Bugüne kadar elini hangi işe atsa başarmış, yaptığı her şeyde vicdanını ve merhametini ön planda tutmuş, oynadığı rollerde ağlatmış, ama çok da güldürmüş harika bir kadın Hülya Duyar. Hayatınızda bir kez bile olsa onunla sohbet edip, yeni şeyler öğrenmelisiniz. Kapanmadan bir süre önce bir araya geldik. Bu güzel sohbet için evinin kapılarını açtı. Hülya isminin anlamı tatlı bir düş, hayal demek. Gerçekten adı gibi, tatlı bir düş… Son olarak karşımıza Doğduğun Ev Kaderindir dizisinde “Sultan Bakkal” olarak çıktı. Çarşamba akşamları evlerimize misafir oldu, hatta sosyal medyada Sultan Bakkal’ın fenomenleri oldu. Şimdi Hülya Duyar’ın gözünden hem hayata hem de Sultan Bakkal’a bakalım

Adınızı internette arattığımda çok geniş bir meslek grubu ile karşılaştım. Senarist, yapımcı, oyuncu, yazar, menajer… Bu yolculuğa merak üzerine mi çıktınız?

Aslında ben Almanya’da eğitim görmüş, tiyatroda Make-up artisti dediğimiz bir eğitim aldım. Oradan tesadüfen oyunculuğa başladım. Ardından bir oyun yapmak, yapımcı olmak istiyorsunuz. Yazar olmak isterdim, çünkü bir hikaye yaratmak en kıymet verdiğim şeylerden biridir, ama maalesef o konuda bir yeteneğim yok. Bugüne kadar birçok projenin içinde bulundum, birçok proje yarattım. Şimdi iyi ki oyuncu oldum diyorum. 

Herhalde oyunculuk sizi en mutlu eden işlerinizden biri?

Hepsini seviyorum. Tiyatro yönetmenliğini de seviyorum, yapımcılık yapmayı da seviyorum.

İlerleyen yıllarda dizi-film yapımcılığı düşünüyor musunuz?

Dizi yapmadım, ama film yaptım. Zenne’nin ortak yapımcısıyım. Mort Comisyon’un eşimle beraber uygulayıcı yapımcısıydım. Berlin ve Türkiye’de birçok tiyatro yapımcılığı yaptım. Belgesellerim var. Bir şey anlatmaya çok meraklıyım. Yetenekli insanları çok seviyorum. Yetenekli insanları gördüğümde ekip olarak bir şey yapmak istiyorum. Dizi yapımcılığı ise büyük bir cesaret ve güç demektir. Çok isterim, ama büyük ihtimalle olmaz. En büyük hayalim yönetmen olarak bir film çekebilmek. 

Pandemi koşulları yüzünden film sektörü de çok zor durumda. İnşallah sizin de filminizi izleyeceğimiz dönem gelir.

Elbette ki gelecektir. Bu daha nereye kadar gidecek bilmiyoruz, ama şimdiye kadar olan her şey gibi pandemiden de günahıyla sevabıyla çıkacağız. Geçmişe dönüp baktığımızda hep böyle sağlıksal, ekonomik sorunlar yaşanmış. Birçok kayıp vermişiz, ama bir şekilde hepsi bitmiş. Bu pandemi de bitecektir. 

Çocukluk ve gençlik yıllarınızın bir kısmı Almanya’da geçmiş. Hala da Almanya’da bir düzeniniz var. Bu yıllar size neler kattı? İki şehir, iki ayrı dünya…

Daha bugün Muammer Ketenci, yakın arkadaşım “Hülya sen hep farklı hissediliyorsun” dedi. Bunu pozitif anlamda söyledi. Hep bir farklılık oluyor, çünkü iki kültürün arasında yetişmiş oluyorsun. Birisi anavatanımsa diğeri babavatanım oluyor. Ben de asla bir arada kalmışlık olmadı. Bu arada benim bir tarafım Boşnak, bir tarafım Kürt, bir tarafım Yörük. Burada da üç kültürle büyüdüm. O yüzden doğal olarak yaşadığım kültürleri çok iyi algılıyorum. Bu kültürlerden alabileceğim en iyi şeyleri alarak büyüdüm.

Artık sadece Türkiye’deyim diyebilir misiniz?

Diyemem, benim için Türkiye ve Almanya iki kardeş gibidir. Kopamam.

Doğduğun Ev Kaderindir dizisinde “Sultan Bakkal” olarak aklımıza kazındınız. Dizi başladığı günden beri Sultan karakteri daha çok sevilmeye başlandı, hatta fenomenleri bile oldu. Sultan’ı nasıl böyle yükselttiniz?

