Her nesilden insanın büyük bir hayranlıkla seyrettiği, 14 yaşındaki o genç kızın hayallerinden tutan ve onu dev bir isim haline getiren Nurseli İdiz; Duayen oyuncu. Bugün sokağa çıktığınızda herkes tarafından tanınıyorsunuz, merak ediliyor, seviliyorsun. Bu yoğun ilgiyle karşılanmak nasıl bir duygu?

Hala unutulmamak, böyle yoğun bir sevgiyle karşılaşmak, hala faal olmak çok güzel bir duygu… İnsanların size gösterdiği o samimi sevgi, bir sanatçının en büyük besin kaynağıdır. Bu söylediğiniz sevgi ne parayla ne şöhretle ne güçle satın alınabilir. Hayatın her kesiminde, her alanında sizi desteklediklerini bilmek her zaman motive edici… Unutulmamak; her sanatçının arzu ettiği bir şeydir.

Neredeyse 40 yıla dayanan bir oyunculuk kariyeriniz var. Şimdi geriye dönüp baktığınızda o yıllar bugünkü Nurseli İdiz’e neler getirdi?

Konservatuar eğitiminden gelmem, devlet tiyatrolarında yetişmem, ardından şehir tiyatrolarına girmem benim için gerçek deneyimler oldu. Sonrasında sinema ve televizyon dünyasına girdim. Tabi böyle tecrübeli, donanımlı başladığınız zaman ve iyi hocalardan eğitim aldığınızda geleceğe sağlam adımlar atıyorsunuz. Bu herkes için geçerli değil, ama benim için her oynadığım oyun, her hocanın dersi çok değerliydi. Bir de sahici olmak çok mühimdi. Samimi olmak, özel hayatınızla oynamamak, sadece mesleğinizi yaparken oynamak, iyi bir şekilde insan ilişkileri kurmak ve partnerlerinizle sevgi çerçevesinde çalışmak çok önemlidir. 

Boğaziçi üniversitesini kazandıktan sonra oraya gitmeyip, konservatuar okudunuz. İçinizde kalmış “keşkeniz” var mı?

Fen bölümü mezunuydum. Çok yüksek bir puanla Boğaziçi Üniversitesi’ni kazandım. Zaman zaman “Gitseydim nasıl olurdu acaba?” diye düşünüyorum, ama bu anlık bir hayıflanma. Gitmediğim için pişman değilim. Eğer o günün şartlarında Boğaziçi Üniversitesi’ne gitseydim ekonomist olacaktım ve hiç istemediğim bir meslek yapacaktım. 

Çocukken hepimizin tozpembe, sınırları olmayan hayalleri vardır. çocuklar için sonsuzluk çok da ütopik bir şey değildir, sizin sonsuz, o güzel çocukluk hayalleriniz nelerdi?

Neredeyse hayallerimin tamamına kavuştum. Tek kavuşamadığım hayalim; Netfilix gibi Uluslararası bir prodüksiyonun içinde yer almak. İnşallah böyle bir projeyle dünyaya açılma şansımız olur. 

Oyunculuğa ilk başladığınız dönemlerden, uzun bir zamana kadar sizi hep dominant, dramatik, sert rollerde izledik. Son yıllarda ise bu döngü tersine döndü ve romantik komedi türünde dizi-filmlerin içinde yer aldınız. En çok hangisi sizi yansıtıyor?

İkisi de beni yansıtıyor. Son 4-5 yıldır o kadar çok komedi oynadım ki, şimdi artık drama oynamak istiyorum. Oyuncuları tatmin etmek mümkün değildir. Oynamaya doyamazlar. 

Var mı dram projeniz?

Görüşmeler sürüyor. İnşallah olacak. 

Ailenize “Ben oyuncu olmak istiyorum” dediğinizde sizi desteklediler mi?

Babam çok destekledi. Babam mimar, ressam, profesördü. Bana “ Her şey olabilirsin, ama sanatçı olamazsın” dedi. Annem Ankara’ya gideceğim için biraz daha tedirgin oldu. Sonunda o da ikna oldu ve sonrasında benimle çok gurur duydu. Destek görmedim diyemem.

51 yaşında Bipolar bozukluğu teşhisiyle hayatınızda büyük bir dönemece girdiniz. Hem herkesin severek izlediği Nurseli İdiz hem de bir anne olarak bu hastalıkla nasıl başa çıkmayı başardınız?

