Günseli Deniz Müzik sektörüne ne zaman giriş yaptı biraz tanıyalım?



Müzik sektörüne resmen giriş yapmam Kalp Ağrısı albümüyle olmuş gibi görünse de aslında çok küçük yaşlardan beri  sektörün içindeydim. İlk albüm teklifimi Selçuk Başar’dan aldığımda henüz 14 yaşında bile değildim. Stüdyosunda bestelerimi kaydederdim. 16 yaşındayken Haluk Levent’in www.leyla.com albümünde vokal yapıyordum. 17 yaşında Ercan Saatçi ile albüm yapmaya karar verdik, yine yaşım küçük olduğu için ailem razı gelmedi, 22 yaşında sevgili Ömer Karacan (NR1 Müzik) ile anlaşma imzaladım. O  benim İngilizce şarkılarımı duyup NR1  bünyesine katmak istemişti, o zamanlar sadece İngilizce ve R&B söylüyordum ve tek derdim İngilizce albüm yapmaktı. Türkiye’de çok mümkün olmadığını anladığımda yine beklemeye karar verdim, Türkçe müziğe daha çok hakim olmaya çalıştım. Bu  süreçlerin sonunda bir projemin gün yüzüne çıkması Sezen Aksu imzalı Kalp Ağrısı albümü ile oldu. O albüm ile şimdiki projem arasında bile klibine kadar tamamen bitmiş ama yayınlamadığım bir İngilizce albüm ve sayısız kaydedilmiş Türkçe şarkı var, yani ben sürekli çalışıyorum, üretiyorum ancak mükemmeliyetçi kişiliğimden ötürü istediğim bütün şartlar oluşmadan yayınlamaktan imtina ediyorum, ama bundan sonra böyle olmayacak. Ürettiğim her şeyi dinleyicilere sunacağım çünkü bu ara verdiğim süreçte asıl özlediğim şeyin bu şarkıları dinleyicilerle buluşturmak ve onlarla beraber söylemek olduğunu yaşayarak anladım. Şunu kabul ettim; biz müziği öncelikle duygularımızı başkalarıyla paylaşmanın hazzı için yapıyoruz.



 



Şarkı seçimlerinde nelere dikkat ediyorsunuz? Repertuvarlarınız nasıl?



Eğer şarkı bana ait değilse, başkasından alıyorsam sözlerin benim ruhuma karakterime uygun olan, söylediğimde dinleyiciden önce bana gerçek gelecek sözler olmasına dikkat ediyorum. Benim o sözleri söyleyebileceğime ben inanırsam dinleyici de inanır, yani her şeyde olduğu gibi burada da samimiyetin peşindeyim. Onun dışında müzikal olarak belirli bir kalitede olan şarkılar tercihim oluyor. Sırf tutsun diye belli bir matematiğe göre yapılmış fabrikasyon şarkılar bana geldiğinde kibarca reddediyorum. Hesap kitap ile müziğin aynı yerde barınacağına inanmıyorum. Sahne için repertuvarım daha çok nostaljik Türk Pop ve yine nostaljik İngilizce R&B ve pop şarkılardan oluşuyor.



Bu zamana kadar kimler ile çalıştınız?



Bugüne kadar çalıştığım isimlerle ilgili hep çok şanslı oldum. Küçük yaşlardan beri hep önemli müzik adamları ile çalışma fırsatı yakaladım. Bir kısmını az önce saydım ama tamamlamak gerekirse; Sezen Aksu, Mustafa Ceceli, Emrah Karaduman, Erdem Kınay, Ozan Bayraşa, Osman Çetin, Özgür Buldum, Foti  Stefos, Deniz Erten, Stephen Singer, Cat Cohen, Simone Sello, Lis lewis, Richard Younglord gibi birbirinden kıymetli isimleri sayabilirim.



 



Lis Lewis'den 3 sene boyunca eğitim almışsınız kendisi ile tanışmanız nasıl gerçekleşti? Bu aldığınız eğitimin size ne gibi faydaları oldu?



