Bugüne kadar yaptığım röportajlar arasında en çok güldüğüm sohbet olduğunu söylesem abartmış olmam. Onur Özaydın ile hem sohbet, hem röportaj hem de hayatın içindeki her şeyi konuştuk. Aynı sezon için de üç oyunda birden oynuyor. Bu ay içerisinde bin single şarkısı çıkacak. Kariyerinde birçok başarı elde etmesine rağmen, hayatının en büyük başarısı baba olmak… Uzaktan baktığınız zaman onun için sade bir oyuncu dersiniz, ama bu röportajı okuduktan sonra sadece bir oyuncu olmadığını göreceksiniz.

Merhaba Onur, son günlerde korona virüs dolayısıyla hepimiz hayatlarımızı kısıtladık. Koronadan önce üç tiyatro oyununda birden oynuyordun. Aynı zamanda albüm çalışmaları da yapıyormuşsun. Bu süreç senin için nasıl geçti?

Bütün dünya gibi ben de şoka uğradım. Herkes diyor ya “Böyle bir şey olacağına ölsem inanmazdım” diye, aynen öyle. Özellikle bizim mesleğimiz direkt etkilendi. İnsanların eğlenecek hali de kalmadı. Herkes bir melankolinin içine girdi.

Sende de melankoli oldu mu?

Aynı sezonda üç farklı oyunda oynuyordum. Bir ayın içinde 16 oyun oynuyordum. Bu kadar yoğun bir tempodan sonra her şeyin bir anda bitmesi sarstı beni. Bir de ben hiç evde vakit geçiren biri değilimdir. Eşim, çocuğum yanımda olsun ben sabah yedi de çıkar gece on iki de dönerim. Evi hiç aramam. Pandemi de düşündüğümden daha az o sıkıldım.

Evde ekmek yaptın mı?

Ekmek yapmadım, ama mozaik pasta, kurabiye yaptım (gülerek).

Oyuncu olmanın en çok hangi yönünü seviyorsun?

Başka başka hayatları canlandırmanın keyfini seviyorum. Bir gün kamyon şoförü, bir gün ambulans şoförü olabilirim. Hayata bir kere geliyoruz, ama oyunculuk zamana çelme takmak gibi geliyor.

İlk oyuncu olduğun zamanlara döndüğünde iyi ki oyuncu oldum diyor musun?

Kesinlikle!

O zamanki yıllara dönsen yine oyuncu olmak ister miydin?

Benden zaten başka bir şey olmazmış. Bir de müzikle haşır neşirim. Belki direkt müzisyen olabilirdim.

Müziğe karşı hep ilgi var mıydı?

Çocukluğumdan beri varmış. Rahmetli Eniştem anlatır, çocukken su damacanalarını önüme koyup darbuka yaparmışım. Şimdi Uzay’da da aynısını görüyorum. Lise’de gitarımı aldım. Şarkı sözü bestelemeye başladım. Hep hayatımda bir hobi olarak devam etti. Arkadaşlarla biz bize çalıp söylüyorduk. Sonra şarkılarımı çok daha fazla insanın bilmesini istedim. Çünkü senin şarkılarının aynı ortamda bir başkasının ağzından duymak insanın çok hoşuna gidiyor. Birkaç arkadaşımdan duymak bu kadar hoşuma gidiyorsa, binler söylese ne kadar iyi hissederim kendimi dedim. Bir yapım şirketiyle anlaştım. Muhtemelen bu ay içinde ilk single’m çıkacak. “Tüm Şehir Emrinde” şarkının ismi. Eğer güzel tepkiler gelirse, başka şarkılar da eklemeyi düşünüyorum. Yavaş yavaş konserlerde olacaktır. Sahnede olmayı çok seviyorum.

O zaman sen dizide oynamaktan çok tiyatroda, sahnede olmayı seviyorsun.

