RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Merhaba Ece Hanım, sizi uzun zamandır ekranlarda göremiyoruz. Yorucu set günlerinin arkasından dinlenme sürecinde misiniz?



- Aynen öyle. İki sene olmak üzere, ama artık insanlara bu süre uzun geliyor. Zaman kavramı da değişti, her şey o kadar hızlı akıyor ki, uzun çalışma saatlerinden sonra bünyemiz çok yıpranmış oluyor. O yüzden bizim de doğal olarak dinlenip, kendimize vakit ayırmamız gerekiyor.



- Girdiğiniz karakterlerden arınıp...



- Bir tek karaktere girip çıkmak değil. Orada yaşamak, farklı bir kültürün içinden olmak, sevdiklerinden, ailenden, düzeninden uzak olmak bunların hepsi özellikle yoruyor insanı.



- Özellikle Karagül’den sonra bir dört sezon uzakta kalmak...



- Evet, bir dört sezon sürdü. Üstüne bir de geldikten sonra sağlık problemlerimi hallettim. Sonrasında da “Dayan Yüreğim” dizisini yaptım. O süreden beri bir şey yapmıyorum. Aslında çok güzel işler de geldi, ama almayı tercih etmedim. Bir yandan da baktığımda iyi ki almamışım dedim.





- Artık dizi sektörü sürpriz



- Evet, ama artık yavaş yavaş bir şeyler yapmak istiyorum.



- Biz de sizi özledik. Ekranlarda görmek istiyoruz.



- Bakalım. Tiyatro sahnesi mi olur, sinema ekranı mı olur? (gülerek)



- Televizyon ekranı olacak mı?



- Televizyon ekranı da olabilir, ama ben galiba daha çok internet dizilerini tercih edeceğim.



Tüm set ekibinin ve oyuncuların her hafta 180 dakikalık bölüm yetiştirmesi, ertesi gün her şey rakamlara bağlı olarak reyting sistemiyle ayrı bir stres yaşaması ve sektörün çok çabuk rüzgar değişmesi sizi setlerden, projelerden ve ekrandan soğutmuş olabilir mi?



- Soğutmak değil, ben işimi çok seviyorum, ama gerçekten bu saydıkların çok yıpratıcı oluyor. İnsanın gerçekten kendini bulması, normal rutin hayatına geçmesi uzun bir zaman alabiliyor. Tabi ki rakamlara bağlı çalışıyoruz, 180 dakikalar çekiyoruz. Set ekibi, oyuncular, teknik ekip için çok zor bir şey. Doğal olarak proje uzun sürdüğü zaman maddi olarak iyi olabiliyor belki, ama aslında oyuncuyu yıpratıyor ve köreltiyor. Çünkü hep aynı şeyi yapıyorsun, hep aynı kısır döngünün içinde kalıyorsun. Kendini yenileme şansı olmuyor.





Bir oyuncu olarak bu sistemin değişeceğini düşünüyor musunuz?



- Şuan her şey çok karışık. Birçok dizi başlayıp bitiyor, çok iyi projelerin bile sonu belli değil. Biz de merak ediyoruz “Acaba televizyonun durumu ne olacak?” İnternet dizilerine ilgi çok arttı. Bir zamanlar televizyona doğru kayan kitle şimdi internete doğru kayıyor. Dolayısıyla televizyonun ne olacağını bilmiyoruz biz de.



Televizyonun biteceğini düşünmüyorlar, ama baya bir yara aldığı gerçek. Bugüne kadar birçok yaşamın içine girdiniz. Yani, karakter, dizi, proje olarak. Girdiğiniz karakterlerin içinde hayatınıza kırıntılarını bırakan bir rol var mı?



- Hayatımda etkisi süren bir karakter hiçbir zaman olmadı. O daha hastalıklı bir şey olur zannedersem. Karakterin benim hayatımda bıraktığı kırıntılar olmuyor. Sadece o yıpranmışlığın getirdiği bir takım birikimler oluyor. İçinde oynadığım projelerin hepsinin çok güzel anıları da oluyor, çok kötü anılar da bırakabiliyor, çünkü bir tek o karakterle ya da o diziyle bitmiyor. Orada 100 kişi var, çalışan birçok insan var. O set ekibinin içerisinde yaşanan envai çeşit olay var. Onun için acısıyla tatlısıyla, her zamanki gibi bütün dizileri anıyorum, ama Karagül benim için güzeldi, harika başladı. Çok zor şeyler de yaşadık, yıpratıcı şeyler de oldu, ama zaten bütün dizilerde farklı türlerden böyle şeyler yaşanıyor.



