Hoş geldiniz Hakan Bey, nasılsınız?

Hoş bulduk, teşekkür ederim Yağmur Hanım. Siz nasılsınız?

Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Öncelikle sizden bahsedelim istiyorum biraz. Kimdir Hakan? Nasıl biridir?

Sinema ve edebiyatı yan yana düşünen ve karşılaştırmalar yaparak özümsemeye çalışan biriyim. Sanırım saplantılı, bir konuyu didik didik ederek anlamaya çalışan biriyim. Kişinin tek öğretmeninin kendisi olduğuna inananlardanım. Bu nedenle ilgilendiğim alanlarda ne var ne yok okumaya çalışırım.

Yazmaya nasıl başladınız? Sizi teşvik eden biri ya da bir olay oldu mu?

Yazmaya üniversitede okurken başladım. Amacım modern romanlar yazmaktı ama bunu hiçbir zaman başaramadım. Önceleri kitap eleştirileri ve deneme türünde yazılar kaleme aldım. Son 10 yıldır da düzenli olarak sinema üstüne yazıyorum. Zaman zaman edebiyat üstüne de eleştiriler kaleme alıyorum çeşitli dergilerde. Beni yazmaya teşvik edenler, önemli düşünürler ve yazarlardır kısaca. Örneğin Dostoyevski, Nietzsche, Freud, Robert Phillip Kolker gibiler. Onları düzenli biçimde okuyarak dünyayı anlamaya, olayları irdelemeye çalıştım. Dolayısıyla yazarken onlara da sık sık referans veriyorum kitaplarımda.

“Aşktan da Üstün" ne anlatıyor okurlara? Neden yazıldı bu kitap?

Hitchcock sineması üstüne bir inceleme kitabı. Bütün filmlerini belirli bir merkeze oturtarak çözümlemeye çalıştım. Amerikan sinemasını karşılaştırmalı olarak okumaya çalıştım. Ataerkil düzen içinde kadın kimliğini araştırmaya, anlamaya çalıştım kitap boyunca. Casusluk sinemasının temel bileşenlerini de gösterdim. Bu kitabı Hitchcock sinemasına saplantı derecesinde hayranlık duyduğum için yazdım. O da saplantılı bir sinemacıydı, alanının yani gerilim sinemasının tek ustasıydı.

Sinema ile çok mu ilgilisinizdir?

Evet, çok ilgiliyim. Coppola, Kubrick, Truffaut, Bunuel, Coen Kardeşler, Lynch, Metin Erksan, Nuri Bilge Ceylan gibi sinemacılara özel bir ilgim var. Ve elbette Alfred Hitchcock.
Size Hitchcock sineması desek, bize neler anlatırsınız?
Hitchcock Avrupa’dan Amerika’ya yerleşen en önemli sinemacıdır. Ticari sinema ile sanat filmi anlayışını ustaca sentezlemiş, sansür kurumunu alaşağı etmiş, tüm kuralları yıkmıştır. Onun filmleri resimde Munch, Goya; edebiyatta Edgar Alan Poe, Dostoyevski; müzikte Bach ve Beethoven kadar önemli ve cezbedicidir. Basit konulardan yola çıkarak dehşetin, gerilimin, ikilemlerin sinemasını yapmıştır. Modern sinema onsuz düşünülemez bile. Ayrıca yığınla genç sinemacıyı doğrudan etkilemiştir.

 



 

"Aşktan Da Üstün"

“Aşktan da Üstün" Hitchcock sineması üstüne bir inceleme kitabı. Bütün filmlerini belirli bir merkeze oturtarak çözümlemeye çalıştım. Hitchcock sinemasına saplantı derecesinde hayranlık duyduğum için yazdım.

 

Peki kitabın isminden yola çıkarsak, size göre aşktan da üstün neler vardır hayatta?

Aşktan da üstün birkaç şey var sanırım: İnsan olmak, insan kalabilmek. Irk, renk, cinsiyet gözetmeden tüm insanlığa eşit mesafeden bakabilmek. Ayrımcılık yapmadan herkesi anlayabilmek. Ama dünya tarihinde olup biten savaşlar, politik arenadaki çıkar çatışmaları ve anlaşmazlıklar bize tersini kanıtlıyor.

Peki sizce aşk nedir? Sizin için önemli bir duygu mu?

Aşk bence en basit haliyle “en güzel bölüşüm”dür. Onsuz hayat çok kısır ve anlamsız olurdu. İnsan birine âşık olduğunda ona kendi varlığını da armağan eder. Tabii genellersek sinema da bir çeşit aşk gibidir.

 

“Eleştirmek beni mutlu ediyor”

Eleştirmek beni mutlu ediyor ve anlamadığım ya da beni ikilemde bırakan bir konu hakkında daha iyi, daha sağlıklı düşünmemi sağlıyor. İşte bu yüzden eleştirmeyi seviyorum.

 

"The Godfather Mitosu"ndan da bahsedelim mi?

İlk kitabım ve Türkiye’de alanında yapılan şimdilik ilk ve tek çalışma. Bu kitapta Godfather filmlerini merkeze Freudcu psikanalizi koyarak okumaya, çözümlemeye çalıştım. Kısaca gangster sineması, kara filmler, sinema ve ekonomik-toplumsal yaşam arasındaki paralellikler, iktidarın yapısı, kadınların ataerkil dünyadaki konumları gibi meseleleri irdelemeye çalıştım. Umarım yakın gelecekte Godfather üstüne yeni kitaplar çıkar ve daha çok okuyucu kitlesine ulaşır.