Ben şunu anlamıyorum; bir oyuncu en çok tiyatroyu sevmek zorunda değil. Şimdi öyle bir algı oluşturuluyor ki, sadece dizilerde oynayan oyunculara para kazanmak amaçlı dizilerde oynuyormuş gözüyle bakıyorlar. Oyunculuk oyunculuktur. Ben şunu demiyorum “Sadece tiyatro yaparak hayatıma devam etsem”. Bence dizide oynamak da, filmde oynamak da çok zevkli

Ve sen hep bizi güldüren, eğlendiren rollerde oynadın.

Dramatik rollerde de oynadım. Taş Mektep diye bir dramatik filmde oynamıştım. Altan Dönmez çekmişti. Orada oynadığım karakterde bir kere bile gülmüyorum, ama akılda kalan hep romantik komedi karakterler. Dizilerde uzun süreli komedi karakterlerini canlandırdığım için akıllarda hep o kaldı. Tiyatro da böyle değildir. Hem komedi, hem dramı aynı anda oynayabilirsin. Tiyatro sahnesinde oyunculuk yelpazemi daha da genişletebiliyorum.

Üç oyun yorucu değil mi?

Yoruluyorsun, ama bu bir tercihtir. Bundan hiçbir zaman şikayet etmedim. 2 sezon öncesinde “Sıfır Telaş” oyunu henüz yoktu. İki tiyatro oyunu devam ederken aynı zamanda Eskişehir’de Savaşçı dizisinde oynuyordum. Sabah Eskişehir’e gidip dizideki sahnelerimi çekiyorum. Sonra trene atlayıp akşam tiyatroda oynuyordum. Bazen ertesi sabah tekrar Eskişehir’e gidiyordum. Ben bu tempoya alışığım.

Her oyundan önce prova alır mısın?

Kral Lear ve Üçü Bir Arada oyunları için bir tek sezonun başında alıyorum, ama kendi başıma sahnede oynadığım “Sıfır Telaş” oyunu için mutlaka çıkmadanezber alıyorum. Hayatta en korktuğum şey, sahnede repliği unutup, kal gelmesidir. Tiyatro sahnesinde üç saniye bütün bir ömre bedeldir.

Canlandırdığın karakterler gibi eğlenceli birisi misin?

Genelde güler yüzlüyümdür. Eğlenmeyi ve eğlendirmeyi çok severim.

Televizyon ve sinema sektöründe, özellikle son yıllarda popüler olmuş, artık estetik olarak da ön plana geçmiş oyuncular hep başrol oluyor. Bu durum yıllarca emek vermiş oyunculara ve yeni nesle haksızlık olmuyor mu?

Düzen böyle. Bunu değiştirmek çok kolay değildir. Onun bir alıcısı var ki, yapımcı da onları seçiyor. Yapımcı ekran başındakilere hiçbir şey dayatmaz. Seyircinin elinde kumanda var. İsterse o diziyi izlemeyebilir. Tercihini bir Fransız filminden yana da kullanabilirsin. Dijital platformların gelişmesi, insanları farklı alternatiflere yönlendirebilir.

Oyunculukta bugünkü başarını neye borçlusun?

Böyle bir başarı var mı bilmiyorum, ama varsa çalışmaya borçluyum. Çok disiplinliyimdir. Benimle ilgili herkes bir şey söyleyebilir, ama kimse disiplinsiz diyemez.

Haluk Bilginer’le aynı sahneyi paylaşıyorsun. Çok değerli oyuncularla bir araya geldin. Bu isimler kariyerini nasıl şekillendirdi?

Haluk Bilginer’le oynamak en büyük hayalimdi. Onlarla aynı sahnede olmak benim için okul gibi. Paylaştıkları deneyimlerin hayatımda, kafamın içinde bir yeri oluştu.

Sıfır Telaş oyununu hem yazdın hem de oynuyorsun. Tecrübelerinin birikimi olarak mı bu oyun ortaya çıktı?

Aynen. Beni çok heyecanlandıran bir oyun oldu.