Hem Zerda hem de Karagül dizisinde şehir dışındaydınız. Gittiğiniz yerin geleneğine, insanına, düzenine alışmak zor oldu mu?



- Olmaması mümkün değil. Farklı bir kültürde yaşamak, alıştığınız hayatın dışında farklı bir şehrin sosyal hayatının içinde var olmak zaman zaman zorlayabiliyor sizi. Sonuçta bir dizi çekiyorsunuz orada ve o işe konsantre olunuyor. Gittiğim yerin kültürüne alışmak zaman alabiliyor Tabiî ki ilk gittiğim zaman çok hoş oluyor, ama zaman geçtikçe o büyü hep aynı kalmıyor.



Oynadığınız karakterler çoğunlukla mücadeleci, güçlü, asla yılmayan, ayakta kalan kadın karakterlerdi; Ece Uslu’da böyle midir?



- Sanırım öyleyim (gülerek). Aslında birçok kişinin hayatı zor. Hiçbir zaman tek başına değiliz. Güçlü durmayı öğreniyorsun. İnsanın başına gelen kötü şeyleri, olumlu olarak pozitife dönüştürdüğün takdirde, hatalarını tekrarlamamak üzerine yol alırsan hayatına pozitif anlamda bir sürü getirileri oluyor. Bir gün kötü bir şey başına geldiğinde, çok zor da olsa nasılsa geçeceğini biliyorsun. Zaten kötü olmasaydı iyinin değerini de anlayamazdık.



Sizin için bir projeye başlarken olmazsa olmazlar nelerdir?



- Başta hikaye ve senaryo. Ekip, reji, kadro, yapım şirketi... Aslında hepsi bir bütün, zaten bir ekip işi yapıyoruz. Her şey okey olup, senaryo kötü olursa olmaz.



Şuan ülkenin bulunduğu durumu, sektörün bulunduğu durumu göz önüne alırsak, hedeflediğiniz, oyunculukta zirve dediğiniz bir nokta var mı?



- Birçok kişi önünü göremiyor, ne yapacağını bilemiyor. Benim dinlenme sürecim tam da zamanına denk geldi. Tam bu karışıklığın içindeyim ve karar vermek için zor bir dönem. Tabi ki sinema ve tiyatro yapmak istiyorum, ama dizi yapacaksam internet dizisi yapmayı daha çok istiyorum. En azından başını biliyoruz, sonunu biliyoruz. On bölüm, on üç bölüm eline geliyor. Bu bir oyuncu için çok büyük avantaj.



Son zamanlarda kime, ne olmak istiyorsun diye sorulsa oyuncu cevabı çoğunlukla alınıyor. Siz de belki bu cevabı sıkça duyuyorsunuzdur. Sizce bu cevabın nedeni nedir? Fiziki olarak her güzel veya çevresi olan her insan oyuncu olabilir mi?



- İşte artık sosyal medya, internet, insanları bu cevaba yöneltiyor. İnsanlar oyuncu olmak istemiyor, bence meşhur olmak istiyor. Sokakta gördüğünüz birçok insan bile bizden daha artist, daha bakımlı, daha makyajlı. Biz tabi ki işin içinde olduğumuz için mecburuz, ama normal günlük hayatımda çok fazla makyaj yapmayı tercih etmem. O kadar da mükemmel olmak ne kadar iyi diye bakıyorum son zamanlarda. Oyuncu olmak mı istiyorlar yoksa meşhur olmak mı istiyorlar, tanınmak mı istiyorlar, onaylanmak mı istiyorlar? Çünkü oyunculuk demek insanın iç dünyasını keşfidir. İnsanın kendini tanıması üzerine bir yolculuktur, ama onların nasıl baktığını ben açıkçası tam olarak algılayamıyorum.



- Sadece fiziksel güzellik yetiyor mu?



- Sadece fiziksel güzellik hiçbir zaman yetmez. Bir altyapı, deneyim, yetenek gerekiyor. Hepsi bir bütün olduğu zaman gerçekten ortaya güzel bir şey çıkabiliyor.



- Sizce temeli kuvvetli olan bir oyuncunun en büyük birikimi, oyuncuyu besleyen en önemli ana damarı nedir?



- Çalışmak, tiyatro sahnesinde olmak, ekranda olmak, kendini yenilemek, bol bol kitap okumak, dizi-film izlemek, oyunlara gitmek, tüm bunları takip etmektir. Bir nevi kendini keşfetme yolculuğudur. Bu yaşam boyu devam edecek bir yolculuktur.