İnsanlar neden sizin kitaplarınızı okumalılar?

Sinemayı basit bir eğlenceli aracı olarak değil de ciddi bir sanat formu diye düşünen herkes okumalı sanırım. Sinema yaşamın kendisidir ve diğer sanat dallarıyla ilişkili olduğu için haliyle cezbedici ve tüketimi de kolay. Ama sinema sanatını tüketim nesnesi olarak değil, içinde dünyayı ve ötekilerle olan ilişkilerimizi barındıran bir renkli evren niyetine kodlayan biri kitaplarımı okumalı diye düşünüyorum.

Okurlarınızdan gelen yorumlardan yana mutlu musunuz?

Şimdiye kadar olumsuz bir yorum almadım. Bu açıdan şanslıyım galiba. Özellikle Godfather hayranları çok olumlu geri dönüşlerde bulundular.

 



 

"The Godfather Mitosu"

Godfather Mitosu, Coppola'nın kuşatıcı bir bakışı hak eden gangster üçlemesini enine boyuna tartışan, bu filmlerdeki göstergeleri titiz bir bakış açısıyla analiz eden, kapsamlı ilk Türkçe çalışmadır. Sinema tarihinin "en iyi bilinen mafya ailesi" Corleone'lerin iç ve dış mücadelelerini, aile kurumunun tasvirini, verili sistemde karşılığı bulunan gangsterlerin hesaplaşma- larını ve şiddetin trajedisini seyretmek için değil, okumak için önemli bir fırsat sunuyor.

 

Sanırım yakında üçüncü kitabınız geliyor. Nasıl olacak? İpucu alabilir miyiz?

Diğer kitaplarımda Amerikan sinemasını merkeze almıştım. Şimdiyse Avrupa sinemasını ve sanat filmlerini karşılaştırmalı olarak okumaya çalıştım. Fransız filmlerini ve Yeni Dalga sinemasını inceliyorum kısaca.

Bundan sonrası için hayalleriniz var mı? Varsa paylaşır mısınız?

Yönetmen sineması üstüne yazmak istediğim bir kitap daha var. Gene Amerikan sinemasına döneceğim. Bu dördüncü sinema kitabım olacak ve özellikle şiddet, absürdizm, ironi gibi konuları postmodernizm dolayımında inceleyeceğim.

Son zamanlarda çok sayıda kitap basılıyor fakat okuma oranımız maalesef ki çok düşük. Bu konuda neler söylersiniz?

Yayımlanan kitapların hepsine ulaşmak ve takip etmek, her şeyden haberdar olmak mümkün değil. Okurlar ve eleştirmenler şaşkınlık içinde. Ayda belki 200 civarında yeni kitap çıkıyor ama tüketilen yazarlar ise genelde aynı. Edebiyat Sabahattin Ali ya da Stefan Zweig’dan ibaret değildir. Sinema da çok tüketilen bir sanat ama sinema kitapları nedense az satıyor. Bu hep böyleydi. Bu yüzden şaşırtıcı değil belki ama ülke olarak popüler olanla ilişkimiz daha kuvvetli ve modaya olan düşkünlüğümüz baskın geliyor. Bir uygarlık her dönemde layık olduğu edebiyatı ve sinema anlayışını yaratmış ve benimsemiştir.

Yeni çıkan kitapları takip ediyor musunuz? Başarılı bulduğunuz genç yazarlar var mı?

Çok iyi takip ettiğim söylenemez ama Zadie Smith’i ve biraz daha yaş almış bulunan Kiran Desai’nin adını verebilirim. Türk edebiyatından Şule Gürbüz ile Sema Kaygusuz’u beğeniyorum. Tabii bunlar ilk aklıma gelenler.

Peki en sevdiğiniz yazar / şair kimdir? En çok kimi / kimleri okursunuz?

En sevdiğim yazar Milan Kundera. Ayrıca romancılardan Dostoyevski, Proust, Faulkner, Tanpınar; şairlerden Hölderlin, Paul Celan, Yahya Kemal ve Cemal Süreya’yı; öyküde ise Poe, Borges ve Alice Munro’yu ara ara yeniden okuyorum. Bir de ülkemizde pek bilinmeyen, çok az kitabı çevrilen Camilo Jose Cela’yı özellikle anmak isterim.

Okurlarımıza ve bana birkaç film önerisinde bulunur musunuz?

Elbette. Yeşilçam’dan Sevmek Zamanı, Vesikalı Yarim, Son Kuşlar, Umut; günümüz sinemasından Mavi Bisiklet, Babamın Kanatları, Rüzgârda Salınan Nilüfer ve ayrıca Türk sinemasının çehresini değiştiren Nuri Bilge Ceylan’ın bütün filmlerini önerebilirim.

Sizce en büyük Türk kimdir? Ve son olarak neler söylemek istersiniz?

Çok zor bir soru. Ülkesinin aydınlanmasında rol oynama gayretindeki her insanın “en büyük Türk” unvanına sahip olabileceğine inanıyorum. Son olarak; okurlardan bir ricam var: Sabahattin Ali’ye, Zülfü Livaneli’ye gösterdikleri ilginin onda birini sinema kitaplarına da göstersinler lütfen. Böylelikle daha çok sinema kitabı basılacak ve genç yazarlar da ortaya çıkabilecektir.

 

 

 

Röportaj: Yağmur Tanyıldız