Çok iyi bir doktor ve iyi bir terapi alarak ayakta kalmayı başardım. Profesör Kaan Korhan’ın benim üzerimdeki emeği inanılmazdır. Zaten 4-5 yıldır her şey rayına oturmuş bir şekilde gidiyor. 

Bir daha eski ben olamam korkuları yaşadınız mı? 

Bunu her sanatçı yaşar. Mesela, pandemi döneminde ara verdik. Ondan önce 2 film çekmiştim, oyunumuz vardı, canlı yayın yapıyorduk. Öyle büyük aralar verilince “Acaba oyunculuğu unutuyor muyum?” gibi tuhaf kaygılara kapılıyorsunuz. 

Armağan Çağlayan’ın programında “Biz televizyonun ilk kurbanlarıydık” dediniz. Şimdiki oyunculuk sektörünü ve oyuncuları daha mı şanslı buluyorsunuz?

Geçmişte maddi sorunları idare edememiş, televizyonla buluşmakta bazı hatalar yapmış insanları gördükçe daha akılcı davranıp kendilerini güzel idare ediyorlar. Güzel para biriktiriyorlar ve yatırım yapıyorlar. Şimdiler için de zorluklar var. Kalıcı olmak daha zor. 20-30 kişi sektörde çok büyük paralar kazanıyor, ama geri kalan oyuncular yine bir yerlere gelebilmek için büyük mücadele veriyor. 

1900’lü yıllarda, televizyonun tek bir kanalla var olduğu zamanlarda mı kendini ispat etmek daha zor yoksa Z kuşağının içinde olup, fark edilebildiğin gibi aynı zamanda bir anda yok olabileceğin 2000’li yıllarda mı daha zor?

Şimdi daha zor, çünkü lüzumsuz yere çok fazla diziler çekiliyor. İnsanlar umutlanıyor. Bir işe başlıyorlar emek veriyorlar, sonuca ulaşılamıyor. Artık iyi senaryo bulmak çok zor, o senaryonun tutup tutmayacağı da büyük bir kumar. O yüzden birçok değerli oyuncu arkadaşım dijital platformları tercih ediyor. O mecralarda reyting kaygısı yok ve tutulduğu zaman zaten o kulaktan kulağa yayılıyor. Çok daha huzurlu çalışma ortamı olmuş oluyor. 

Siz dijital kanalları daha avantajlı buluyorsunuz…

Ben yine de bir ulusal kanalda, iyi bir diziyle olmayı tercih ederim. Ama Uluslararası bir platformda sizi farklı ülkelere taşıyor.

Sizce Netfilix Blu Tv gibi dijital kanallar televizyonu öldürmeye mi başlıyor?

Bizim Türk halkının henüz dijitalleşme gibi bir alışkanlığı yok. Z kuşağı için söylemiyorum, ama belli bir yaş grubu hala evinde izlediği dizilerin tekrarlarına bakıyor. En fakir insanın bile evinde buzdolabı olmasa bile televizyonu var. 

Hayatınızda birçok şey yaşadınız. Belki de hem en parlak hem de en karanlık zamanlarda geçen nadir oyunculardan birisiniz. Bugün sizi bir şeyin heyecanlandırması için nasıl bir farklılık olması gerekir?

Her yeni iş beni heyecanlandırıyor. O işin içinde deli gibi çalıştığınız zaman kendinizi bambaşka hissediyorsunuz. Oyunculuk o kadar diri bir duygu ki, her gece aynı sahneye çıkmak bile o heyecanı canlı tutmaya yetiyor.

Bugüne kadar kariyerinizle ilgili yaptığınız tercihlerde aklınızın diğer seçenekte kaldığı oldu mu?

Hayır, olmadı. Hep güzel seçenekleri buldum ve oynadım. Tercih konusunda hep başarılı davrandım.

Ülke olarak çok zor zamanlardan geçiyoruz. Salgın, sel, deprem, cinayetler, son olarak da yangınlar… Siz bu süreci nasıl değerlendirirsiniz? 

Ben bu sürecin doğuşunu insanların psikolojisinin bozukluğuna, ekonominin bozukluğuna bağlıyorum, çünkü insanlar giderek deliriyor. Bir takım felaketler oluyor, onlara önlem alamıyoruz. İnsanların kendini çaresiz hissettiği, yarınından emin olamadığı günler geçiriyoruz. Umarım bu en kısa sürede düzelir. 