Mesleğinizle ilgili en büyük hayaliniz nedir?



- Yurtdışına da açılabilmek...



Başkent İletişim Akademisinde hocalık yapıyorsunuz. Genç yetenekleri sektöre hazırlıyorsunuz. Onlara ilk öğrettiğiniz şey ne oluyor?



- İlk öğrettiğim şey diye bir şey yok. Ben de çok yeniyim, kendimi deniyorum. Ben kamera önü oyunculuğu eğitimi veriyorum. Kamera önünde nasıl durulur, o an neler hissetmesi gerekiyor, hem kameranın orada olmadığını hem de kameraya karşı oynamasını öğretiyorum. Birlikte doğaçlamalar yapıyoruz.



Karşınızdaki öğrencilerde sizin ilk oyunculuk yıllarında duyduğunuz heyecanı görebiliyor musunuz?



- Görüyorum, görmez miyim? Benim için de çok geçmiş bir zamanda kalmış olmasına rağmen bir insan olarak da, bir oyuncu olarak da o duyguları unutmuyoruz. Unutmak mümkün değil. Doğal olarak da onları çok iyi anlıyorum. Bir sahneyi çalışırken kafasından geçenlere kadar biliyorum.



Sizce şimdiki gençlik sanatın ve sanatçının kısır döngüsünü değiştirebilecek mi?



- Gerçekten sanatçı olmak yolunda giden gençlerimiz, tiyatro yapmak, oyuncu olmak isteyen arkadaşlarımız var. Bir de dediğim gibi ünlü olmak isteyen arkadaşlarımız var. Bu işin arka planında ne kadar zor çalışıldığını ve bu işin ne kadar ciddiye alınması gerektiğini bilmeyen bir kesim var. Bu heves yolculuğunda bu arkadaşlara el verenler var, bu çark biraz da onların yönlendirmeleriyle değişecek gibi gözüküyor. Bu insanların sanatçı olmak mı yoksa meşhur olmak mı istediğini anlayıp, onlara oyunculuğun hiç de düşündükleri gibi kolay bir şey olmadığını anlatırlarsa sanat ve sanatçı bu kısır döngüden kurtulabilir.



Sizin de bir tiyatro geçmişiniz var. Tiyatro sahnesinin tozunu yutmuş biri olarak bir oyuncu adayının sahne tozu yutmuş olması oyunculuğunda bir kuvvet yaratıyor mu?



- Hem de çok güçlü bir kuvvet yaratıyor. Dizilerden dolayı maalesef tiyatroya devam edemedim, çünkü ikisi bir arada mümkün değil olmuyor, ama elimden geldiğince, dizi yapmadığım zamanlarda hep tiyatro yapmayı tercih etmişimdir. Beni hep ayakta, diri ve dinç tutuyor. Sahnede sürekli olmak gerçek bir oyuncu için mükemmel bir şey. Çıktığınız her oyunda bile farklı, yeni bir şey fark ediyorsunuz. Hatalarınızla yüzleşiyorsunuz. Tiyatro bambaşka.



Oyunculuk üzerine bir deneyimi olmayan, yaşı üniversite sıralarına gidemeyecek kadar ilerlemiş, ama özel eğitimlerle oyuncu olmayı isteyenler, belirli bir yerden sonra bunu başarabilirler mi?



- Bu da bir yol. Gerçekten onun bu işi ne kadar ciddiye aldığı, içindeki yeteneği, bu işin arkasında ne kadar durduğu çok önemli. Herkesin bir yolu var, bu noktada şansta çok önemli. Şans meslek seçiminde çok büyük etken oluyor.



- Sizin meslek seçiminizde etken oldu mu?



- Oldu aslında. Zerda’ya bambaşka bir rol için gitmiştim. O rol için kabul görmüştüm, sözleşmeler imzalanmıştı, ama bir hafta sonrasında tekrar çağrıldım “Eyvah! İşi kaybediyorum” diye düşünmüştüm. Sonra bir baktım başrol teklifi geldi. “Nasıl olur? Saçlarım kısacık, bu şekilde Zerda olabilir miyim?” diye düşünürken “Bizim senarist kızlar senin eski fotoğraflarını buldu. Zerda sensin.” Dediler. Bu benim meslek hayatımın en büyük şanslı dönüm noktasıdır.



- İlk çıkış yaptığınız dizi miydi?



