RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ



Seren Hanım, sizi ekranlardan tanıyoruz ama uzun zamandır da ekranlarda göremiyoruz. Anne olduktan sonra kendinizi bebeğinize adadığınızı duydum. Anne olmak Seren Fosforoğlu’nu değiştirdi mi?

- Aslında anne olduktan sonra 3 sezon Acun Medya’nın ikinci kanalı TV8 Buçuk’ta ‘Seren Fosforoğlu’yla Anne Olmak ve Kadın Olmak’ diye anne-kadın programı yaptım. Hiçbir zaman çalışmayı bırakmadım. Sadece tiyatro yapmadım, çünkü tiyatronun turnesi olduğu için bebekle zor olacağını düşündüm. Televizyona, televizyon programı olarak devam ettim. Dizi piyasasından uzak kalmıştım. Onda da ‘Türk Malı’na girmiştim, şansa kadere o da 4.bölümde yayından kalktı. Bunun yanında annelikle alakalı sosyal sorumluluk projelerim var. Bazı markaların yüzü olarak sosyal sorumluluk projelerini devam ettiriyorum. Aslında çalışmayı hiçbir zaman bırakmadım. Ben bir Oğlak burcuyum (gülerek)



. Çalışkan bir kadınım, bebekte olsa programlı yaşayıp aynı zamanda işimi de yapabiliyorum. Kızım artık 3 yaşında, anaokuluna da gitmeye başladı. Şimdi artık daha da rahatım, televizyon projesi de istiyorum. Aynı zamanda yakın zamanda bir sinema projesinin içerisinde olacağım. Sürpriz diyelim!



 Serda Nil uzun bir süre beklenen bir bebek oldu. Şimdi 3 yaşında. Anne kız neler yapıyorsunuz?



- Arkadaşım benim o. Gerçekten en yakın arkadaşım. Çok güzel, çok keyifli vakit geçiriyoruz. Akıllı bir çocuk. Hani kuzguna yavrusu güzel gelir derler. Tabi her anne baba için öyledir ama ben tabi çok beklediğim için çok iyi anlaşıyoruz. Hem fiziken hem de özellikleri bana çok benziyor.



Çok genç yaşta annenizi kaybettiniz. Anne kelimesinin derinliğini bilen bir kadın olarak, bir çocuğun hayatındaki anne figürünün ne demek olduğunu en iyi siz bilirsiniz.



- Tebrik ederim, hakkımda çok güzel bir araştırma yapmışsın.



- Teşekkür Ederim.



- Bu sorun beni duygulandırdı. (elini kalbine götürerek) şuramda hissettim gerçekten. Biz annemle çok yakındık. Nil’le yakalamak istediğim de o. Arkadaş gibi, anne olmak böyle sürekli eleştiren, bir şeyleri öğretmeye çalışan değil, konuşarak, arkadaş olup örnek olmaya çalışan bir anne kızdık. Tabi ki benim için çok büyük bir boşluk oldu. Kızımın ilk ismi de annemin ismi, Serda. İnşallah ben de annem gibi iyi bir anne olurum da, o da benim annemi unutmadığım gibi Nil’de beni unutmaz.



Dizilerde sizi izleyemiyoruz.



- Evet, beni çok dizilerde görmek istiyorlar, ama ben oynamak istedim deyince oynayamıyorsun. İyi bir menajerin olması lazım. Ben şimdiye kadar hiçbir menajerle çalışmamıştım, çünkü bütün yapımcıları tanıyordum. Eskiden böyle değildi. Şimdi piyasaya ara verdiğim sırada herşey çok değişmiş. Herkes menajerleriyle hareket ediyor. Zaten yapımcılar da çok değişti. Eskiden Osman Yağmurdereli ile Kınalı Kar’da çalışırken o benim Osman abimdi. Bir telefonla birbirimize ulaşıyorduk, ama şimdi öyle değil. Şuan bir menajerle anlaştım. Bakalım, iyi bir proje olursa neden olmasın. Bir iki tane proje geldi, ama dizilerde çok çabuk yayından kalkıyor biliyorsunuz. İyi seçmek lazım. Kabul etmediğim bir tane oldu. İyi yapmışım ki, 3.bölümden sonra yayından kalktı. İyi ki kabul etmemişim dedim. Uzun soluklu olabilecek, emeğine değebilecek bir proje istiyorum.



- Belli de olmuyor zaten. Çok iyi diye beklenen projeler fiyasko çıkabiliyor.



