Aslı M. Sarı

Bu hafta röportaj konuğum Saliha Şuura Gamze Böce.

Saliha Şuura Gamze Böce, emekçi bir anne babanın 6 çocuğundan dördüncü kızı, anneliği; pırlanta gibi yüreklere sahip, iki çocuğu ile birlikte büyüyerek deneyimleyen bir anne, dünyada ki tüm klişelere, hayata, insanlara, aşka, en çok da kendi tabularına karşı mücadele vererek yaşayan bir kadın, sıradışı bir yaşam koçu, bilindik tüm kalıpların dışında bir astrolog ve ruhundan akan cümleleri, kalbinde karşılık bulabileceklerin ruhuna dokunsun diye kitaplaştıran çiçeği burnunda bir yazar adayı. Saliha hanımla geçtiğimiz aylarda çıkardığı kitabı “Ruhumun Gamzeleri” isimli romanını ve astrolojiye dair keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajımız sizlerle.

İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?

Merhaba Aslı Hanım, öncelikle sosyal bir mecrada tanıştıktan sonra, sizin gibi değerli bir insanla röportaj yapıyor olmaktan onore olduğumu belirtip teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum. Aslında daha çok uzmanlıklarım üzerine, tüm bilgilerimi içeren bir kitap yazmayı düşünürken, plansız ve ansızın, Ruhumun Gamzeleri ortaya çıktı 

Herhangi hikâyesi var mı kitap isminizin?

Şöyle ki, konu aşksa, bir kadın ya da adam sevdiğinin yanağına değil, ruhuna gamze olmalı bence. Ve sevdiğinin, ruhunun gamzelerine çiçek açtırmalı. Bu duygumdan yola çıkarak kitabımın ismi Ruhumun Gamzeleri oldu. 

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi tesadüfimi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız bazı olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?

Ruhumun Gamzeleri'nin tüm hikayesi tamamen yaşanmışlıklarımdan yola çıkarak kaleme alınmış konular ve karakterlerden oluştuğu için tesadüfi denemez aslında . 

Tam bir farkındalık insanlarından bir tanesisiniz. Hayatın matematiğini çözen güçlü bir kadın diyorum size. Bunu gerek konuşmalarınızda gerekse enerjinizden çok rahatlıkla hissedebiliyorum. Peki, sizde bu iş yürek işi herkes her şeyin farkında olmaz olamaz diyenlerden misiniz? Bu meziyetiniz doğuştan mı?

Çok teşekkür ederim öncelikle bu güzel bakış açınız için. İnsanları kategorize etmeyi çok sevmesem de, farkında olanlar, farkında olup, değilmiş gibi yaşayanlar, bir de kendinin bile farkında olmadan bu dünyadan ayrılanlar var diye ayırabiliriz. Hayatın değil de, insan kendi ruhunun matematiğini, hayata geliş amacını ve kendi içsel potansiyelini çözebildiği kadar güçlü, özel ve özgün bir duruşa sahip oluyor. Yani doğuştan olan meziyetleri, bilgiler ile besleyip, donatmak, duygular ile parlatmak ve kendine özgün bir lisan ile ifade etmek diyebilirim 

Son zamanlarda çok fazla gözler önünde olan, reklam uğruna, satış uğruna özellikle kitap çıkaran yazarlar var. Başarılıda oluyorlar bu bir gerçek. Bu husus hakkında düşünceleriniz?

Evet, bazen çok satanlarda diye tavsiye üzerine alıp, üç sayfa okuyup, kalanına tahammül edemediğim kitaplar var benimde. Her şeyi çok hızlı tükettiğimiz bir çağda, iyi bir reklam, kötü bir ürünü, sadece bir süreliğine ve bir yere kadar taşıyabilir diye düşünüyorum. Belki de fazla iyimserim bu konuda. Bilemiyorum. 

Kitabınızda kendinizden soyutlanmış karakterlerimi yoksa sizi yansıtan karakterlerimi anlatmak daha güzel geliyor? Yani eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gider mi?

GÖZLER ÖNÜNDE OLMAYI ÇOK SEVMEYEN BIR INSANIM

Kitabım da kendi ruhumu yansıtmamak ne kadar mümkün olurdu bilmiyorum, çünkü yazılan tüm satırlar, insanın ruhunun renklerini ortaya koyar bu kaçınılmazdır. Kendimden izler taşıması benim için hem handikap, çünkü gözler önünde olmayı çok sevmeyen bir insanım, hem de özel bir hoşluk katıyor,  ki okurlarım satır aralarında benimle ruh teması kurmuş oluyor bir bakıma. 

Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?

Aslında altı gün altı gecede kaleme alınıp bitmiş bir kitaptan bahsediyoruz, kulaklığı taktım ve yaşanmışlıklarıma an be an öncülük ederken, içimden akan satırları, her herhangi bir kurguya ihtiyaç duymaksızın kaleme aldım. 

Kitabınızın genel tema ve içeriğinden biraz bahsedebilir misiniz?

Aşk romanı kategorisinde yerini alsa da, konusu sadece aşk değil tabi, bir insanın kendinden yeniden doğması, herkese, en çok da kendine rağmen, kendi içinde ki kendini icra etmesini, yani yaşamın her halini konu alıyor. 

Edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir? 

Her güzel şeyin hızla tüketildiği bu çağa, edebi eserlerin de kurban verilmesi sanırım. Sosyal mecralarda daha çok edebi esere yer verilmesi belki bir nebze olsun çözüm sağlayabilir. 

Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?

 Belli bir yaş grubu ya da cinsiyet olarak kategorize etmek çok mümkün değil. En azından şu ana kadar aldığım geri dönüşlerden edindiğim izlenim bu. 

"Ruhumun Gamzeleri" ile birlikte güzel bir okur kitlesi yakaladınız bunu yakinen takipteyim. Kitap ile sizce ilgili dönüşler nasıldı?

 Ruhumun Gamzeleri’ni okurlara bir yaşanmışlık kitabı olarak sunduğumuz için, gerçek ve kurgu arası neresi sorusunu çok alıyoruz. Ve tabi "Devam kitabı olacak mı? "Olmalı " en çok dönüş aldığım konulardan. 

Yaptığım birçok yazar söyleşilerinde Türkiye'deki yayın evleri ile yazara değer verilmediği hususunda ilgili çok şikâyet alıyorum. Sizin konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir? 

Ben bir koltukta iki karpuz değil, on karpuzu aynı özen, itina, güç ve mükemmeliyette taşıyan bir insan ve kadınım. Yaptığım her işte karşımdakinin, beklentisinin üzerine çıkmış bir uzmanım, işimde de yaşamda da çok titizim, insanlara ve emeğe karşı saygım ve verdiğim değer sonsuz. O yüzden, yayınevlerinden de beklentim bu doğrultuda. 

Bir insanın yazma eylemine, o yazının içine katılan duygulara, çok emek verilmiş bir eser olarak değil de,  ticari bir nesne olarak bakılması, oldukça büyük hayal kırıklığı yaratıyor. 

Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz?  Ya da kendinizi "yazar" olarak tanımlıyor musunuz? Sizde Estağfurullah Aslı Hanım gönül işçisiyim diyenlerden misiniz?

BEN, KALBİM VE KALEMİM ARASINDA, DUYGU DOLU SATIRLARIMIN ELÇİSİYİM SADECE

Yazıyor olmak benim için, bir sıfattan öte, ruhumu ortaya koyma ve insanların kalbine dokunabilme biçimi oldu hep. Bu yola yıllarını vermiş üstadlara saygımdan, kendimi "Yazar"olarak addetmek yanlış bir tanım olurdu henüz. 

Ben, kalbim ve kalemim arasında, duygu dolu satırlarımın elçisiyim sadece. 

Astroloji uzmanlığı da yapıyorsunuz, ülkemizde astroloji ve astrolojiye bakış açısı hakkında neler söylersiniz? 

Astroloji alanı, kendi içinde çok geniş bir ilim. Ve üzülerek görüyorum ki hala fal olarak bakılıyor. Maddi kaygı ya da tanınır olma çabasında olan, haftalık aylık burç yorumu yazan, astrolog arkadaşlarımızın da bu duruma katkısı yadsınamaz maalesef. 

Oysa Natal (doğum) harita, kişinin parmak izi kadar kendine özeldir ve haftalık burçlar olarak kategorize etmek çok yanlış. 

  

Bende yazmak istiyorum diyen genç yazarlara tavsiyeler desem? Günümüzün gençliğine üç tavsiye verecek olsanız bunlar ne olurdu?

Okumak, yaşamı ve insanları çok iyi gözlemlemek ve kalbinden geçenleri satırlara aktarırken o duyguyu önce kendi hissetmek derdim. 

 Son olarak gündemde ısrarla kalmaya devam eden bir türlü bitmek bilmeyen çocuk istismarları, kadın cinayetleri ve hayvana şiddet hususunda neler söylemek istersiniz?