Amerika’ya gitmeye karar verdiğimde artık tamamen İngilizce albüm yapma odaklıydım çünkü tamamen bu yönde çalışan ve artık Amerikan müzik piyasasına Türk piyasasından çok daha fazla odaklı halde, hatta takıntılıydım. Kimin hangi prodüktörle, vokal koçu ile çalıştığına kadar takipteydim ve daha gitmeden peşine düşeceğim isimleri biliyordum. Christina  Aguilera’nın vokal tekniklerini çok beğeniyordum ve ses eğitimim aralıksız küçük yaşlardan beri devam ediyor olmasına rağmen Türkiye’de aldığım eğitimden farklı ne öğrenebileceğimi merak ediyordum. Christina’nin Rihanna’nın Gwen Stefani’nin  ve daha birçok tekniğini beğendiğim ünlü ismin vokal koçu  Lis lewis’le çalışmanın bana sağlayabileceği imkanlar da işin artısı olacaktı.Zaten birçok ismin hem eğitim aldığı hem de Grammy gibi büyük sahneler öncesi sesini hazır etmek için kuliste çalıştıran isim olduğu için çok yoğundu ve seçmelerle sadece yeteneğine inandığı öğrencileri alıyordu. Konservatuar sınavlarına girip kazanmışlığım vardır ama Lis’in müzik kulağı, ritm duygusu ve vokal teknikleri bilgisi sınavı ondan bile zordu diyebilirim, birçok farklı türde şarkı söyletti bana ayrıca İngilizceyi aksanlı konuşup konuşmadığıma kadar baktıktan sonra kabul etti  benimle çalışmayı. Hatta sonrasında şarkı yazarlarıyla ve prodüktörlerle tanışıp çalışmama da o vesile oldu. Çok büyük şevk ve hevesle evine giderdim özel derslerimize ve hep evde yapacak ödevlerim olurdu. İlkokul çocuğu gibi çalışırdım sonra yakın dost olduk. Türkiye’den gelen yakınlarımıza onun için özel hediyeler getirtirdim. İlk Türk öğrencisi olarak kültürümüzü  iyi tanıttığıma inanıyorum.



Kol Kanat adlı şarkınızın yapım aşamasından bize biraz bahsedermisiniz? Şarkı neleri anlatıyor?



İrfan bir gün o zamanki ofisime gelmişti. Şarkı dinletmek için değil görüşmek için. Ne olduysa yeni yaptığı şarkıları dinlemeye başladık, bir çok şarkı dinledim ama Kol Kanat’ı dinlediğimde vuruldum, o aralar şarkı çıkartmayacak olmama rağmen ‘bunu hemen bana veriyorsunuz’ dedim. Sözlerinde  asil  bir şekilde çekilen acıyı duydum. Canın sağolsun diyordu. Tam benim söyleyeceğim sözlerdi. ‘Bu benim’ dedim ama başka bir sanatçıya verilmişti. Ben şarkıya bu kadar yükselince söz yazarı sevgili Gökhan Şahin ve İrfan Özata sağ olsunlar bana emanet ettiler şarkıyı. İyi ki de öyle olmuş. Bangır bangır değil naif bir dönüş istiyordum müziğe ve Kol Kanat bana bunu sağlayan şarkı oldu. Yıllar sonra çıkışımı kaliteli bir slovla yapmak istiyordum, sonuçta öyle tanınmıştım. Hareketli şarkılarım Kol Kanat’ı takip etmek üzere sırada bekliyorlar.



 



Avrupada’ki prodüktörler ile Ülkemizdeki prodüktörler arasında fark var mı? Avrupa’da eğitim almış birisi olarak Ülkemizdeki müzik sektörü hakkında neler söylemek istersiniz?



Hem de çok fark var. Her şeyden önce şarkı yazım teknikleri farklı genelde hep bir araya gelinip beraber yazıyor şarkıyı söz yazarı ve besteci. O andaki sinerjiden, birbirlerinden o anda duydukları bir melodiden bir sözden etkilenip ilham alıyorlar ve is beraber çıkıyor, hatta beraber sonlanıyor. Geriye aranjörün yapacağı son rötuşlar kalıyor. Aranjörün bile dahil olup o anda bir beat çıkardığı prodüksiyona o anda başladığı oluyor. Bizde daha ayrı ayrı dallar bunlar. Herkes işini bitirip diğerine yolluyor. Zaten oradayken de en çok bu çalışma şeklinden etkilenip bu işin parçası olmak için stüdyoları aşındırmıştım.