Pandemi sürecinde daha önce yapmadığınız neler yaptınız?

Bol bol İngilizce çalıştım, film izledim, kitap okudum. 

Şimdi ne yapacağım korkusu oldu mu?

Bende olmadı. Ben bunun bir savaş olduğunu düşünüyorum. Virüsün özellikle laboratuarda üretildiğini düşünenlerdenim. 

Bence hayatta iki tür insan vardır; biri çok eğlendiren, ama her şeyi içinde yaşayan insan türü, bir diğeri de her yerde her zaman en çok kendi eğlenen insan türü. Siz bunlardan hangisisiniz?

İkisine de biraz giriyorum, ama insanlar beni dominant, sinirli bir kadın zannederlerken son derece eğlenceli ve güldüren bir kadın olduğumu keşfettiler. Bu da beni mutlu ediyor.

Bu hayatta her şeyi yaşadım; bu saatten sonra beni hiçbir şey şaşırtmam diyebilir misiniz?

Türkiye’deki son olaylara baktığımız zaman gerçekten beni hiçbir şey şaşırtmaz. Allah beterinden saklasın diyorum. Bir kere ben “Siz planlarlar yaparken tanrı yukarıdan gülermiş” sözüne çok inanırım. 

Kızınızda sizin yolunuzdan gidip, bir sanatçı olmayı tercih etti. Bu yolda onu destekliyor musunuz?

Babası da sanatçı olduğu için o müziği seçti, ama oyunculuk da yaptı. Beraber bir oyun da oynadık. Oyunculuğu da devam ettirmeyi düşünüyor. Tabi ki her zaman destek olurum.

Yeni bir heyecan yeni bir proje hazırlığı içerisindesiniz. Çekimleri temmuz ayında başlayan “Allah Yazdıysa Bozsun” komedi filmiyle sinemaya dönüyorsunuz…

Çok keyifli bir ekipti, çok iyi bir yönetmen ve çok iyi bir senaryoydu. Çok mutlu bitirdim.

Bu filmin senaryosunu okuduktan sonra sizi heyecanlandıran şey ne oldu?

İlk önce kadro oldu. Bir de biraz eğlenmeye ihtiyacımız var. Toplum olarak gülmeye ihtiyacımız var. Çok büyük bir rolüm yoktu, ama dişi bir roldü. 

Nasıl bir karakterle seyircinin karşısına çıkacaksınız?

Kızını evlendirmeye çalışan, kızının üzerinden daha iyi bir hayat sağlamaya çalışan bir anneyi canlandırıyorum.

Pandemi koşullardan dolayı sinemanın gidişatı hala belli değil, 2021 yılı içerisinde film vizyona girecek mi?

Umuyoruz ki sinemada gösterilsin. Tiyatro için de aynı durum söz konusu. Ne zaman açılacağız? Ne zaman çalışmaya başlayacağız? Bu sefer de “Artık oyunu bu kadar iyi oynayabilir miyim?” sorusu aklına geliyor. Aslında bunlar sanatçılar için normal şeyler. Bir an önce sanatın yolu açılsın, felaketler son bulsun, çünkü bütün bu felaketleri engelleyen, halkı en çok mutlu eden şey sanattır, müziktir, mimaridir. Hayatı farklı ve renkli kılan şeyler bunlardır. 

Yıllarca birçok dizi- film ya da şov programlarında seyircinin karşısına sürprizlerle çıktınız. 2022 yılı için hazırlandığınız başka projeler var mı?

Yeni bir oyun çalışmamız olacak. Yine Yeditepe Üniversitesi oyuncularıyla birlikte oynayacağız. Bir Bosna kadın hikayesi. Bakalım koşullar ne zaman elverecek? Bir de mutlaka bir dizi çalışması olacaktır. Şu aralar beni her gören “Sizi çok özledik. Devamlı ekranlarda olun” diyor. Ben de güzel bir senaryoyla ekranlara dönmeyi istiyorum.

Bu keyifli sohbet için teşekkür ederim; sizi hiç tanımayanlarla bir odaya girseniz, ilk yarım saatte odadakiler sizin hakkınızda ne söyler?

Ben bu güzel sorular için teşekkür ederim. genelde benimle aynı odada sohbet eden insanlar “Çok iyi bir insansınız” diyor (gülerek).