- Evet, halkın o sıradaki ruh hali ve halkın ne istediği, ne beklediği çok önemli. İstediğiniz kadar çok kaliteli bir iş yapın ‘bir anda nasıl yayından kalktı’ dediğiniz zaman bu halkın seçimidir. Demek ki halk o ruh halinde değilmiş. Kendimden biliyorum. Şu aralar çok takip edebileceğim, kafa yorabileceğim izleyemem çünkü kafam çok dolu. Ben şöyle boş, sabun köpüğü gibi şeylere bakabilirim şu anda.



- Türk seyircisinin de çoğunluk ruh hali böyle olduğu için.



- (Gülerek) Evet, çoğunluk böyle.



Anneyle bebek arasındaki bağları güçlendiren, bebeklerin dünyasına değinen programlar yapıyorsunuz değil mi?



- Evet. Aslında ben kendi yazdığım kitabımdan yola çıktım. Ben 7 kez tüp bebek tedavisi gördüm. Ardından birçok tedavi daha gördüm, birçok yöntem denendi. Vazgeçtiğim sırada Nil doğal yollarla geldi. Ben tek değilim. Benim yaşadıklarımı yaşayan birçok kadın var ve bu süreçte çok büyük sıkıntılar çekiliyor. Biliyorsunuz, biz kadınları hormonlar yönetiyor. O tedaviler sırasında ciddi bir hormon yüklemesi oluyor, psikolojin bozuluyor, bir kadın olarak kendini çok kötü hissediyorsun, kilo alıyorsun. Çok kötü bir dönem, ama ben bunu başardım. Benimle aynı yollardan geçmiş kadınlara umut olmak istedim. ‘Mucizem’ diye bir kitap yazdım. Tabi, sadece kendi bilgilerim yok. Uzmanların bilgileri var, bu yolda kimlerle çalıştıysam onların aktardığı bilgiler var. Onlarla röportaj yaptım, onlardan bilgiler 





aldım ve kendi yaşadıklarımla birlikte ‘Mucizem’ adlı kitabı yazdım. Aslında bu kitaptan sonra bana, anne-çocuk ilişkisiyle ilgili yeni bir yol açıldı. Ardından böyle bir televizyon programı teklifi ve markalardan teklifler geldi. Bir anda kendimi anne-bebek sektörünün içinde buldum, çünkü çok iyi bilmeye başladım. Kendim için çok araştırdığım, doktorla çalıştığım için bunu ben de başka kadınlara aktarmak istedim. İyi ki de yaptım diye düşünüyorum. Şu zamanlarda Türkiye’nin çok önemli bir anne- çocuk fuarında jürilik için teklif aldım. Teklifi yaparken şunu söylediler ‘artık bu sektörde bir markasınız, güvenilir bir isimsiniz, Jürimizde olur musunuz?’ Bu beni çok gururlandırdı. Demek ki bunu başarmışım. Güvenilir olmak çok önemli. Ben güvenilir olduğumu düşünüyorum. Zaten sanatçı olarak hiçbir zaman abuk sabuk şeyler yapmadım. Güvenilir olmaya çalıştım, çizgimi bozmadım, ama anne- çocuk sektöründe de bu çizgiyi devam ettirmek mutluluk verici bir şey.



Kurucusu olduğunuz Fosfor Film’in yapım hizmeti nedir?



- Fosfor Film’i kurarken kendi televizyon programlarımı kendi yapım şirketimde yapayım diye kurmuştum. Tabi, zamanla genişledi. PR hizmeti de veriyoruz, tanıtımlar, açılışlar da yapıyoruz. Sosyal medya çok önemli tabi, sosyal medyada çalışmalarımız var ve bu arada televizyon programları yapıyoruz.



- Dizi ve film yapımcılığı gibi bir durum olacak mı?



- Zaman ne gösterir bilinmez ama şu anda böyle bir şey için erken.



Tiyatro sahnelerinde şuan sahnelenen bir oyununuz var mı?