Yurtdışında bizim aranjör dediğimiz kişiye prodüktör deniyor. Şarkıyı son haline getiren kişi o. Bizde ise prodüktör albümün ya da şarkının yapımcısı yani şarkıyı çıkaran şirketin başındaki kişi. Menajer dedikleri ise artistin giyiminden uykusuna, şarkı seçiminden ask hayatına ya da röportajlarda ne söyleyeceğine, imajının ne olacağına kadar tamamen kariyer yönetiminden sorumlu kişi. Bizde henüz menajerlik kavramı bu değil. Daha çok şarkıcıya sahne ayarlayan kişi gibi görülüyor. Sırf kavramlara ve meslek dallarına, görevlerine baktığımızda bile bir sürü fark var ama tabii bunlarla bitmiyor farklar. Her şeyden önce hala Amerika ve Avrupa’da yapımcılar yeteneğine inandıkları şarkıcı adaylarının elinden tutup maddi manevi yatırım yapıyorlar ve telif hakları, yasalar, dünya çapında konser turları, potansiyel hedef kitlenin büyüklüğü, merchandising gibi bizden çok daha avantajlı oldukları alanlar olduğu için ve ortada dönen büyük bir ekonomi olduğu için karşılığını fazlasıyla alıyorlar.. 



Herkesin tek derdi işini mükemmele yakın yapmak olsa ve herkes kendisinin daha iyi bir versiyonu olmak için uğraşsa camianın durumu çok farklı olur. İşini en iyi şekilde yapmaya çalışan insanlara hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var.



Piyano ve Gitar çalma merakınız ne zaman oluştu?



Kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum. Çok çok ufak yaşlardan beri. Enstrüman çalmak, istemek bunun bir parçasıydı. İnanın o kadar doğal gelişti ki, karar verdiğim anı hatırlayacağım bir durum değil. Okuma yazma öğrenmemle beraber sözler yazmaya başlamıştım ve enstrüman çalıp onları bestelemek istiyordum. Aslında ilk gitarla başladım çünkü onu taşıyabiliyordum. Piano hayatıma aranje yapmayı öğrenmek istememle girdi. Hala ders alıyorum, amacım birkaç seneye kendi aranjemi kendim yapacak hale gelmek.



 



Bu kadar güzel olmayı nelere borçlusunuz?



Bu kadar güzel miyim bilmem ama sadece kendime bakmaya çalışıyorum. Bakımlı olmak, temiz olmak ve doğru giyinip doğru makyaj yapmayı öğrenmek dışında pek de özel yaptığım bir şey yok. Annem dünya güzeli bir kadındır, yüzümü anneden,1.81 cm boyumu ve fiziğimi babadan almışım. Eğer genetik bir şansım varsa tüm krediler ikisine gitmeli. Zaten genelde fiziksel güzelliğin bizim gurur duyacağımız bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ben ancak çalışmamla, hayattaki duruşumla ve insanlığımla övünebilirim. Güzelliği ben çalışarak kazanmadım, ne verildiyse o. Ama annemin ya da babamın fotoğraflarını birilerine gösterirken gurur duyuyorum, o ayrı.



Giyim danışmanınız var mı?



Kliplerde ve çekimlerde zaten profesyonel stilistlerle çalışıyoruz. Onlar artık beni tanıyorlar, tarzıma ve fiziğime uygun parçalarla geliyorlar bana. Onun dışında günlük hayatımda alışverişe illaki benden çok daha fazla modaya ve giyime düşkün  arkadaşlarımı götürüp bütün sorumluluğu onlara yıkıyorum çünkü alışveriş yapmaktan çok sıkılıyorum. Onlarla hem zevkli oluyor, hem de güzel parçalarla eve dönüyorum.



Müzik dışındaki aktiviteleriniz neler?



En çok sevdiğim şey seyahat. Zaten ailem Mersin’de yaşadığı için çok uzun yıllardır sık sık Mersin’e gidip uzun kalıyorum. Yıllardır git gel yapınca artık seyahat gibi gelmiyor. Orada da yaşıyorum gibi geliyor. Ailesi İstanbul’da olup da istediği zaman görebilenleri çok kıskanıyorum. En ufak bir boşluğum olduğunda yurtiçi ya da yurtdışı seyahat organize ediyorum. Amerika’ya gidip geliyorum bir ayağım orda olmalı hissim hep var. Uzun zamandır müzik çalışmalarından dolayı gidemedim ama fırsatını kolluyorum. Şimdi daha da yoğunum ama çok özlemiş durumdayım belki bir proje yaratıp işle birleştireceğim çünkü şu an keyif için bir ara verme lüksüm yok, en yoğun dönemdeyiz. İş dışında tüm vaktimi hala devam eden özel derslerime ve hayatımı güzelleştiren arkadaşlarıma  ayırıyorum. Onlar benim seçtiğim ailem.



