1. Merhaba Fercan Bey, muhabirlik oyunculuğa uzanan uzun bir serüveniniz var. Biraz bize bu yolculuktan bahseder misiniz?


- Muhabirliğe Bursa’da başladım. Arkadaşım Serkan Yetişmişoğlu. Ben amatör futbol oynarken ‘Bize sahada oynanan maçların yıldız tablosu denilen kadroları getirir misin?’ dedi. Ben de ‘tabi ki’ dedim. Sonra ben bu kadroları götürüp gazeteye yazınca bana muhabirlik teklif ettiler. Bursa Uludağ Gazetesi’nde başladım. Sene 88’di başladığımda, bıraktığımda da 2006 yılıydı.


- Bırakmak için özel bir sebebiniz var mıydı?


- Var tabi ki, oyunculuk.


2) Oyunculuk sizce nedir? Yetenek mi yoksa insanın içinden gelen bir şey mi?


- Oyunculuk yetenek gerektiren bir iş, ama yeteneğiniz az bir şey de olsa bunun bir matematiği var. Yeteneğiniz olsa da olmasa da o tedrisattan geçmeniz gerekiyor. Ben şuna inanıyorum: Hayatta herkesin bir yeteneği vardır. Sadece bunu keşfetmek için insanlar bir takım arayışlara girmeleri lazım. Eğiliminiz hangi yöndeyse, onun kursuna giderek oradaki hocaların yardımıyla da neye daha çok yeteneğiniz olduğu ortaya çıkabilir. Spora yeteneğiniz varsa spor yaparken ortaya çıkar. Dünyada her insan bir yetenekle doğmuştur. Onun bunu keşfetmesi için tabi ki bir tedrisattan geçmesi gerekir. Ben muhabirlik yaparken oyuncu arkadaşlarım ‘sen de bir şey var. Düşünür müsün oyunculuk yapmayı?’ dediler. Ben de ‘tabi ki ama benim bunun eğitimini almam lazım’ dedim. Sonuçta eğitime inanan bir insan olduğum için bu yoldan kendim geçmek istedim. Sadri Alışık Konservatuarı’nda kendimi buldum. Sağ olsunlar Kerem (Alışık) Hoca’da bana inandı. 2012 yılında girdim 2014 yılında konservatuardan mezun oldum. 5 yıl gibi bir süredir de bu işi yapıyorum.


3) Bu yol sizin için zor muydu? Önünüze zorlu engeller çıktı mı?


- Evet, çok zordu. Zorlu engeller de çıktı, ama bu sadece benim önüme çıkmadı her oyuncu bu zorluğu yaşamıştır. Çünkü gerçekten oyunculuk mesleği yaşayan bir şey. Aura gibi bir şey. Sizi içine aldığı zaman emin olun hayatla birlikte el ele veriyor ve sizi yetiştiriyor.



4) Çok daha gençken oyuncu olsaydım dediğiniz oluyor mu?


- Evet, kesinlikle oluyor.


- Nedeni nedir?


- Türkiye’de malum, eğitim sistemi ya da ailelerin ekonomik durumları göze alındığında kimse çocuğunun oyuncu olmasını istemiyor. Tiyatro deyince ‘aman aç mı kalacaksın kızım, aç mı kalacaksın oğlum’ gibi bir algı var. önce bir meslek sahibi oluyorlar. Bunun için başka bir yerde okuyor. Sevmediği bir okulda okuyor, diplomasını alıyor. Benim inancım; herkes önce ekonomik özgürlüğünü eline geçirmelidir. Ekonomik özgürlüğünüzü elinize aldığınızda, bir şekilde istediğiniz işi yapabiliyorsunuz. Ben de ekonomik özgürlüğümü aldım. Tabi ki gençlikte inandığım, sevdiğim işi ancak bu zamanda gerçekleştirme fırsatı buldum.


- Hayat bu zaman izin verdi diyorsunuz


- Hayat ve şartlar buna 2012 yılında izin verdi.


5) Çiftlik Bank Tosun Firarda filminiz ilk başrolünüz değil mi?


- Evet, ilk başrolüm.


- Nasıl geldi önünüze?


