Sefirin Kızı “Sedat” karakteriyle ekranlara muhteşem bir dönüş yaptın. Bir de Sedat’ı senin ağzından dinleyelim. Ekranda gördüğümüz kadar kötü mü?

Öncelikle güzel sözleriniz için teşekkür ederim:) Sedat; izlendiği zaman elbette ki ekranın öbür tarafına "kötü" olarak geçen bir karakter. Narsist, sosyopat, başına gelen olayların sorumluluğunu kesinlikle üstlenmeyen, suçu hep başkasında arayan, empati yoksunu bir kişilik. Ama açıkçası ben oynadığım bir karakteri "kötü" olarak düşünmeyi doğru bulmuyorum. Hareketlerine, aksiyonlarına, hamlelerine mutlaka bir haklılık payı çıkarmam gerektiğini düşünürüm. Her zaman motivasyonunu anlamaya ve onunla aynı istikamette düşünmeye zorlarım kendimi. Çünkü bence bir oyuncu karakterini; kendisi için ne kadar zor olursa olsun benimseyip, sahiplenmeli ki ekrana yaşayan, var olan, nefes alıp veren, doğal bir karakter olarak yansıtabilsin. Yoksa "iyi" ya da "kötü" karakteri nasıl kodlarsanız kodlayın basmakalıp olmaktan öteye geçemiyor. Sonuç olarak Sedat'ı nasıl görürsek görelim; inişleriyle - çıkışlarıyla, zaman zaman alaycı tavrıyla, bolca sinir patlamalarıyla ete kemiğe büründürmesi oldukça zevkli bir karakter.

Sefirin Kızı’nın bu sezon final yapacağı kesinleşti. Bu ani final kararının sebebi nedir?

Bu tabi beni çok aşan bir konu… Televizyonda bir dizinin gidişatını ve ömürünü belirleyen pek çok etken var; başta reytingler, kanalın insiyatifi, yapımcının kararları, senaryonun gidişatı ve artık sosyal medya tepkileri. Dolayısıyla alınan karara oyuncunun uymaktan ve herkes için hayırlısı olsun demekten başka şansı olmuyor.

Sefirin Kızı için İstanbul’dan Bodrum’a geldin. Bu ani hava değişimi seni nasıl etkiledi?

Kısa ve net; çok iyi geldi. Pandeminin etkisi İstanbul'da Bodrum'a göre çok daha etkili ve sert hissediliyor. 1 senedir eve kapanmak, sevdiklerinizle görüşememek, görüşseniz dahi yaşadığınız o tedirginlik oldukça yıpratmıştı beni. Bodrum'da hem çalışmak, hem temiz hava, hem de bir nebze olsun daha rahat dolaşıp gezme imkanı şu dönemde oldukça iyi geldi.

İlk defa Tuba Büyüküstün ve Engin Akyürek’le karşılıklı oynuyorsun. Set araları, sahne hazırlıkları nasıl gidiyor?

Bir işe sonradan dahil olmak bir oyuncu için her zaman zordur. Çünkü herkesin alışık olduğu, karakterlerini oturttuğu, birbirini tanıdığı bir ortama "yeni çocuk" olarak dahil olursunuz. Hem kendiniz olarak yeni insanlarla tanışırken, hem de yepyeni bir karakter yaratıp o dünyaya adapte etmeye çalışırsınız. Bu süreçte de bence en önemlisi "ev sahibinin" yani başta bir dizinin "takım kaptanları" diyebileceğimiz başroller, sonra bütün oyuncu ekibi, yönetmen ve çekim ekibinin sizi nasıl karşıladığı ve yaratım sürecinde size gösterdikleri sabırdır. Ben burada bu konuda çok rahat ettim. Başta; Engin ve Tuba olmak üzere bütün oyuncu arkadaşlarım, yönetmenlerimiz ve çekim ekibi beni hem çok sıcak karşıladılar, hem de ilk bölümlerdeki "karakteri oturtma" sürecinde oldukça sabırlı ve yardımcı oldular. Buradan hepsine bir kez daha çok teşekkür ediyorum...

Bugüne kadar birçok dizide, farklı farklı karakterler içinde oynadın. Sence bir oyuncunun oynamak isteyeceği rol nedir?

Kendi adıma konuşursam; oynamak isteyeceğim rol yerine, oynadığım rolün nasıl olmasını istediğimi tarif edebilirim. İster iyi, ister kötü, ister tarihi, isterse günümüzden bir karakter olsun; oynadığım karakterin her zaman inişleri çıkışları olmasını isterim. Hedefleri olsun ve bu yolda zaman zaman kazanıp, kaybetsin isterim ki ben de birçok duyguyu onunla yaşayabileyim. Duygu yoğunluğunu olan karakterleri oynamayı isterim. Eğer karaktere bir yolcu gözüyle bakarsak; A noktasından B noktasına ulaşmak için çıktığı yolcuğunda değişim ve dönüşümler gösteren bir karakteri oynamak isterim. Beni fiziksel ve mental anlamda zorlayacak karakterleri oynamak isterim. Ve sanıyorum Sedat da bu tarife yakın bir karakter; o yüzden de onu oynamayı seviyorum. Ve sanıyorum ki hiçbir oyuncu tek düze, başladığı gibi devam eden, amacı ve hedefleri olmayan, değişim göstermeyen bir karakteri oynamak istemez.

