Lahitte Bir Rölyefin Suskunluğu” kitabının yazarı Yağmur Arabacı ile bir araya geldik. Adaşımla kitabından, bestelediği “Bulanık Nehir” adlı şarkısından, hayallerinden, hayatından konuştuk. İki Yağmur uzun uzun sohbet ettik. Yağmur Arabacı’yı tanırken aramızda dilek tutmayı da unutmayın :)

Hoş geldiniz Yağmur Hanım, nasılsınız? Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Hoş buldum.  Ben bir edebiyat öğretmeniyim. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldum. MEB’de on yıllık bir öğretmenlik tecrübem var. Fen Lisesi, Anadolu Lisesi, Denizcilik Lisesi, Endüstri Meslek Lisesi gibi farklı nitelikleri ve öğrenci profilleri olan pek çok lisede görev yaptım. Halen de MEB’e bağlı matbaa ve grafik alanlarında eğitim veren bir proje okulunda yönetici olarak görev yapmaktayım. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiirlerim, öykülerim, röportajlarım yayımlandı. Bazı üniversitelerde söyleşiler gerçekleştirdim. Pandemi sürecinde bir şiirimi besteleyip şarkıya dönüştürdüm: “Bulanık Nehir.” Geçtiğimiz kasım ayında da yeni çıkarmış olduğum ilk şiir kitabım “Lahitte Bir Rölyefin Suskunluğu”nu okuyucu ile buluşturduk. Bir suskunluğun sese dönüşmesinin heyecanını yaşıyorum. Tabii insanın kendini birkaç satıra sığdırarak anlatmaya çalışması mümkün değil. İstanbul Üniversitesi’nde okurken hocam olan ve kitabımın editörlüğünü yapan Doç. Dr. Bahtiyar Aslan’ın kitabımın içinde yer alan bir yazısı var, paylaşmak istiyorum.

“Yağmur Arabacı, şiire inanan ve bu inancını itinayla koruyan çok az şairden biri. Yaraların şiirle sağaltılabileceğine, insanlığı şiirin kurtaracağına inanıyor. Bu inançla da şiire gerçekten emek veriyor. Yağmur’un bir meselesi var. Kendi içinde büyüttüğü bu mesele aslında kendi varlığıyla sınırlı değil. Kendinden başlayıp bütün insanlığa açılan bir mesele. Bu meselenin üstüne şiirle gidiyor. Şiirlerinden anlaşıldığına göre henüz meselesinin sınırlarını belirlemiş değil. Fakat çözümü kadim metinlerde aradığı bir gerçek. Bu yüzden çağın meselelerine klasik metinlerin yordamıyla yaklaşmayı deniyor. Bazen bir Kur’an kıssasına, bazen bir Yunan efsanesine göndermede bulunuyor. İstikameti kesinleşmemiş çağrışımlarla ve bir tür içgüdüyle yazıyor. Bu, şiir için verimli bir iklim olabilir. Ama bir eşikte durma hâline tekabül eden bu tutum sonsuza kadar sürmeyecektir. Yağmur, bu eşiği atlayacak şüphesiz. Çünkü eşikte durmak sancılıdır. Atlayacak ve bir istikamet belirleyecek şiirine. Fakat bu istikametin ne olacağını önceden kestirmek mümkün değil. Ne de şaire bir istikamet salık vermek…”

Bahtiyat Aslan hocama da sizin vesilenizle teşekkürlerimi bir kez de buradan sunarım.

Kitabınız “Lahitte Bir Rölyefin Suskunluğu” nasıl çıktı ortaya?

İtalya’ya bir seyahatim olmuştu. Pompeii’yi gezme fırsatı buldum. Oranın hikâyesini bilirsiniz. Vezüv Yanardağı’nın patlamasıyla taşa dönüşen insanlar… İnsanın taşlaşan bu görünümü beni fazlasıyla etkiledi. Derin bir suskunluğun tarihine karışan bu insanların acaba zamanında neler yaşayıp neler hissettiler, nasıl bir hayatları vardı, diye düşündüm.  Günümüz insanını ve içimi de… Taşı metafor edindim. Hayatı, duyguları ve düşünceleri irdeleyen bir metafor oldu. Sonra Musa Heykel’i ve Michelangelo’nun hikâyesi geldi aklıma. Hepsi birden şiire dönüştü. O şiirde kitabıma ad verdi. En kıymetlisi de kitabımın kapak tasarımı oldu. Hollanda’da yaşayan Grafiker dostum Tolga Remzi Özçelik imzası taşıyan kapak Floransa’da çekilmiş bir fotoğrafın illüstre edilmesi şeklinde oluşturuldu. Taş görünümü verilmeye çalışıldı. Gerek renkleri gerekse lahit çağrışımları ile şiirlerim ile hayallerime uygun bir bütünlük taşıdı. Tolga Remzi Özçelik’e ve bu yolda beni motive eden eşi, çocukluk arkadaşım Dr. Çisem Gürel’e teşekkürlerimi ve sevgilerimi sunarım.

