Merhaba Naz Hanım, yetenekli taze oyunculardan biri olarak bu yolculuk sizin için nasıl başladı?



- Benim babam Türk Sanat Müziği sanatçısı, annemde müzik öğretmeni. İkisi de konservatuvar mezunu. O yüzden ben evde notalar, müzik aletleri, şarkı söyleyen anne babayla büyüme şansına eriştim. Ajansta çalışan bir komşumuz vardı. Babama “Naz’ı da bana getir de reklamlarda oynatalım demiş ve ben 10 yaşında kendimi ilk kez kamera karşısında buldum, LC Waikiki reklamında oynadıktan sonra bir baktım HSBC reklamında da oynuyorum... Küçükken böyle bir deneyim yaşamak ayrıca bir heyecanlı oluyor.





“Eğer çok istiyorsan her sabah o fotoğrafa bak”



Her şey çocukken keyifliydi diyorsunuz?



- Aynen öyle (gülerek). Şaka bir yana hala aynı coşkuyla oynuyorum. Lise’yi bitirdiğim dönemde çocuk tiyatrosunda oynamaya başladım ve 4 sene boyunca duraksızca oynadım. Benim için müthiş bir deneyim oldu. Etrafımda sürekli tiyatrocuların olması benim oyunculuk konusunda daha da emin olmama sebep oldu tabi. Üniversite’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girdim. Babam “Şansını denemelisin” demişti. Gerçekten şansım bana güldü, çünkü Mimar Sinan Üniversitesi benim hayalimdi. Gardırobumda fotoğrafı asılıydı. “Eğer çok istiyorsan her sabah o fotoğrafa bak” demişti annem. Baka baka okula girdimJ  (gülerek).



Son günlerde sizi yolculuğuna yeni başlayan “Tutunamayanlar” dizisinde izliyoruz. Biraz dizinin konusundan bahseder misiniz?



- Bu hayatta hepimizin bir yolu var. Hayat ve ruh yolculuğu. Bu yolculukta hepimiz bir şeyler deneyimliyoruz. Hatalar yapıyoruz, dersler çıkarıyoruz, affediyoruz, özür diliyoruz, seviyoruz, seviliyoruz. Kendimize ve varlığımıza tutunuyoruz. Hayaller kuruyoruz. Bu yolculukta kalmakta var gitmekte, başarmakta var kaybetmekte. Ve hatta Tutunamamakta. Bu mahallede, hayata tutunmaya çalışan bir sürü insanın absürd bir hikayesi. Dert hep, bak sende bunu yaşıyorsun, adil ol anlamaya çalış yaşa demek.





“Set dışından da bir dizi çıkar”



Bu kadar tutunamayan insanın içinde senaryo önünüze geldiğinde ilk ne düşündünüz?



- Ben çok sevdim. Hemen ısındım hem hikayeye, hem Eylem’e. Hep birlikte okuma yaptık ve daha ilk okuma da herkes birbiriyle bir ilişki kurdu. Dert,  bu kadar tatlı bir mizahla anlatılmalı diye düşündüm. Ciddiyet bir sorumluluk ve endişeyi beraberinde getiriyor. Ama hem reel durumu kabul edip hem de buna sempatik bir yönden yaklaşabiliyorsan o zaman şanslısın. Belki de sen tutunamadığını zannediyorsun :) Ben kendimi çok şanslı hissediyorum; çünkü kadro çok güzel ve onlarla oynamak büyük keyif.



Türkiye’de özelikle komedi yapılamayan, yapılsa da kaliteyi yakalayamayan bir tür… Sizce tutunamayanlar dizisi yüzde tebessüm, zihnimizde güzel bir hatıra bırakacak mı?



- Bence kesinlikle bırakacak, çünkü komedi yapmak çok kritik bir iştir. Komedi dendiğinde, aklımızda hep ilk Türk filmleri var ; Kemal Sunal, Şener Şen, Adile Naşit, Zeki Alasya, Metin Akpınar… Kültürümüz Yeşilçam’ın da ötesine uzanıyor biliyorsunuz; Meddah, orta oyunu. . Gülmek, güldürürken düşündürmek, güldürürken eleştirmek hep var ama aslında biz çok duygusal bir milletiz. Memleketimizin ruhunun ve kültürümüzün buna izin verdiğini düşünüyorum. Ağlamayı gülmekten daha çok seviyoruz. Bir şeye alıştığımız zaman, o alıştığımız şeyden kopmamız ya da o şeyi dönüştürmemiz zaman alıyor. İzlediğimiz bir türü beğendiysek sürekli onun türevlerini izlemek istiyoruz. O türün benzeri bir şey yapıldığında, biraz sevmediğimizde de onu eskiye benzetiyoruz. Sürekli bir kıyaslama durumundayız haliyle. Bunu kötü bir şey olarak söylemiyorum. Bu bizim duygusallığımızdan kaynaklıdır. En başta sevmediğimiz, ama falanca bölümden sonra bakıp çok beğendiğimiz ve dikkatimizi çeken komediler var. Tutunamayanlar da bi şeylere benzetiliyor; çünkü o da absürd komedi. Komediler hissiyat olarak zaten birbirine benzeyebilir. Hikayeler, karakterler benzemese bile illa dokusu benzer. Zaten önümüzde  Hollywood gibi bi gerçek var, eleştirelim, eleştirmeyelim fakat Baya ilerideler uzay, bilimkurgu filmleri filan yapıyorlar, biz absürd komediyi eleştirmekte kalmayalım. Yol uzun, yola devam.





“Ben Eylem kadar erkeksi ve net değilim”



Dizinin içindeki Eylem nasıl biri?