- Benim yok. Babamın bir oyunu var, ‘İyi Misin?’ diye bir oyun. Türkiye’nin son 50 yılına bakıyor. Yozlaşan, bozulan çok şey var. Bir aktör, bir sanatçı olarak onlardan bahsediyor. Keyifli bir oyun. Ona destek veriyorum. Ona destek vererek tiyatro hazzını alıyorum. Tiyatro yapmam için iyi bir text bulmam lazım. İki tane iyi teklif geldi biri çok iyi bir tiyatrodan geldi, fakat tiyatrolar çok masraflı işler. Sponsor bulmak gerekiyor. Sponsor bulmayı bekliyorlar. Olursa, onlarla çalışacağım. İyi bir şey olsun istiyorum, çünkü tiyatronun getirisi sadece mutluluğu, hazzı. Ona da değmesi lazım.



Şu ana kadar birçok oyunda oynadınız ve eminim sahnenin yeri hayatınızda başkadır. Bunun böyle olmasının nedeni babanızın ve dedenizin sanatçı kimlikli insanlar olması olabilir mi?



- Sadece babam ve dedem değil, bizim sülaleyi saymaya başlasak içindeki isimler bitmez. Biz herhalde başka bir mesleği yapıyor olsaydık, herhalde çok zengindik (gülerek). Amcam Ferit Merter, geçtiğimiz aylarda kaybettik. Kızı Almula Merter, babaannem Mualla Fırat, babamın tarafında Dilligiller’le akrabayız. Babamın teyzesi oluyor Belkıs Dilligil, Avni Dilligil. Yani, baktığınız zaman bir tiyatrocu sülaleyiz. Tiyatronun içinde doğmuş olmak önemli. 4 yaşındayken Hamlet’i seyretmişim. Şimdi düşününce, tiyatroyu istiyor olmam normal, ama babam hiç istemedi. Çok karşı çıktı. Destek olmadı başlarda. Ben gizli gizli konservatuar sınavlarına girecekken, belki bir şekilde gene engellerim diye ‘gel benim tiyatromda çalış’ dedi. Bu arada unuttuğu bir şey var, kulislerde büyümüştüm, o genlerde vardı. Başka bir mesleğe yöneltmek istese de tiyatrocu oldum inatla.



Annelik de sizin için hayatta bir sahne mi? bir karakter gibi, Seren’den çıkıp, anne Seren’e bürünmek nasıl bir duygu?



- Annelik çok doğal gelişen bir şey. Artık ben anneyim. Her şeyi öncelikle anne olarak düşünüyorum. Hep Nil ön planda oluyor. Tiyatroyu yapmayı şuan tercih etmememin nedeni o vakti Nil’e harcamak istediğim içindir.



Açtığınız Nil Sanat Evi, içinde birçok insanın sanatla beslendiği ve sanatçı olabileceği bir yer. Bize biraz bahseder misiniz?



- Nil Sanat Evi şu aralar içimde bir acıdır, çünkü mal sahibiyle aramda bir sıkıntı oldu. Orayı boşaltmak zorunda kaldım. Aslında ayakta tutabilmek için cafe bölümünü işletecek birilerini bulmuştum, ama herkes benim kadar iyi niyetli değil maalesef. Sadece aşkla işini yapmak değil, tabi ticari olarak da düşünüyorlar. O sırada öğrencilerim de üzülmesin diye boşalttım. Şimdi yeni mekan bakıyorum.



- Yine devam edeceksiniz?



- İstiyorum tabi, eğitmenlik benim çok keyif aldığım, çok sevdiğim bir şey. Gerçekten orada oyuncu olarak beslendiğimi düşünüyorum. Hem bir şeyler aktarıyorsunuz hem de siz de kendinizi yeniliyorsunuz. Her şeyden çok mutlu ediyor beni. Devam etmesini istiyorum. Halen öğrencilerim var, derslerim var, kurumsal eğitimler veriyorum, bunlar devam ediyor ama yeni bir mekana devam ettirmek açıkçası istiyorum.



Sanat evine kızınızın adını vermenizin, onunda ileride bu bayrağı taşıyor istiyor olmanız, onunla ileride sizin gibi bir sanatçı olmasını istiyor olmanız olabilir mi?



- (gülerek) Ben orayı açtığım Nil üç aylıktı ve Nil’le birlikte gittim geldim ben oraya. Emlakçıdan ilk anahtarı aldığımda Nil’in pusetinin üstüne koydum ‘bak kızım burası senin’ dedim. Hani dedim ya annelik ön planda oluyor. Orayı açarken bile, artık her şeyin Nil’in olduğunu düşünerek ismini de Nil koydum. Benim için en değerli şey o olduğu için. Daha şimdiden Nil’de de görüyorum çok yetenekli. Ama bilmiyorum ben de babam gibi olur muyum, zorluklarını bildiğim için bu mesleğin ‘keşke olmasa’ der miyim? Bilmiyorum. Türkiye’de çok zor. Önemli olan mutlu olsun. Şimdi bana sorarsan ‘bu mesleği seçtiğin için mutlu musun?’ – mutluyum.



