Döviz kurlarında yaşanan artış, başka bir deyişle Türk Lirası’ndaki değer kaybı ile geçen bir haftanın ardından sabit kur rejimine geçilmeli mi

Döviz kurlarında yaşanan artış, başka bir deyişle Türk Lirası’ndaki değer kaybı ile geçen bir haftanın ardından sabit kur rejimine geçilmeli mi sorusu akıllara geliyor. Ortadoğu’da soğuk savaşın sıcak savaşa dönüşme ihtimalleri dile getirilmeye başlandıkça özellikle bu bölgedeki ülke para birimleri değer yitiriyor. 9-13 Nisan haftasında İran, Türkiye ve Rusya para birimleri USD karşısında hızla eridi. Üstelik USD’nin Dünya genelinde güçlenmediği bir dönemde… Hatta İran’da bu değer kaybı öylesine yüksekti ki, sabit kur rejimine geçme kararı aldılar ve dolar’ı sabitlediler. Sabit kur rejimi nedir, ülkemizde uygulanırsa ne tür sonuçlar doğurur? Analiz etmeye çalışalım.
İlk başta kulağa hoş gelen bir söylem; sabit kur rejimi… Döviz kuru artmıyor. Merkez Bankası güncelleyene kadar aynı kalıyor. Kim kaçtan döviz alacağını, bozacağını biliyor. Ama güncelleme anında bir gecede devalüasyon olma ihtimali yüksek. Kontrol altında tutulamadığında enflasyonu çok hızlı arttırabilir. Çünkü yerel paranın değeri bir yandan global eksende yaşamaya devam ediyor. Bizim gibi sıcak paranın yoğun sirkülasyon yaptığı ülkelerde sabit kur rejimi dövizin hızlı kaçışına sebep olabilir. Aradaki dengeyi, boşalan tuğlaları Merkez Bankaları kendi rezervleri ile kapatmak zorunda kalabilirler. Dolayısıyla sabit kur rejimini düşünmek için öncelikle Merkez Bankası’nın elinde güçlü döviz rezervleri olması gerektiği unutulmamalıdır. Ülkemizde dalgalı kur sistemi uygulanıyor. Döviz kuru serbest piyasada arz-talep dengesi ile belirleniyor. Aslında müdahaleci dalgalı kur diyebiliriz. Çünkü gerek gördüğünde Merkez Bankası piyasaya döviz satarak ya da piyasadan döviz alarak o serbestliği bir şekilde yönetiyor. Sabit kur rejiminin bir sakıncası da döviz azalırsa karaborsa diye tabir edebileceğimiz yollara meyiller artabilir.
1980 öncesi ülkemizde sabit kur rejimi uygulanıyordu. Sonrasında dalgalı kura geçildi. 2000 yılında kısa bir dönem sabit kur rejimi denense de, faydasından çok zararı ile karşılaştık. Bir gecede yaşanan devalüasyonlar, bir anda artan faizler önü alınamaz sonuçlar doğurmuştu. Piyasanın sisteme olan güveni de zedelenmişti. Her ne kadar kulağa hoş gelse de sabit kur rejimi ülkemiz açısından yukarıda belirttiğimiz sakıncaları bünyesinde taşıyor. Müdahaleci dalgalı kur sistemi ile yola devam etmenin daha uygun olduğu kanaatindeyim. Tabi bu noktada yapısal reformların daima ön planda tutulması gerektiğini unutmayalım. Sıcak para değil, kalıcı yabancı yatırım ön planda olursa bir anda giden paralar, zayıflayan borsa, eriyen para birimi vb. unsurlar daha sınırlı olur. 118000 seviyelerinden 107000 seviyesine inen borsada yabancı çıkışı olduğu aşikârdır. Geçen hafta borsadan çıkan, dövize dönen ve ülkeyi terk eden bir sıcak para seyahati gördük. Ama kalıcı yabancı yatırım daha fazla olsa, bir gecede gidecekleri bir hamle yapamazlardı.
Sabit kur rejimine geçiş henüz piyasada çok fazla tartışılmıyor. Eğer kurdaki artış devam ederse bu konu gündeme gelebilir. Bu noktada dahi, karar vericilerin tercihlerini bu yönde yapmayacağını umuyorum. Çünkü bu anlık ya da dönemsellik arz eden bir uygulama gibi görünse de külfeti çok ağır olabilir. Geçmiş tecrübeler bunu teyit eder niteliktedir. Dikkat ettiyseniz döviz kurunun tepe noktaya geldiği anda Merkez Bankası ve hükümet kanadından ‘gerektiğinde tedbirleri alırız’ açıklaması geldi ve TL bir nebze de olsa değer kazandı. İşte burada algı yönetimi devreye giriyor. Algı yönetiminin dışında beklenti yönetimine de ihtiyaç duyuluyor. Gerekli tedbirleri alırız ifadesinin anlamı, gerekirse faiz de arttırırız alt mesajıdır. Sonuç olarak, münferit olaylarla artan döviz kuru geçici hasarlar oluşturabilir. Önemli olan trendi yönetmek ve trenddeki hasarları önleyici tedbirler almaktır. Bir sonraki adımda ne yapabileceğimizin sinyalini piyasaya verebilirsek, daha az dalgalanma yaşarız kanaatindeyim.