- Filmi yapmaya karar veren yapımcı zaten daha öncede hukukumuzun olduğu bir kişiydi. Filmden biraz bahsetti. Oturup konuştuktan sonra cast ajanslarıyla görüşüldü. Sonra iki başrol olan Burak Alkaş ve ben (Burak Cenk karakteri ben Tosun karakterini canlandırıyorum) seçildikten sonra çekimlere başladık. Senaryoda özgün bir senaryoydu. Komedi aslında zor bir iştir. Ciddi bir iştir. Mizah ince bir zekaya dayanır. Ben şöyle söylüyorum, bizim dönemimizdeki (Cem Yılmaz, Beyazıt Öztürk, daha da eskiler Okan Bayülgen gibi isimler) kuşak karikatür kuşağıydı. Biz bu isimleri okuyarak büyüdüğümüz için o dergilerdeki mizah bize işledi.



6) Peki biraz filminizin konusundan bahseder misiniz?


- Normal bildiğimiz dolandırıcılık olayı gibi düşünün ama burada Cenk çok temiz saf bir karakteri canlandırıyor. Tosun da bildiğimiz dolandırıcılardan. Filmde şu oluyor; bunlar bir olayla karşılaşıyor. Bu olaydan sonra Tosun, Cenk’in saf ve temizliğini kullanarak insanlara dolandırıcılık tezgahı kurmaya çalışıyor, ama Cenk’in saf ve temizliği de Tosun’un başına getirmediğini bırakmıyor.


- Tosun dolandırıcı o zaman, ama nasıl dolandırıcı?


- Yani, artık bunu filmde göreceğiz (gülerek).


7) Türkiye’de yaşanmış bir skandalı ele alan bir filmden bahsediyoruz. Böyle bir karakteri canlandırırken olayın gerçekliğini göz önüne koyduğunuz zaman hata yapmaktan korktunuz mu?


- Tabi ki... Olmuş olayı araştırdım. Nereden baksanız bir ay araştırma süresi geçti benim için. Dolandırıcılıkla ilgili araştırmalar yaptım. Sülün Osman’dan beri dolandırıcılık ülkemizde var. Karakteri doğru yansıtmaktan bahsediyorsanız, bizim senaryomuz özgün olduğu için bu Tosun benim bulduğum bir Tosun. Dışarıdaki Tosun değil. Ben de bir dolandırıcıyı oynadım, ama Fercan olsam nasıl dolandırırdım?’ı düşündüm (gülerek). Çok zormuş. Gerçekten insanın içinde olması gerekiyor. Edep, adap tüm bunları askıya asacaksınız sonra sahaya çıkacaksınız. Ben şunu gördüm; bunları askıya asacaksınız, ama dışarıya da çok prezantabl bir görüntü vereceksiniz. Güzel bir semtte ofisiniz olacak, altınızda lüks bir arabanız olacak, insanlar sizi gördüğü zaman ’Ya bu adamın benim bin lirama ihtiyacı mı var? Niye dolandırsın ki?’ diyebilecek. Bu düşünceyi verdiğiniz anda tamamdır. Ben araştırmalarımda şunu gördüm; bir insanın aklını ele geçirdiğinizde malını ele geçirmek çok kolay.


8) Gerçek bir hikayenin içinde, hem de ilk başrolünüze çıkmak sevenlerinizle beyazperde de buluşmak için güzel bir fırsat...


- Kesinlikle öyle oldu.


- Bekleyenler var o zaman filminizi


- Çok bekleyen var. Ben şuna inanıyorum Gizem Hanım; kötü karakter olmazsa kahraman olmaz. Bu kötü karakterlerin sonucunda hayatımızda ya da beyazperde de kahramanlarımız oluyor. Aslında Tosun karakterimiz iyi görünümlü kötü. Benim çıkarttığım karakter bu. 


9)Biraz da set ortamından bahsedelim. Oyuncunun, yönetmenin, senaryoda yazılanların hep bir kaos veya dostluk ortamında birleştiği set ortamları hep hatıra olarak çalışanların cebinde kalır. Bu setten size kalanlar nedir?


