Şu dünyada ikinci bir hayat yaşadığına inanmayanlar ya hiç rüya görmeyenlerdir ya da rüyaların ikinci bir hayata işaret ettiğinden bihaber olanlard

Şu dünyada ikinci bir hayat yaşadığına inanmayanlar ya hiç rüya görmeyenlerdir ya da rüyaların ikinci bir hayata işaret ettiğinden bihaber olanlardır.
Rüyalar… Emel Sayın’ın o rüya dolu sesi sizin de kulaklarınızda çınladı mı acaba? Ah, rüyalar gerçek olsa… Menşei Arapça olan rüya, müthiş ve başka bir varoluş âlemine açılan en karanlık kapılardandır.
Nedir rüyalar yahut kimdir, bir kimlik midir yoksa? Rüya üstüne bir yazı yazmanın en zor tarafı uyanıkken yazıyor olmaktır elbette. Bu metnin rüyaya yaklaşması için evvela bir rüyada yazılması icap ederdi; ama belki de öyledir. Şayet hayat, uzun ve çoğu zaman acıklı bir rüya varsayılırsa o zaman rüya halinden söz edilebilir. Fakat bu cümleleri yazdığıma göre bir rüyada olsam bile o rüyanın içinde bir başka rüya görüp yazıyor olmalıyım ki işin ucu yine ayık olmaya varıyor sanırım.
Rüya nedir? Bir kere rüyalar bir tuzaksa böylesine muazzam bir tuzakta ilahi bir parmak olduğuna inanmamak saflıktan da öte gaflet olur. Gerçi bu hususta içinizde tanımayanlar vardır lakin meşhur rüya yorumcusu M. Sırrı Sevada’nın da kati surette emin olduğu bir husus vardır ki, öteye ait olan rüyalar bir ikinci hayattır. Şifreler, semboller, kırk kilitli kapı ardında, üstelik meali ruhani muhafızlar tarafından korunan bir ulaşılmaz şatoda bir karanlık giz, yaşanmamış zaman, puslu düşünce, kırmızı bir ölüm, sonsuzluğa giden tren, kökleri yukarıda bir ağaç, yine ters yanan bir mum, Eriyen Saatler’dir, dipsiz bir kuyudur rüyalar…
Sonra rüyaların ikinci bir hayat olmasının en büyük kanıtlarından biri de “şimdi”nin dışına taşabilmesindedir. Yani rüyadaki zaman, daima geleceğe yöneliktir ve rüyanın geçmişle işi yoktur ve yine geçmişe dair bir rüyanın şifreleri tamamen gelecekle alakalıdır. Zaten geçmiş, anıların işi değil midir? O halde denebilir ki rüyalar, henüz yaşamadığımız bir geleceğin hayret ki, anılarıdır. Ya Rabbi, bu nasıl bir oyundur? Akıl oyunlarının en karmaşık, en çıldırtıcı ve şüphesiz en eğlencelisi -korkulu da olsa fark etmez- işte rüyaların dahil olduğu oyunlardır. Öyle ise uykuyla geçilen bu ikinci âlemde her canlı-ağaç, köpek, kuş vs.- bile müthiş birer oyuncudur. O zaman şu çılgın tezi de sürelim öne: Sinema sanatı yakın tarihte icat edildi fakat bizler, ne vakit başımızı yastığa koysak girift sahnelerle dolu, kışkırtıcı, ölümcül rüyalarla o filmlerden çekmiyoruz mu zaten? Hem de ne filmler? Serin bir gecede kapkara bir göl üstünde suyun içinde ama gene de ıslanmadan yüzdüğümüz âlemlerde kimimiz ne ödüllük filmler çekiyordur kim bilir?
Gene düşünmek lazım ki, şu zaman, şu yıldız ışıklarıyla mademki âlemler âlem içinde, o vakit düşler, kaç perdeden geçip geliyor kendi âlemimize? Bilmek ne mümkün, ancak hissedebiliriz.
Velhasıl rüyalı okur, Şanssızlıklar Komedyası’nın bilmem kaçıncı perdesinin seyirci ve oyuncuları -ama çoğu figüran- olarak XXI.yy’da yaşasak bile her iki âlemde de hüküm süren bir rüya zamanından bahsedebiliriz. Kesiften çok latif olan, dur durak bilmeden su misali akan şu zaman, şu her hücremize bulaşmış illet, fark ettiniz mi bilmem, ne kadar da benziyor bir rüyaya ve zaman ile rüya arasında mutlak muğlak bir bağ var, var olmasına lakin tabiri pek kabil değil. İşte yaşadığımız şu dünyayı saf bir madde yığını kabul etmek ne kadar acizlik ise rüyaları hiçbir hükmü olmayan basit birer akıl oyunu saymak da bir o kadar acizliktir. Rüyalar, kesinlikle öngöremediğimiz bir sonranın iz düşümleridir; sanki tarihten çok önce icat edilip bir yerlerde kaybolmuş, sırrı asla çözülemeyecek bir tablet, bir levhi mahfuzdur ve bu yönüyle de mitlere, masallara ve yaradılışın en karanlık zamanlarına aittir haliyle. Bir acayip oluş halinin gizi mi gizi olan rüyalar, büyük çoğunluğumuz tarafından tevil edilemeyecek birer şifreler yığınıdır ki, işte asıl gerçek de budur.
Peki, neden böyledir? Usta birer oyuncu oldukları için tabii. Yahut şöyle izah edeyim: Her rüya sembollerle örülüdür. Mana âleminde görülen bir ayna, su, anahtar, kapı, düğme, saat, vs. bu âlemdekilerin aynısı değildir, olamaz da. Yani düşte görülen ayna, bir simge olup bir başka şeye işaret eder; ama neye? Ondandır ki, zindandaki Hz. Yusuf, İmam Caferi Sadık, İbni Sirin, İbni Kesir ve Nablusi gibi meşhur rüya yorumcuları bu olağanüstü sırra vakıf olup o kırk kilitli kapı ardına saklanmış simgelerin ardındaki hakikati açık seçik görmüş ve rüyaları eksiksiz tevil edebilmişlerdir.
Tabiri ne mümkün rüyalar sevgili okurlarım…