Pr, reklam ve iletişim ile ilgileniyorum o alanda hala çok kitap okuyorumMüzik dışında en çok ilgi duyduğum alan o. Zaten İletişim Fakültesi mezunuyum. Halkla İlişkiler alanında Tühid Altın Pusula ödülünü de alarak mezun olmuştum. Müzik ile iletişim alanındaki uzmanlığımı birleştirecek bir proje ile ilgileniyorum, hazırlık yapıyorum.





Müziğin magazinleştirilmesini doğru buluyormusunuz?



Müzik ve magazin hep iç içe olacak. İyi müzisyenlerin saygınlığını, imajını, duruşunu kötü yönde etkilemediği sürece zaten işin bir parçası. Ünlü isimler merak edilir, bu doğal. Magazin de doğal. Önemli olan dozu ve niteliği.



Konser fiyatları sizce neden bir anda arttı?



Konser fiyatları sadece belli isimlerin arttı çünkü bilet satan isimler belli., onlar da talep çok olduğu için artırabiliyorlar. Olay bundan ibaret. İyi müzik yapıp çok bilet satan isimlerin artması, çeşitlenmesi bu uçurumu ortadan kaldıracaktır. Çok da büyütecek bir durum değil şikayetçiler ise daha çok yeni isme fırsat verilsin, yeterli. Dengenin bozulması piyasadaki iyi müzik eksikliğinin doğal sonucu.



Yeni Jenerasyondan kimleri beğeniyorsunuz?



Yeni jenerasyondan Norm Ender’i beğeniyorum çünkü yakından biliyorum ki çok çabaladı çok bedel ödedi ve işini iyi yapıyor. Onun dışında kendi tarzımda çok da takip ettiğim birileri yok, zaten beraber çalıştığım arkadaşlarımın benim dışımdaki işlerini takip ediyorum. Başarılarıyla mutlu oluyorum. Yeni şarkılara çok hakim değilim, her emeği takdir ediyorum ancak dinleyici olarak çok da gönlüme yakın bir şeyler buluyorum diyemem. Hala  yurtdışında yeni çıkan işlere Türkiye’dekilerden daha hakimim diyebilirim.



Yerli Otomobilimiz ile klip çekmeyi düşünürmüsünüz? Yerli Otomobilimiz hakkında neler söylemek istersiniz?



Şarkının hikayesi ve klip prodüksiyonu neyi gerektiriyorsa o yöne gidiyorum. Şarkının daha iyi anlatılmasını sağlayacaksa yönetmenin getirdiği her fikre açığım. Kendim de fikirlerle geliyorum zaten ama son kararı yönetmene bırakıyorum. Yerli otomobil konusunda ise sanayimizin, üretimimimizin, teknolojimizin gelişmesini diğer ülkelerle  aramızdaki farkı kapatan bir tuğla daha olarak görüyorum ve tabii ki mutlu oluyorum.



 



Sahte tıklar hakkında neler söylemek istersiniz?



Sahte tıklar sektörde artık herkesin konusunu ettiği, hakim olduğu, her yapanın zaten belli olmasıyla zaten artık anlamını yitiren bir hal aldı yani artık manası yok. Kimseyi etkilemiyorsunuz, hatta komik oluyorsunuz. Biz her yeni çıkan şarkı gibi sadece Youtube’a ufak reklamlar  verdik. Bunu zaten herkes yapıyor, şarkıyı yapmakla bitmiyor tanıtman gerekli. Ama digital ekibime özellikle asla sahte tık istemediğimi söyledim. Hatta izlenmeler 1 haftada 1 milyon olunca sahte tık olmadığına emin olmak için raporları isteyip baktım. Hiç unutmam ‘inanmazsan bak’ diye yollamışlardı, sahte bir şey yapılmadığını görünce ancak o zaman sevinebildim. Çünkü benim ihtiyacım olan 40 milyon izlenmek değil. Bana gerçek izlenme ve gerçek dinleyici lazım. Konserlere sahte tıklar gelmeyecek, şarkıları dinleyip sevenler gelecek ve ben bu işi konser vermek, onlarla hep beraber şarkı söyleyebilmek için yapıyorum. Benim için sahte tık bu kadar manasız bir işlem. Yapana saygım var, o da bir stratejidir ama benim stratejim değil.



Mutfak ile aranız nasıl?