Neyi anlatıyor?

Bir insanın sevilme arzusu ağır bastığında hayatında nelerden vazgeçebileceği ve neleri kaybedebileceğini anlatıyor.

Korona virüs dolayısıyla tiyatrolar çok yara aldı. Önümüzdeki sezon için de endişeler var. Yeni sezon hakkında bir öngörünüz var mı?

Daha az seyirci salonlara alınarak bir şekilde çarkın döneceğini düşünüyorum. Bu anlamda özel tiyatrolara devletin daha çok destek olması gerekiyor.

Karantina sürecinden sonra ilk defa herkes normale dönmeye başladı. Yine sokaklar insanlarla dolu. Setler de eski düzenine geri döndü. O kadar kalabalık bir ortamda insanların yan yana olması sence tehlikeli değil mi?

Bence sosyal mesafeye dikkat edilerek devam edilebilir. Tabi ki günümüz koşullarında kalabalık bir düğün sahnesi yazılmaması gerekiyor. Pandemiden sonra üretime geçen yapımcıların, sektör insanlarının daha duyarlı olması lazım.

Yeni sezon için görüştüğün projeler var mı?

Görüştüğüm bazı projeler var. Bu sezon tiyatro daha az olacağı için dizi yapma fırsatım da olacak.

Yaptığın single albüme dönecek mi?

Bunu biraz da süreç belirleyecek, ama ben istiyorum.

Kariyer anlamında bugüne kadar birçok başarı elde ettin. Özellikle herkes üç oyunda birden oynayamaz. Bence sen bunlardan çok daha zor olan bir şeyi başardın; baba olmak. Oğlun Uzay’dan sonra hayatın nasıl değişti?

Uzay için hayatta yapmayacağım hiçbir şey yok.

Uzay’la birlikte hayatın nasıl değişti?

Onunla her gün yeni bir şey öğreniyorum. Benim beş tane çocuğum olsa da bu maymunluğumdan hiçbir şey kaybetmem (gülerek).

Onun da sanata ilgisi var mı?

Ukuleli var evde. Onunla geçen evde bir beste yaptı. Mustafa Sandal’ın “Araba” şarkısına rakip olabilir. Müziğe karşı aşırı ilgisi var. Belki ileride ona da bir single yaparız (gülerek).

Özellikle son yıllarda çocuk yetiştirmek hatta insanların çocuk yapmak konusunda bile soru işaretleri var. Sen çocuğunu nasıl yetiştiriyorsun?

Ben Uzay’ı kendi kararlarını alabilecek bir özgüveni aşılayarak yetiştirmeye çalışıyorum. Üç buçuk yaşında, ama hiçbir zaman yere düştüğünde ben ayağa kaldırmadım, çünkü her zaman ben yanında olamam. Uzay çok küçük yaşlardayken de hiçbir zaman müdahale etmedim. Bu yaşta ayağa tek başına kalkmasını öğretebilirsem, hayatının geri kalan kısmında daha rahat eder.

Bir aile olmanın, iyi bir baba olmanın matematiği, dengesi var mı?

Varsa da benim matematiğim hiçbir zaman iyi olmamıştır (gülerek). Aile içinde her şey konuşularak hallediliyor.

Hepimiz kendi içimizde bu süreçte bir dönüşüm içine girdik. Daha önce yapmadığımız şeyleri fark ettik, başka bir yönümüzü keşfettik. Senin hayatındaki dönüşüm cümlen ne olur?

İnsan sahip olduğu şeylerin kıymetini, onları kaybetme korkusunu yaşayınca anlıyor. Sevdiklerine sarılamayacak olmak, bir el ele sıkışamamak bile hepimizi demorelize etti. Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrendik. Dünyadaki bir sürü insan için de içe dönük bir dönüşüm olmuştur. Doğa bizi sınıyor gibi. Bu biter bir sene sonra başka bir felaketle karşılaşabiliriz.