- Çok güzel ve neşeli bir setimiz oldu. Dolandırıcılık hikayesi çekiyorsunuz, bazen senaryoda oturmayan yer olduğunda herkesin bir fikri oluyor. Kimse dolandırıcı değil, ama herkes ‘Ben olsam şöyle yapardım, ben olsam böyle yapardım’ şeklinde konuşuyordu. Bunlarla eğlendik. Biz Burak’la karakterlerle dalga geçtik. ‘Bir 10 lira versene, şuradan bir şey alacağım geleceğim’ dediğimde ’10 lira mı veriyorum ama geri gelecek mi?’ şeklinde hikayeler vardı. Ben de üstüne basa basa ‘Şuan Fercan olarak bunu söylüyorum, Tosun olarak değil’ şeklinde uyarıda bulunuyordum.  O karakteri bir elbise gibi giyindim.


10) Gazetecilik, muhabirlik şimdi de oyunculuk... Hep magazin sektörünün içinde bulunmuş biri olarak herhangi bir kurumda çalışan 9-6 memur olsaydınız, hayatınız nasıl şekillenirdi? Düşündünüz mü?


- Öyle bir niyetim olmadı. Hiç düşünmedim, ama bu yola gelene kadar bazı dönemler oldu. Ve şunu söyledim ‘Ben ne kadar haklıymışım. Ben 9-6 çalışamıyorum’ dedim.


- Bazıları da tam tersini düşünüyor. Bir kuruma girişim olsun, belli bir çıkışım olsun. Maaşım zamanında yatsın, hayatım belirli bir standartta ilerlesin...


- Bu dediğiniz belirli bir sistem ve saatler bence olması gerek. Çünkü bu saatlerde çalışmak karakter aşınması yaratmıyor, ama esnek saatte çalışanlara bakın Pazar günü bile o maillere bakması gerekiyor. Onun üstündeki supervisor müdürü bunu istiyor. 24 saat benim çalışanımsın diyor. Aslında belirli saatler olması gerekiyor, ama sanat dediğimiz şey de belirli saatlerin içinde sınırlandırılamıyor. Gecesi gündüzü olmaz.


12) Çiftlik Bank; Tosun Firarda filmiyle ilgili, fragmanı izleyenlerden nasıl tepkiler geliyor?


- Olumlu tepkiler geliyor. Güzel bir film olmuş diyorlar.


13) Gişeden nasıl bir beklentiniz var?


- Kime sorsanız en az 1 milyon falan der de, öyle bir dünya yok.


- Ne oyuncular var, yönetmenler, senaristler... Yeri geliyor tutmuyor. Bu biraz da şans


- Evet, şans.


14) Önünüze gelen senaryoya karakter olarak ekleme yapan, çok eleştiren veya müdahale eden oyunculardan mısınız?


- Yok, çok müdahale etmem. Sonuçta senarist yazar, yönetmen onu kafasında bir süzgeçten geçirir, oyuncuya anlatır. Yalnız şunu yaparım; zaten bu oyunculukta da bir kuraldır. Oyuncu yönetmene şunu yapayım mı, bunu yapayım mı diye sormaz. Yapar, yönetmen der ki ‘Yapma’ ya da der ki ‘Bu çok iyi oldu, bunu biraz daha köpürt’.


15) Yapımcı tayfasını nasıl yorumluyorsunuz. Gerçekten parayı veren yapımcı, düdüğü istediği biçimde çaldırıyor mu?


- Hem evet hem de hayır. Evet, bir daire ya da bir para biriktirmiş. Film yapmak istiyor. İşin içine girdiği zaman aman beni dolandırmasınlar diye temkinli olmaya çalışıyor. Bu sefer işi daha da bilinmeyen kişinin eline teslim ediyor ya da her gördüğü senaryoyu alıp film yapmaya çalışıyor ve senaryo tutmayınca da olmuyor. Hayır dediğim kısmı da şu; kendini bilen yapımcı film yapılmadan önceki sürece iyi hazırlanır. Bir film yapılmadan önce hazırlanma süreci 1 yıldır. Paranız vardır, bir senaryo ararsınız, senaryo danışmanlarından bir ekip oluşturursunuz. İnandığınız yönetmenle çalışmak istersiniz... Temkinli bir yoldur bu. Dediğiniz gibi nice ünlü oyuncular oynuyor, çok güzel senaryo diyorsunuz ama gişe yapmıyor.


- Şans işte.


- Şans


- Biraz da acelecilik belki de...


