunun dışında menajerim Banu Susur ile film görüşmelerimiz sürüyor. Sanatsal bir yaz geçireceğimi düşünüyorum. 

Yeni nesil gençlere baktığınızda oyunculuğun geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?

Z Kuşağı üç çizgiden oluşan bir kuşak. Gençlerde en büyük sıkıntı, daha bir meyve olmadan çiçek açmaya çalışması. Gençlerimizde çok ego var, dinlemeyi bilmiyorlar, saygısızlar… Saygının sadece kendilerine gösterilmesini istiyorlar. 

2020 yılından itibaren gelişen tüm felaketler, pandemi, dünyada başımıza gelen tecavüz, cinayet haberleri… Tüm bu felaket silsilesinden sonra hayatı sorguladınız mı? Ve kendinize nasıl bir cevap verdiniz?

Tanrı son sözünü henüz söylemedi. Bu kadar sallama yetmedi, daha tanrı dünyaya yumruğunu indirecek. Tabi biz görür müyüz, bilemem…