ADLI MERCILERE YANSITILAMAMIŞ TECAVÜZ MAĞDURLARINA, YAKLAŞIK IKI YILDIR, ÜCRETSIZ YAŞAM KOÇLUĞU DESTEĞI VERIYORUM

Her biri kanayan yaramız Keskin ve caydırıcı yasalarla en aza indigenebilecekken, her haberle ağıtlar yakılıp ateşin düştüğü yeri yaktığı konular. Adli mercilere yansıtılamamış tecavüz mağdurlarına, yaklaşık iki yıldır, ücretsiz yaşam koçluğu desteği veriyorum instagram sayfam yaşamın ahengi üzerinden 

Bir süre önce bir arkadaşım sayfasında, Küba sokaklarında bilboardlarda, "Dünya da sokaklarda iki yüz milyon çocuk var hiç biri Kübalı değil" yazısını paylaşım yapmıştı. Ne üzücü değil mi? bunu Türkiye olarak biz söyleyebilmeliydik. Sokak çocuğu diye bir söylem var ya, hayat boyu karşı çıkacağım bu söz dizilimine, hiç bir sokak diğer sokağı hamile bırakmaz dolayısıyla sokaklar çocuk doğuramaz. Ve Türkiye Cumhuriyetinde Sokak çocuğu diye bir kavram kabul edilemez bir söylem benim nazarımda. 

Eğer siz sormasaydınız ben soracaktım, dediğiniz bir sorunuz var mı? Son sözü size bırakıyorum… Teşekkürler. 

Ben teşekkür ederim bu güzel röportaj için... 

Evet, kadın, çocuk ve hayvan istismarına değinmek isterdim. 

Bu tarz olayların kökünü kurutmak için, çok okumalı, yazmalı, kendimizi gelişmeliyiz. En çok da kadın olarak bizler, kendi kendimizi eğitmeliyiz. Kendimiz, önce kendi kalbimizin ellerinden sımsıkı tutabilmeliyiz. Bir adamdan, önce kendimizi deli gibi sevebilmeliyiz. 

Ki dünyaya getirdiğimiz çocuklarımıza ve elimizin, dilimizin, satırlarımızın ulaştığı her çocuğa da bunu öğretebilmeliyiz.

 Kendi oluşturduğum hayat mottolarımdan; "Hayatın sihirli anahtarı DENGE, 

Aşkın sihirli anahtarı ise DEĞER'dir." 

Hayatın her alanında eğer denge varsa, acı, yokluk, statü farkı ve yaşam hakkına saygısızlık olamaz. 

Aşkta ise iki kişi arasında değer varsa, insan, değer verdiği insanı, incitemez, ona ihanet edemez. Değil fiili, duygusal ya da  psikolojik şiddet eğiliminde bile olamaz. Bir adam, kirpik uçlarına kadar sevdiği bir kadını, 

Ve bir kadın, tırnak uçlarına kadar saygı duyarak, olduğu gibi kabul ederek sevdiği bir adamı incitip yok sayamaz, acıtamaz. 

Tüm klişelerden ruhunu arındırmış, 

Kalbinde, sevgi, aşk, hu'zur, mutluluk, güven, saygı, sadakat ve şefkat barındırabilen herkese sevgi ve saygılarımı sunuyorum  

Yaşamımda ve henüz çıktığım yazarlık yolculuğumda, bana sevgiyle eşlik eden tüm sevdiklerime, okurlarıma ve sevgili editörüm Burak Mert Oldaç'a Katkılarından dolayı teşekkür ederim. Ve bu güzel röportajı, kitabımdan bir paragraf ile noktalamak istiyorum. 

"Kaçmak ya da kovalamak değildir aşk, Birini ya da bir şey aramak ya da bulmak değildir aşk

Bir varış menzili değil, yolculuk, duraksama, ya da hareket hiç değildir.

İlk gördüğün anda "Evet" 'bu' o! " diye bulduğunu sandığın ruhta, 

O ruhun kendi olduğunu anlamaktır aşk.

Yolculuğun içinde, kendin olmaya, evrildiğin yegane duygudur aşk.

Aramak, bulmak, tamamlamak, tamamlanmak, değil.

İki ruhun eşsiz bir senkronizasyon hali ile salınımıdır aşk.

Karşısındakini bütünlemek ya da ondan bütünlenmeyi beklemek değil, hiç farkında olmadan 'tam' ve 'bütün', 'bir' olma; 'biz' olma halidir aşk."

Bu güzel röportaj ve gönüldaşlığınız için çok teşekkür ederim Aslı Hanım. 

Yolunuz Açık, yürek sesiniz daim, kaleminiz kavi olsun Sevgili Saliha Hanım.

Editör: TE Bilisim