Kaç şiir var kitapta? Genelde okurlarınız en çok hangi şiiri sevdiler?

Kitapta yirmi iki şiirim var.  Sevilen şiir, diye bir şiir seçmem güç. Bu kişilere göre değişkenlik gösteriyor. Kitabın ismi dolayısıyla bazen Lahitte Bir Rölyefin Suskunluğu adlı şiirim öne çıkarken bazen de besteleyip şarkıya dönüştürdüğüm Bulanık Nehir adlı şiirim öne çıkıyor. Sanırım şarkı daha akılda kalıcı olduğu için Bulanık Nehir diyeceklerdir zannediyorum.

Sizin “Yeri bende ayrı” dediğiniz bir şiiriniz var mı?

Besteleyip şarkıya çevirmem dolayısıyla sanırım ben de Bulanık Nehir’i diğer şiirlerimden ayrı tutuyorum. Yine de zaman ve atmosfer algısına göre, bende yarattıkları çağrışım gücü ve hissiyata göre değişkenlik elbet göstereceklerdir.

Hangi şairleri okursunuz?

En sevdiğim şiir, Turgut Uyar’ın “Geyikli Gece” adlı şiiridir. Kendimi bulurum. Geyikli Gece’yi arıyorum. Okumayan varsa onu okumadan ölmesin, derim. 2. Yeni Şiiri’ni ve şairlerini severim. Yalnızca şairler ile sınırlandırmayayım. Readıng Zindanı Baladı’nda geçen, çoğu kişinin Tuncel Kurtiz’in Ramiz Dayı karakteri ile anımsadığı “Oysa herkes öldürür sevdiğini/ Ama herkes öldürdü diye ölmez” dizelerinin sahibi Oscar Wilde, benim en sevdiğim roman kahramanının yazarıdır. DorianGray. HarukiMurakami, Ursula K. Le Guin okurum. Öykücü olarak Sait Faik Abasıyanık, Ferit Edgü…“ Sevmek, içini açmaktır.” diyen Oruç Aruoba’nın yeri başkadır bende. Türk edebiyatı ve dünya edebiyatı içinde genel olarak okuduklarım: FüruğFerruhzad, Sadık Hidayet, Edgar Allan Poe, Shakespeare, SylviaPlath, CesarePavese, Albert Camus, Oğuz Atay, Tezer Özlü, Orhan Veli, Attila İlhan, Nazım Hikmet, Ahmet Erhan, Küçük İskender, Ahmed Arif, Cahit Zarifoğlu… Geniş bir yelpazem var okumak konusunda. Listem uzar gider.

Aynı zamanda bir eğitimcisiniz. Siz mutlu musunuz mesleğinizden yana?

Öğretmenlerimiz itibarlı insanlardır. Öğretmen olmak, insan yetiştirmek demektir. İnsan; duygusal, anlam arayan, akıl yürüten, bir varlık. Bu varlığın oluşumda yer yer aileden daha etkili bir güce sahip olan öğretmenliğin, diğer mesleklerden ayrı tutulup kutsal kılınması bu sebeptir.  Bunun ne kadar zor ve ne kadar emek istediğini anlatmayacağım. Farklı kültür ve hayatlardan gelen, bazen öfkelenen bazen seven, hayalleri hedefleri olan ya da olması için çaba gösterdiğiniz gençlere, çocuklara örnek olmaya çalışıp sadece ders anlatmayıp onlara hayatı anlatmaya çalışmak uzun uzadıya konuşulacak bir konu. Öğretmen arkadaşlarım beni çok iyi anlayacaklardır.  Öğrencilerim beni severler. Aramızda dengeli ve saygılı ilişkiler olmuştur. Mesafemi dengede tutmak için özen gösteririm. Yönetici olmamın da etkisi ile disiplinli yaklaşımlarım onlarda çözüm odaklı bir algı yaratır. Şiir konulu derslerde kendi şiirimden ve kendi şiir kitabımdan onlara bahsetmek benim için de bir gurur. Umarım onlar da gurur duyuyorlardır. Ben kendi adıma mutlu ve gururluyum.

