Merhaba Metin Bey, sizinle Ölüm Tuzağı oyunu provasında bir araya geldik. Üstad bir oyuncu ve Tiyatro aşığı biri olarak sizi tanıyoruz. Ekranda, sahnede severek izliyoruz. İra Levin imzalı, Brodwayde en uzun süre sahnelenen gerilim-komedi oyununa sahip, Gate Production yapımı Ölüm Tuzağı oyunu için sahneye çıkacaksınız. Bu oyunun içinde en çok sizi ne heyecanlandırdı?

Cinayet üzerine kurulan entrikalar; birbirlerini aldatmalar, yanlış yönlendirmeler… Oyunun içinde bunlardan çok fazla var.

Daha önce filmi de yapılmıştı. İzlemiş miydiniz?

Evet, filmi izlemiştim. Çok sevmiştim. Oynamayı çok istediğim bir projeydi. Gate Production Genel Sanat Yönetmeni Ahmet Kazanbal bu tiyatro oyununu bana gönderdiğinde çok mutlu oldum.


Oyunun içindeki karakterinizden bahseder misiniz?

Bir dönem, yazdığı oyunların çoğu sevilmiş, tutmuş, ama son dönemde artık yazamaz hale gelmiş bir oyun yazarını canlandırıyorum. Maddi durumu çok iyi olmadığı için yeni işler arıyor. Bu çıkmazdan kurtulmaya çalışırken, çeşitli entrikaların içinde kaybolan bir adam.


Ölüm Tuzağı hayatın bir yansıması sözüyle oyun büyük bir ilgi uyandırıyor. Sizce seyirciyi en çok çeken ilgi alanı nedir?

Bence tiyatro, hayatın sahnede yansımasıdır. Bu oyun da yaşanan olayları aktaracak seyirciye. Hayatın içinde entrika, dram, cinayet… Hepsi var. Beni heyecanlandıran şey; bu oyunun zekice yazılmış olması. Zaten Brodway’de bu kadar tutmasının ve çok uzun süre sahnelenmesinin sebebi de bu. Seyircinin dikkatini hiç kaybetmeden, karşılaştığı sürpriz durumlarla kuracağı ilişki çok güzel olacak.


Oyunun provalarken kendinizde keşfettiğiniz, bu oyunun içinde sizi mutlu eden, konusuyla, karakteriyle size bir şey katan bir yer oldu mu?

Benim için oyunun tümü beni heyecanlandırıyor. Bu oyunun içinde olmak, çalışmak beni çok besliyor. Zaten tiyatro yapıyorsanız her oyun sizi için öyledir; kendini geliştirir, sürekli kendine yeni bir şeyler katarsın. Ben, çok fazla cinayeti anlatan oyunların içinde yer almadım. Benim tiyatro geçmişim, genelde toplumsal mesajlar veren oyunlardan ibarettir. Çok aşina olmadığı bir türle, bu sahnede karşılaştım. Bu durum, benim oyunculuğumu tekrar gözden geçirmeme vesile oldu.


Tiyatro, insanın kendini anlamasında, hayatı sorgulamasında en güçlü yol. Hem seyirci hem de sahnedeki oyuncunun hayatında çok büyük değişimler sağlıyor. Yıllardır bu sahnedesiniz, oynadığınız karakterle bir sürü ödül aldınız. Tiyatro sahnesinin sizin gözünüzdeki anlamını bizimle paylaşır mısınız?

Benim hayatımdaki en önemli yerdir. Hayatım boyunca tiyatro yaptım ve hala yapıyorum. Amacım; Genco Erkal’ın söylediği gibi “sahnede ölmek.”

53 yıldır profesyonel olarak sanatın içindesiniz. Sahnedesiniz, beyazperdedesiniz, ekrandasınız. Şimdi böyle söylediğiniz zaman kocaman bir ömür... Şöyle bir dönüp baktığınızda; iyi ki diyor musunuz? Sanatı seçmiş olmak, insanlara dokunmak Sizi nasıl Metin yaptı?