- İşte onun için biz Hollywood, Bollywood ya da Avrupa sinemasındaki yapımlar gibi olamıyoruz. Çok acele ediyoruz. Orada bir oyuncuyla anlaşılacaksa her şey belli oluyor. 1 yıl öncesinden anlaşılıyor. 1 yıl öncesinden o kişiye senaryo veriliyor. Kilo alınacaksa alıyor, zayıf bir rol üzerine kurgulandıysa ona göre hazırlanıyor. Türkiye’de bu yok.


16) Günümüzün filmleriyle ve televizyonla ilgilenir misiniz?


- İlgilenirim. Dizi ve filmleri izliyorum.


- Favorileriniz var mı?


- Dizilerde favorim, Çukur ve Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizilerini takip ediyorum. Film olarak da Çakallarla Dans tarzını seviyorum. Ahmet Kural ve Murat Cemcir tarzını seviyorum. Dram da Ferzan Özpetek, Nuri Bilge Ceylan... Oyuncuya çok müdahalede bulunuyorlar ama doğru müdahaleler. Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığı filmlerin kamera arkalarını izledim. Bugün Nuri Bilge Hoca Haluk Bilginer’e bile müdahale ediyor ve buna Haluk Bilginer bir şey demiyorsa bir bildiği vardır. Bu yapımların hem içinde bulunmak isterim hem de beğenerek takip ediyorum.


17) Yabancı filmlerin ve dizilerin süresi olsun, anlatmak istediği şey olsun, çekimleri olsun biz Türkler tarafından oldukça ilgi çekiyor. Ve neredeyse hep Türk yapımları ve yabancı yapımlar arasında kıyaslama yapılıyor? Sizce bunun nedeni nedir? Yapımların içindeki yetersizlik mi yoksa sakız gibi uzatılan süreler ve konular mı?


- Sakız gibi uzatılan süreler ve konular. Yabancı dizilerde şu var; 45 dakika süreleri, ama neyi görüyoruz orada, senaryodaki sözler açık ve net. Nasıl? Öznesi, nesnesi belli, yüklemi şiddetli. Ben bunu seviyorum. Hollywood’daki senaristler bunu yapıyor. Bizde de uzuyor da uzuyor, uzuyor da uzuyor... Bakışmalar yetiyor. Başroldeki erkek ile kadın 2 dakika bakışıyor. İzleyici yakışıklı erkek görüyor, güzel kız görüyor. Bir de şimdi teknolojik olarak gözlere veriyor lensi, renkleri, bir de slow mood. Sonra ne oluyor, bizim halkımızdaki Hatice Abla yakışıklı erkeği görüyor ‘Allahım, benim gençliğimde bu çocuk olacaktı kaçırmazdım’ diyor.


18) Aynı zamanda kültür ve sanata uzanan yollar çok kısıtlı, günümüzde sanatçıya verilen değerin bu kadar yozlaşması ve bir türlü kaybedilen değerlerin geri kazanılamaması gelecek nesillerin mesleklerini ve kültürlerini çok derinden etkileyecektir? Siz ne düşünüyorsunuz?


- Önce sanatçının tanımını yapmak lazım. Kime sanatçı diyoruz, sanatçı kimdir, nedir? Rahmetli Tuncel Kurtiz’in sözüyle açıklamak istiyorum; Ben diyor zanaatkarım, sanatkar değil. Beni yetiştiren hocayı geçeceğim, sonra beni geçecek bir oyuncu yetiştireceğim ki kendime sanatçı diyeceğim. Ben de bir zanaatkarım, sanatkar değil. Ben sanatçıyım demek için önce beni yetiştiren hocayı geçeceğim –Muhammed Uzuner- sonra beni geçecek bir oyuncu yetiştireceğim. İşte sanatçının tanımını böyle yaparsak, Türkiye’de sanatçı diyeceğimiz kişilerin sayısı azalır. O zaman sanatta hak ettiği yere gelir.


19) Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim. Son olarak, hedefiniz star olmak mı sahnede yer almak mı?


- Tiyatro oyuncusu olarak öyle bir meslek yapıyorum ki, dünyada tek iştir, emeğinin karşılığını anında aldığın tek iştir. Çünkü seyirci beğenmedi alkışlamaz, beğendi alkışlar. Sıcağı sıcağına o emeğin karşılığını alıyorsun zaten. O sebeple her zaman sahne (gülümseyerek).

Editör: TE Bilisim