Yeni kitap var mı yakında?

Bu kitabı oluşturmam yedi yılımı aldı. Zaman ne gösterir bilemeyiz ama yazmaya devam ediyorum. Yakın zamanda bir kitap değil ama kitabımın içinden bir şiirimi besteleyip dostlarımla birlikte ikinci bir şarkıya imza atabiliriz.

Bir de Bulanık Nehir adlı bir şarkınız var, sözü ve bestesi size ait. Kime yapıldı bu şarkı? Bestelerin devamı gelecek mi?

Biliyorsunuz pandemi süreci dünyayı sarsan, birçoğumuzu evlerine hapseden, yorucu bir süreçti. Bu zaman dilimi beni üretken kıldı. Bulanık Nehir az önce belirttiğim gibi şiirdi. Onu yazdığımda bir güfte geldi aklıma. Müzik alanında başarılı bir dostum vardı. Hüseyin Sezer İflazoğlu. Panopsis adlı grubu var. Enstrümantal ve çağrışıma dayalı postrock diye tabir ettiği bir müzik yapıyorlar. Onunla paylaştım. Beni destekleyip cesaretlendirdi. Grubun diğer üyesi olan arkadaşımız Sezgin Çelik ile şarkımı aranje ettiler. Müthiş bir ruhla çaldılar. Hazar ve Gönenç Kayaaltı kardeşlerin stüdyosuna girdik. Şarkımı tabii ki ben seslendirdim. Back vokal olarak Hüseyin’in eşi Gürnazİflazoğlu da şarkının son nakaratında sesime eşlik etti. Pop-rock tarzında bir performans ortaya koyduk. Anılarımda ışıldayacak güzel bir deneyim olarak bana döndü. Herhangi bir beklentimiz yoktu. Dostlar arasında pandemi sürecini üretken kılmak, yaşam enerjimizi ve işlevselliğimizi arttırmak adınaydı. Hepsine teşekkür ediyorum. Şiir değişime uğradı tabii bestelenirken, kitaptan orijinal halini okuyanlara bırakıyorum yanıtları. Tek bir şarkı olarak anı olsun, diye var olmuştu. Herkes bir yana ben çok sevdim. Belki yeni bir sürpriz gelebilir.

“Düşerken Venüs’ün parlak yıldızı cennetten

Katilinin gözlerine gözlerini diken kurban

Ne dilerdi de af bulurdu tanrısından

Sen yeryüzümün Kabil’i

Tanrının izlediği göz

Örsün tavda bıraktığı ses

Kulağımda metalik akis

Tanrım, bizi bağışla!

Kasa her zaman kazanıyor

Aşk her koşulda kaybediyor

Yüzümün sudaki yansıması:

“Diren, dağılma!” diyor.

Sen şehrin en uzun gecesi

Doldurur gibi nehri

Kana kana içtim içimi

Damağımda metalik tadı”

Sohbetiniz için çok teşekkür ederim. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ben de bu keyifli sohbetimiz için teşekkür ediyorum.  Buradan sizin vesilenizle şiir ve edebiyat dostlarına kitabımla alakalı olarak şunu söyleyebilirim:  Lahitte Bir Rölyefin Suskunluğu’nda okuyucunun hayal dünyasını kamçılayacak şiirler var. Nar ağaçları, yakuttan kelebekler, panik ataklı mutantlar, ateş dağları, gece yürüyüşleri, Cenevizli kaptan-ı deryalar, küle dönen harfler, bulanık nehirler, karahindiba çiçekleri, kırlangıçlar, ebabiller, büyülü gerçekler… Hikâyesini içinde taşıyan, duygu ve düşünce dünyalarında çağrışım uyandıracak belki de okuyanını bir rüyaya uyandıracak zengin bir düş gücü, orijinal bir birikim onları bekliyor olacaktır.

            

Editör: TE Bilisim