İyi ki bu tercihi yaptım, iyi ki bu mesleği seçmişim. Başka işler de yaptım. Sadece tiyatro yaparak geçinmek hiç kolay değil. Ne iş yaparsam yapayım, tiyatro hep benim kendimi huzurlu hissettiğim, evim diyebileceğim, dönüp dolaşıp yine geleceğim tek işim oldu.

Son olarak sizi ekranda Masumlar Apartmanı ve Darmaduman dizileriyle izledik. Daha baskıcı, çocuklarının hayatına yön vermeye çalışan, planlı karakterlerdi. Gerçekte Metin Coşkun katı kuralları olan ve bu kuralların içinde yaşamayı seven biri midir?

Oynadığım rollerin aksine hiçbir zaman baskıcı bir baba olmadım. Benim de bir kızım var. O da tiyatrocu. Onunla ilgili hiç böyle bir tasarrufum olmadı. Kızım alabildiğine özgür yetişti.

Kızınızın da tiyatro yapması sizi mutlu etti mi yoksa bu yorucu yoldan gittiği için kaygılandınız mı?

Evet, kaygılandım. Nitekim kaygılarımın sonucunu görüyorum, çünkü bu ülkede tiyatro yaparak yaşamak çok zor. Zaten tiyatro eskisi gibi şaşalı bir döneminde değil. Tiyatrolar büyük işler yapamıyor. Ufak paralarla bu işi yapmaya çalışıyorlar. O paralar, insanların geçinebilmesi için yeterli olmuyor. Ancak televizyona iş yapıyorsanız maddi durumunuz biraz daha düzeliyor.


Son dönemlerde televizyon ve sinemada “Yaşanmış hayatlardan uyarlanan” dizi ve filmler ön plana çıktı. Siz de Masumlar Apartmanı ve Barış Akarsu Merhaba filminde oynadınız. Bir oyuncu olarak televizyon ve sinemanın bu konuda evrilmesi dengeleri nasıl değiştirdi?

Yaşanmış hayat hikayeleri de sinemanın bir parçasıdır. Bazıları belgesel türündedir, bazıları sadece hikayenin temelinden kaynaklanıp, senaryoyla daha fazla yerlere sürüklenen yerlere gelenlerdir. Ben bu durumu çok özel bir hale getirmiyorum.


Sizin için bir yaşanmış hayatın içindeki karaktere hayat vermek oyunculuğunuzu ve proje seçimlerinizi nasıl etkiledi?

Barış Akarsu’nun bu kadar derin hikayesini bilmiyordum. Bu film vasıtasıyla öğrenmiş oldum ve o filmin içinde oynamak bana çok keyif verdi.


Yıllarınız bu sahnelerde geçti. Yeni kuşak gençlere baktığınız zaman gençliğinizdeki o azmi ve hevesi görüyor musunuz?

Görüyorum, çok fazla genç arkadaş, tiyatro yapmak için çırpınıyor. Okuldan çıktıktan sonra tiyatroda çalışan, bu mesleği icra edebilmek için birçok olumsuzluğa katlanan çok fazla genç var. Bu inatları çok hoşuma gidiyor. İnşallah karşılıklarını alırlar.


Ceplerinizi yokladığınızda, hatırladığınızda tebessüm bırakan karakter hangisi?

Çok fazla var. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oynarken, birçok oyunun ilk sahnelenişini biz yaptık. Bunlardan biri Rumuz Goncagül’dür, Resimli Osmanlı Tarihi’dir. Sayamayacağım kadar çok fazla oyun var.


2023 yılı içerisinde sizi, Ölüm Tuzağı ile sahnede izleyeceğiz. İlgilendiğiniz başka projeler var mı?

Bir sinema filmiyle görüşüyoruz. Onun dışında başka şeyler de olabilir. Onlar da sürpriz olsun.

Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim. Hayat bir oyun, aslında hepimiz kendi rollerimizi yaşıyoruz. Başka bir dünya olsaydı, siz bu sahnede kim olmak isterdiniz?

Karşıma ne çıkarsa onu oynamak isterdim, ama tek bir seçim hakkım olsaydı Al Pacino gibi bir oyuncu olmak isterdim.