- Tıpkı adı gibi biri (gülerek).Eylem yetim büyümüş, doğruları olan, Dünya’nın daha da iyi bir yer olmasını isteyen ve bunun için mücadele eden bir kız. Mahallenin doğrucu davutu. Derdi olan, 2 kelam dökülecek olan, yardıma ihtiyacı olan anında Eylemin yanına alıyor soluğu.



Eylem’le Naz’ın birbirine benzeyen yerleri var mı?



- Kesinlikle var. Ben Eylem kadar erkeksi ve net değilim. Naz’da net, ama Eylem kadar değil. Ben birine bir söz söyleyeceksem bile önce kendi süzgecimden geçirip, onu kırmayacak bir üslupla söylemeye çalışırım, ama Eylem direkt söyler.



Dizi genelinde seyirciden nasıl dönüşler alıyorsunuz?



Şu ana kadar yorumlar hep yapıcı ve güzeldi. Eylem sevilmiş. Eylemin ne demeye çalıştığı anlaşılmış. Bu beni çok mutlu etti. Oyuncu zaten mesleği gereği hem pozitif hem de negatif eleştirilere açık olmalı. Alabildiğini almalı, dönüştürebildiğini dönüştürmeli.



“ Yeteneğimle veya çok çalışmayla bu noktaya gelmiş olsaydım daha erken gelirdim”



Kariyerinizde olmak istediğiniz yer neresi?



- Bu çok uçsuz bucaksız bir yol. Bu yolun nasıl devam edeceğini bilmiyorum. Bunun kesinlikle bir yolculuk olduğuna eminim ve ben her zaman başka bir şekilde dünyaya gelseydim, yine oyuncu olmak isterdim diyorum. Bu yolun sonu nereye gidiyorsa, iyisiyle kötüsüyle sonuna kadar gitmeye hazırım. Sürekli aynı şeyleri yaparak bir oyuncu ilerleme kaydedemez, ama birçok şey deneyimlemek derin bir sürece dahil olmanızı sağlar.



Siz bu noktaya çok çalışarak mı gelenlerdensiniz yoksa yeteneğinizle mi geldiniz?



- Yeteneğimle gelmiş olsaydım, daha erken gelirdim belki. Çok çalışmayla da gelseydim daha erken olabilirdi. Bence hayattaki şansım beni bu noktaya getirdi. Çünkü İnsan hissine güvenir ve ben de hislerime güveniyorum. Dengede tutarak geldim diyelim (gülerek).



Hayalinizde nasıl bir karakter canlandırmak istiyorsunuz? Naz’a benzeyen biri mi yoksa Naz’dan çok uzak bir karakter mi?



- Naz’a benzeyen birini oynamak zor olmaz. Oyuncu o kadarda rahat oynamak istemez, biraz zorlanmak, o süreci yaşamak ister. Denemek, tecrübe etmek ister. Bu uçsuz bucaksız yolda her sokağı görmek, tanımak, her yolu denemek istiyorum. Bambaşka karakterler oynamak istiyorum.



“ Naz Özgülüş’ü Naz Özgülüş yapan şey; İnancı…”



Var mı bir düşündüğünüz bir karakter?



- Bir tane dersem haksızlık olur, birçok karakter var. Bu dünyadan olmayan bi karakterde oynayabilirim, bir ajanda, bir katilde, bir şarkıcıda, bi ağaçta.



Günlük hayatta Naz nasıl biridir?



- Tam olarak görünen gibi biridir.



Sette olduğundan bambaşka bir Naz çıkar mı?



- Hayır, setteki hayatımla özel hayatım arasında çok değişkenlik göstermem. Sadece mutluyken veya değilken Naz’ın ortamı, ruh hali değişebilir.



Naz Özgülüş’ü Naz Özgülüş yapan şey nedir?



- İnancı. Ben inanmaya aç biriyimdir. Kendime ve bu dünyaya olan saygım, bu dünyada yapacak işlerimin daha başında olmam ve görevlerimin olduğuna inanmam beni Naz Özgülüş yapıyor. Diyorum ya yol uzun.



Kamera karşısına ilk geçtiğinizde kendinizi sıkışmış hissettiniz mi? Oradan bir an önce uzaklaşmak isteyen bir Naz yakaladınız mı?



- Kendimi kamerada görüp “Bu ne yaa!” dediğimi hatırlıyorum (gülerek). Beğenmek güç insanın kendisini. Hep değişiyorsun, ama değil uzaklaşmak ne kadar iç içe olsak o kadar iyi.



Bu hep böyle mi oluyor?



- Evet, biraz zor beğeniyorum, gıcığım kimi zaman bu konuda. Ama hep daha iyisi olabilir zihniyetinden.



“ Daha iyi bir dünya hayalim”



Son olarak 2000’li yılların ilk çeyreğini geride bıraktık. Bu yıldan istekleriniz ve hayalleriniz nelerdir?



- Klişe olacak, ama öncelikli olarak kadınları, çocukları ve hayvanları bir rahat bırakalım tüm insanlık olarak. Biraz ruhlarımıza yönelelim, tanımaya çalışalım ruhumuzu. bu hayata neden geldiğimizi sorgulayalım, ne yapabilirim, nasıl faydalı olabilirim, nasıl üretebilirim diye düşünelim. Tek temennim daha adil ve iyi bir dünyada yaşayabilmek.



“Yapacak çok şeyim var”



Kendinizle ilgili dilekleriniz neler?



- Hep sahnede olmak isterim ben; oynamak, öğrenmek, öğretmek, tanımak, paylaşmak. Her yerde her koşulda…



Hep mesleki hayalleriniz mi var?



- Öncelik mesleğim tabi, çünkü yapacak çok iş var. Ama ben anladım ki doğa benim en büyük hayalim. Kendimi varlığımı özümü orada arıyorum, buluyorum.

Editör: TE Bilisim