Bu bir ekip işidir. Her şeyin başında bir yönetmen var, yapımcı var, hikaye yazarı var, bir de ben varım. Sultan bir bütünün içinden doğdu. O yüzden hepsine çok teşekkür ediyorum. Sultan’ı çok seviyorum. 

Sultan’la özdeşleşen yanlarınız var mı?

Çok var. Affedici olması, kendini değiştirebilmesi, yenileyebilmesi, bağımsız olması sevgili yönetmenimiz Çağrı Bayrak ve senaristimiz Eylem Canpolat ile kurduğumuz en sevdiğim özellikleri oldu. Sultan çok pozitif bir kadın. Dizinin başlarında daha karamsar, hikayesinden dolayı daha kötücüldü, ama kızını kaybettiği anda değişmeye başladı. Bunu da senarist yazmadığı anda ben oynayamam. Canım Eylem Canpolat ve senaryo ekibi Sultan’ın yaratıcısıdır. Onun kaleminden çıkan bir karakteri de zevkle oynadım.

Sosyal medyadan nasıl yorumlar alıyorsunuz?

- Neredeyse hiçbir kötü yorum yok. Bu aslında ürkütücü olan bir şey… Bir karakteri oynarken birkaç kişi size sinir olur. Ben Karagül dizisinde de oynarken Emine çok sevdiğim bir karakterdi, ama seyirci bazen onun ezikliği konusunda sinir oluyordu. Sultan’da gerçekten yok. Aynı zamanda bu beni ürkütüyor. Bir karakterin bir lolipop gibi algılanmasını istemem. 

- Sultan çok güçlü bir karakter ondan da olabilir mi?

- Belki de herkesin ihtiyacı olan bir karakter; neşeli, öne bakan, ne yaparsa yapsın ahretliğini çok seven bir kadın. Bu huyları Hülya’yla da karışık… Benim de sevgiden beslenen bir yapım vardır. Yaşadığım kötü şeyler hayatımda bana hep güç vermiştir, ama önüme bakarken hep sevgiden beslendim. Ben de bugün bulunduğum yeri kolay elde etmedim. Hayat benim için de her zaman gül bahçesi değildi, dikenlerine bata çıka yürüdüm. Sultan ile Hülya’nın en birleşen noktası odur. 

Hem gerçek bir hikayenin hem de bir kadın hikayesinin içindesiniz. Zeynep’in hikayesine Hülya olarak dışarıdan baktığınızda neler söylemek istersiniz?

- Şimdi bile sorduğunda gözlerim doluyor. İnsanın burnunun direği sızlaması diye bir söz vardır ya, işte tam olarak bu oluyor. Biz Zeynep’in hikayesini çok yumuşattık. Hülya olarak baktığımda milyonlarca kız çocuğunun aynı durumda olduğunu görüyorum. Benim duyarlılığım içinde çok acıyan bir bölge. Aslında bu sadece kadınlar için değil, erkekler için de böyle. 

Dizideki “Zeynep” karakterini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok güçlü bir kız. Hayat size ne sunarsa sunsun sizin öne bakabilmeniz, mesleğinizi ve vicdanınızı kontrol edebilmek çok kıymetli bir şey. Umarım Zeynep karakteri toplumumuzdaki kız çocuklarına, erkek çocuklarına, ebeveynlerine bir örnek olur.

- Gerçek “Zeynep” ile tanıştınız mı?

- Ben tanışmadım, ama Demet Özdemir tanışmış. 

Yeni bir Netflix projesine hazırlanıyorsunuz. Sizi nasıl bir hikayenin içinde izleyeceğiz?

- Netflix bu konuda çok titiz, bunu söyleyemem (gülerek) ama çok heyecanlı bir hazırlık içerisindeyiz. Zeynep Günay Tan hocamız ile çalışmak beni çok mutlu ediyor. Böyle tatlı projelerin içinde yer aldığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Bugüne kadar hep çok boyutlu karakterlere hayat verdiniz. Gönülçelen dizisinde bir Çingene’yi, Karagül dizisinde sessiz bir köylü kadınını, Deliha filminde güldürmeyi, şimdi de hem güldüren hem ağlatan Sultan Bakkal’ı izliyoruz. Bu çok boyutluluk size neler kattı?