Nil bebeği ekranda oynatmayı düşünüyor musunuz?



- Valla bu konuda çok teklif geliyor aslında, ama diziler çocuklar için çok yorucu. Dizi setlerinde çocukların halini görüyorum çok üzülüyorum. Belki şu aralar şartlar düzelmiş olabilir ama hatıra olsun diye bir reklam olabilir. Çünkü o da çok istiyor. Geçenlerde dedesinin sunum yaptığı bir geceye gittik. Çok güzel izledi. Sonunda dedesi sahnede Nil’den bahsetti. Çok hoşuna gitti. Oradan çıktığımızda ‘anne beni niye sahneye almadılar’ dedi. İçinde kalmış sahneye çıkamamak. Çok seviyor tiyatroyu. Sinemaya da götürüyorum ama daha çok tiyatroya götürüyorum.



Anlıyorum. Peki, dizilerden nasıl bir karakter gelirse hayır demezsiniz?



- Oyuncu her oyunu oynar. Bunun küçüğü büyüğü yoktur, oyuncu rolü büyütür. Ben her zaman böyle inanırım. O zamanlar bana gelen Kınalı Kar’daki ‘Mihriban’ rolü çok büyük bir rol değildi, ama ben oyunculuğumla, seyircilerin de sevmesiyle büyüdü ve artık yazarlar bana yazmaya başlamışlardı. Rol büyük bir rol olmuştu. Bu oyuncuya bağlı bir şey. Karakterden çok ben, taşların yerine oturmasına çok önem veririm. İyi bir senaryo, sağlam bir yönetmen, güçlü kadro varsa rolü kabul edebilirim. Benim için bütün çok önemli.



Güncel sinema dünyasını takip ediyor musunuz? Şuan etkilendiğiniz hangi filmler var?



- Müslüm Gürses’in filmini izleyemedim. Çok merak ediyorum. Geçen gün Hamdi Alkan çok met etti. Aslında ben, bir kadın olarak üzülürüm gitmesem mi iye düşünüyordum. Hamdi Alkan ‘mutlaka görmelisin Seren’ dedi. Ona gideceğim. Dediğim gibi çok vakit bulamıyorum, ama takip etmeye çalışıyorum.



Peki, sizce Türkiye’de sanata ve sanatçıya ayrılan pay yeterli mi? Olanaklarımızın arttırılması için neler yapılmalı?



- Valla Türkiye’nin bir kültür politikası yok. En büyük sıkıntı o.  Güzel araştırmışsın ama Şimdi burada ben senin bilmediğin bir şeyden bahsedeyim. Bir Belediye Başkan Aday Adayı bir teklifle geldi bana ‘Seren Hanım, kültür sanat işlerinden sorumlu olur musunuz? Danışmanlık yapar mısınız?’ diye. Ben 40 yıldır Kadıköy’de yaşıyorum, kimsenin aklına gelmedi. Kadıköy Belediye Başkan’larını tanıdım. Hep yakın olduk, ama bana bu teklif Kartal’dan geldi. Kültüre, sanata politikacıların önem vermesi lazım ve onu ön planda tutması lazım. O zaman toplum güzelleşiyor, ilerliyor. Bina yaparak olmuyor bazı şeyler. Şimdi yurtdışına gidiyorsunuz, şahane tiyatro binaları opera var, ama önünde de upuzun kuyruklar var. Burada bina yapmakla olmuyor, içini doldurmak önemli. İnsana yatırım yapmak çok önemli. Bu da çocukluktan başlıyor. O yüzden bu teklifi kabul ettim. İnşallah bizim adayımız kazanır da, ben de yapmak istediklerimi kültür, sanat alanında en azından bir belediyede yapmaya başlarım. Örnek olurum. İnşallah Türkiye’de de genel anlamda bir kültür politikası olmaya başlar, çünkü dikkat edersen sporla uğraşan, sanatla uğraşan gençler kötü alışkanlıklardan uzak oluyorlar. Sokağa tükürmüyor, hayvana zarar vermiyor. Bunlar olsun istiyorsak kültür, sanat, spor şart.

Editör: TE Bilisim