Anneannem ve annem gibi muhteşem yemek yapan kadınların elinde büyüdüm. Çok şükür ki öğrenmişim ve elimin lezzeti iyi. Aklınıza gelen her yemeği yapabiliyorum ama daha da güzeli bundan zevk alıyorum. Mutfak benim için yoğun günün sonunda huzur bulduğum alan. En çok zevk aldığım şey arkadaşlarımı davet edip çorbasından tatlısına kadar masayı donatmak. İnsanlar yedikçe ben mutlu oluyorum. Karşı koyamadığım bir anaçlığım var, herkese bir şeyler yedirmek istiyorum. Anneannem de babaannem de böyleydi. Bizim yörenin kadınları zaten öyle olur. Genetik diye düşünüyorum.



Sosyal Medya ile aranız nasıl siz mi giriyorsunuz yoksa bir başkasımı kontrol ediyor?



Sosyal medya için elbette bir ekibim var ama onlar sadece işle ilgili paylaşımları yapıyorlar. Özel hayatımı ve iş dışındaki anlarımı ben paylaşıyorum ve bütün gelen mesajlara üşenmeden tek tek cevap veriyorum. Müziğe ara verdiğim yıllarda sosyal medya hesaplarım dışarıya kapalıydı, kişisel kullanıyordum ve genelde sen ‘Senin hesapların neden dışarıya kapalı’ ya da ‘müziği nasıl bırakırsın buna hakkın yok’ şeklinde sitem dolu mesajlar alırdım ve o zamanlar açıklayamayacağım özel sebeplerden yeni proje çıkarmayı düşünmediğim için üzülerek ‘öyle gerekiyor’ diye cevap verir, ekleyemezdim o kişileri. Sanki bunun telafisini yapmak ister gibi şu an herkesle konuşuyorum, cevap veriyorum hatta muhabbet ediyorum çünkü yıllardır bekleyen sadık dinleyicime minnet doluyum. Bakın geldim işte kızmayın bana artık hissiyatındayım. Bu çok tatlı bir şey. İnsanları seviyorum, sosyal medyada samimiyetin ve Günseli Deniz’in iş dışındaki hallerinin izlendiğini düşünüyorum, o yüzden başında hep ben varım.



Müzik kariyerinizin en önemli yılı hangisi unutamadığınız bir anı var mı?



Müzik kariyerim çok kıymet verdiğim müzik insanlarıyla dolu ancak en önemli yılı derseniz 2020 derim. Çünkü bu  artık kesin dönüş ve müzik hiç susmayacak. Bundan sonra üretime ve paylaşıma ara vermeden devam edeceğim şartları hayatımda sağlayabildiğim için çok mutluyum ve işimi zevkle yapıyorum. Hayattaki en büyük mutluluklardan biri sevdiğin işi yapmak.Müzikle ilgili elbette bir çok gurur anım var ancak yine en yakını en özeli çünkü anda yaşayan biriyim, en özel anım 2 gece önce bu yeni projemizin ilk konserinin son, yani 20.sarkısında seyirciye ‘artık son şarkımız’ dediğimde şaşırdıkları andır, sonrasında bir daha diye bağırmaları ve bitmeyen alkışları... Müziğin mutfağı çok zevkli, üretim çok zevkli evet ama bu son 1 ay bana asıl olayın o şarkıları paylaşmak ve  sahnedeki o çift taraflı enerji olduğunu hatırlattı. O an benim kutsal anım. Herkesin bir yaşama sebebi var, benimki de önce yaradan, sonra sevdiklerim, sonra o ‘an’.





RENK:Beyaz ve sarı.



Yemek:Sebze yemekleri.Etle aram yok.



Sehir:Los Angeles, Orlando, Paris ve Cannes



Film:City of Angels ve Notting Hill.



Dizi:Friends’in bütün bölümlerini ezbere biliyorum,s açma derecede hayranıyım.



Spor:Dalış. Ayrı bir dünya ve cennette olma hissi.



Konser:En son Soner Olgun ve Özlem Olgun’u dinlemeye gittim.



Son gittiğim film:Ölümlü Dünya ve çok güldüm.



En sık kullandığım kelime:Hayatım.



En nefret ettiğim şey: Kötü niyetli insanlar.



En sevdiğim hayvan:Köpek ve kuzu.



Yapmak istemediğim meslek:Sanırım yaratıcılık ve sanatla ilgili olmayan herhangi bir işte çalışmak benim için çok zor olurdu. Sürekli yaratmak zorundayım, ruhumu aksi halde tatmin edemiyorum.