- Bu meslekte bazı şeyler şansla olur. Benim de en büyük şansım güzel insanlarla çalışmak oldu. Mesela Gupse Özay onu çok seviyorum. Benim için bir başarı örneğinin dışında kadın olarak da inanılmaz bir örneklerden biridir. Şefkatli, merhametli, inanılmaz bir kızdır. Bu benim için en büyük kazanç

Sultan karakteri hayata karşı size farklı bir bakış açısı sağladı mı?

- Belki bir seri katili oynasam yeni bir şey bulabilirdim, ama Sultan bana çok yakın bir kadın. Yıllardır bildiğim, her zaman destek olduğum, üzüldüğüm, içimizde kanayan bir yara olan konunun içerisindeyim. 

Bugüne kadar elinizi atmadığınız bir meslek olmamış. Hiç başaramayacağınızı düşündüğünüz zamanlar oldu mu?

- Şu anda da öyle düşünüyorum (gülerek). Ben bir iş yaparken hiçbir zaman emin olmadım. Sadece Sultan’ı da dahil severek oynadım. Benimle çalışan yönetmene de sorabilirsiniz ben eve hep acıyla döndüm. “Olmadı, yapamadım” diye söylenirim. Çünkü ölçü çok var. O an her şeyi yapabilirsiniz. Bir mantık hatası yapmanız her an mümkün. 

Oyunculuk yıllarına dönüp baktığınızda ürkek, ama sağlam adımlarınız vardı. Şimdi ki Hülya ise deneyimli ve başarılı. Bu yolculuktan geriye kalan en anlamlı şey nedir?

- Ben hiçbir zaman oyuncu olmak istemedim. Sanki oyunculuğu hayat önüme koydu. Sonrasında keyif aldım, ben de yapmak istedim. Benim için en önemli şeylerden bir tanesi; bir insana umut verebiliyorsam, bir hastayı güldürebiliyorsam, bir insana kendini sorgulatabiliyorsam bu beni en mutlu eden şey. Bunu da oyunculukla yapabiliyorum. 

Mutluluk herkese göre çok değişken bir kavramdır. Kimileri detaylarla bile mutlu olmayı becerebilirken kimileri de anlamları bütünün içine yükler. Sizin için mutluluk nedir?

- Şu anla yetinmek ve huzurlu olabilmek.

Ünlü olmak, sokakta yürürken tanınmak, içinde bulunduğunuz dünyanın doğal hayatınıza ters düşen yanları oldu mu?

- Zaten insanlarla sohbet etmeyi çok severim. Bir bakkal arkadaşımla sohbet etmek ya da biri beni durduğunda onunla konuşmak beni mutlu ediyor. Aslında ben çok utangaç birisiyimdir. Çok sevilmeyi seven birisi değilimdir. Daha çok sevmeyi seven birisiyim. Onlar bana böyle içten sevgilerini gösterdiklerinde utanabiliyorum, ama çaktırmamaya çalışıyorum. Bundan rahatsız olmuyorum. 

Bugüne kadar oynadığınız roller arasında hala cebinizde sakladığınız bir karakter var mı?

- Birçok karakter var. Tiyatroda İranlı bir kadını oynamıştım. Ülkesine geri dönmeyi isteyen bir kadının hikayesiydi. Benim için vatan sevdiğim kişi, ailem de olabiliyor. Ondan vazgeçmek çok ağır bir şey… Aynı zamanda Karagül dizisindeki Emine benim hala kalbimi sızlatır. Benim için derin bir sorumluluğu olan bir karakterdi. 

Pandemiden dolayı hepimiz kendi hayatlarımızın içine sıkışmış durumdayız. Siz ise işinizi yapabilmek için sahada risk alan taraftasınız. Pandemi kelimesinin hayatınıza girmesiyle hayatınızda neler değişti?

- Bizim ülkemizde şefkatli olmak, şükretmek, merhametli olmak çok önde tutulan kavramlardır, ama o yok edildi. Ben Türkiye’ye döndükten sonra bu kavramların hepsinin eritildiğini, unutulduğunu gördüm. Pandemiyle birlikte şükretmeyi, merhamet duygusunu tekrardan hissetmeye başladık. Birbirimize empatimiz, birbirimize karşı sorumluluk duygumuz daha çok gelişti. Bu durum sadece Türkiye için değil, bütün dünya için geçerli. 

Bir kitabı okurken veya bir filmi izlerken altını çizdiğimiz, sahnesini ezberlediğimiz bir yer mutlaka buluruz. Sizin hayatınızda altını çizeceğiniz yer neresi?

- Hayatımın her dönemi için “başıma ne gelirse gelsin asla umudumu yitirmemek”