- İlk çıkış yaptığım dizi Kara Melek’ti. Hatta dizilerin de bu anlamda başlamasına sebep olan ilk dizilerden biridir. O da dört sezon sürmüştü.



- Diziler artık akılda kalmıyor. Özellikle son sezonlarda hatırlanacak dizi sayısı çok nadir...-



- O kadar çok var ki! Tamamen tüketime dayalı, kapitalizmin de desteklediği bir sisteme dönüştü.



Çoğunlukla içerisinde derin bir hikayesi olan projelerin içinde izledik sizi. Seyirciye anlatma kaygısı olan, tiyatro da olsa, sinema da olsa bir derdi olan konuların içinde izledik. Böyle hikayelerin içinde özellikle mi yer alıyorsunuz?



- Böyle hikayeleri olan projeleri çok seviyorum. Özellikle seçiyorum, çünkü bana çok şey katıyor. İnsanlarda onu hissediyorlar ve beğenerek izliyorlar. Hiçbir zaman çekilmesi için, sadece oynamak için bir dizinin içerisine girmemişimdir. Projenin mesaj verdiği konular benim için çok önemlidir.



Özellikle içinde bulunmak isteyeceğiniz bir proje veya bir rol var mı?



- O kadar çok konu var ki aslında. Değinilmesi gereken ve hep aynı kısır döngünün içerisinde eriyen çok projeler var. Uç karakterleri de oynamak isterim. Bir oyuncu her karakteri oynamak ister, ama oynayabilir mi, o tartışılır. Bence en önemli şey, bir oyuncuya istediği karakteri oynama şansının verilmesi. Maalesef Türkiye koşullarında, özellikle de televizyonda öyle bir seçenek yok. Hangisi gidiyorsa onu tercih ediyor kanallar, yapımcılar. Birazcık daha risk alınmalı diye düşünüyorum. Daha yeni ve farklı projeler üretilmeli ve sunulmalı.



Son zamanlarda daha iyi dediğiniz, izlediğiniz proje var mı?



- Televizyonu çok fazla izleyemiyorum. Alışkanlık oldu herhalde. Set ortamında çalışırken de çok fazla vaktim olmuyordu. Annemin takip ettiği projeler vardır. Onunla bir arada olduğum zaman konuya vakıf olabiliyorum. Henüz yeni biten İstanbullu Gelin vardı. Onun dışında daha çok Netflix dizilerini tercih ediyorum. Envai çeşit her şey var. Bir platformun alternatifi olması, onun seçilmesini daha cazip kılıyor.



Youtuberların bile sançtı gözüyle bakıldığı şu günümüzde, gerçek sanatçıların olması gerektiği yerde olduğunu düşünüyor musunuz?



- Yotuberlara kim sanatçı gözüyle bakıyor, asıl konuya öyle bakmak lazım. Bakanlar var, onları ayırmak gerekiyor. Çünkü Youtube bir platform ve herkes ulaşabilir. Herkesin elinde cep telefonu var ve herkes istediği kadar video çekebilir. Ben de oyuncuyum, bu işin içindeyim, ama sürekli kameraya karşı konuşmaktan hoşlanmıyorum. Bu bambaşka bir yol.



Biraz da hayatın içindeki Ece Uslu’dan bahsedelim. Evde, sokakta, alışverişte, sinemada, Ece Uslu’nun 24 saati nasıl geçer?



- 24 saate yeni yeni kavuştum. Haftanın üç, dört günü spora giderim. Arada yoga yapıyorum. Meditasyonlar çok rahatlatıyor. Günde 5 dakika bile olsa meditasyon herkesin yapması gereken bir şey. Evde bol bol dizi ve film izliyorum. Görüşemediğim arkadaşlarımla vakit geçiriyorum. Arkadaşlarla yemek yiyoruz. Şimdi İzmir’deyim, tatil dolayısıyla. Normal insanlar gibi ben de hayatın içindeyim. Evdeyim, tatildeyim, sokaktayım...



Oyunculuk dışında ilgilendiğiniz farklı bir sanat dalı var mı?



- Çocukluğumdan beri resim yapmayı seviyorum, ama ben ona resim yapmak demiyorum, karalama çalışması yapıyorum. Hiçbir şey düşünmeden yapıyorum. Aslında o da benim için bir meditasyon gibi. Yaptığım çizimler ruh halimi yansıtıyor, beni anlatıyor, ama her halükarda beni çok rahatlatıyor.

Editör: TE Bilisim