Sen o oynamak istediğin rolü oynadın mı?

Tabi ki de hayır, çünkü oyunculuk ucu bucağı olmayan bir okyanus ve ne oynanacak karakter biter, ne de o karakterlere sizin katabileceğiniz yorumlar. Yani bu okyanusta ne kadar açılırsanız açılın; her zaman görebileceğiniz yeni bir balık çeşidi de vardır, kapılıp gideceğiniz yeni bir akıntı da.

İlk oynadığın rolü hatırlıyor musun? Hala cebinde taşıdığın bir anekdot var mı?

Okuldan mezun olduktan sonra ilk olarak "Kaybedenler Kulübü" filminde "Brit" karakterini oynamıştım. Sanıyorum filmle ilgili en ilginç anektodum; setteki ilk günümde ne yaptığımı hiç hatırlamıyor oluşum. İlk set günümde; Nejat İşler, Yiğit Özşener gibi oyuncuları iş başında çalışırken görmek ve bir sinema filminin içinde olmanın heyecanı iç içe geçince çok gerilip, heyecanlanmıştım. Gerçekten o gün ne yaptığımı ne ettiğimi hiç hatırlamıyorum. Günün sonunda yönetmenimiz Tolga Örnek'e "nasıl oldu hocam?" diye sorduğumda cevap olarak "çok güzel oldu" sözlerini duyduktan sonra ancak rahatlayabilmiştim:) hala da ilk gün ne çektiğimizi hatırlayamıyorum

Hayatta vazgeçmeyeceğin şeyler nelerdir?

Pandemi sürecinin; hayattaki önem ve vazgeçemeyeceğimizi sandığımız şeyler sıralamasına büyük bir etkisi olduğunu düşüyorum; mesela "ben seyahat etmeden yaşayamam" diyen dostlarımın iddialarının bir virüs ile tamamen boşa düştüğünü gördüm; yaşanabiliyormuş. Hatta yaşamak için seyahat etmememiz gerektiği noktasına geldik. Dolayısıyla ben de bu süreç sonunda gördüm ki istekler ve gereksinimlerimi oldukça basit tutmam gerekiyor. Günün sonunda dünya yıkılsa vazgeçemeyeceğim şeyler listem artık çok kısa; ailem, dostlarım, oyunculuk ve Fenerbahçe

Kendinle baş başa kaldığında genelde neler yaparsın?

Aslında kendimle baş başa kaldığım zamanlarda yaptığım şeyler çok klasiktir; kitap okurum ki bunu maalesef pandemi döneminde azalttım çözüm bulmaya çalışıyorum. bolca dizi ve film izlerim ve özellikle 90'lar olmak üzere müzik dinlemeyi seviyorum.

Başka bir meslek seçmiş olsaydın, bu meslek ne olurdu?

Başka bir meslek seçme konusunu aslında çok uzun zamandır düşünmedim. Hayatım boyunca sayısal anlamda hiç başarılı olamadım. Yani bir mühendislik, bir mimarlık benim için hayal dahi olamazdı, ama cevap vermem gerekirse; her zaman kendi haklarını çok iyi savunan biri olarak görmüşümdür kendimi, kendi hakkımı da başkasının hakkını da elimden geldiğince savunurum... Belki de bu düşünce yapısıyla iyi bir avukat olabilirdim bilmiyorum; sadece öylesine düşündüm şu an:

Oyunculuğu neden çok seviyorsun? Yorucu, hatta çoğu zaman sana dair bütün zamanları çalan bir meslek. Ardına baktığında “Keşke” demekten korkmuyor musun?

Ben oyunculuğu çok isteyerek seçtim. 22 yaşında okuduğum üniversiteyi yani uluslararası ticaret bölümünü bıraktım ve tekrardan üniversite sınavına ve yetenek sınavlarına hazırlanarak Maltepe Üniversitesi Oyunculuk Bölümüne girdim. Dolayısıyla benim için ani verilmiş bir karar veya şans eseri tercih ettiğim bir meslek olmadı oyunculuk. Her işin kendince bir zorluğu var. Elbette ki oyunculuğun da var ama ben bunun her anından zevk alıyorum. Zorluklarından bile zevk aldığınız bir meslek herkese nasip olmaz ve ben bu anlamda kendimi oldukça şanslı görüyorum. Hiç şikayet etmedim ve edeceğimi de düşünmüyorum. Ömrümün sonuna geldiğimde de belki birçok "keşkem" olacak ama oyunculuğun bunlardan biri olacağını hiç sanmıyorum. Umarım yanılmam

Pandeminin de hayatımızı alt üst etmesiyle artık dijital platformlar ve internet dizileri kumandayı ele geçirmiş durumda. Bu yeni platformlar televizyonu yiyebilecek kadar güçlü bir rakip mi?

Evet dijital platformların pandemi süreci boyunca özellikle benim gibi dizi ve film izleme alışkanlığı yüksek olan insanlara arkadaşlık ettiği bir gerçek. Ama (en azından kısa vadede) televizyon alışkanlığının biteceğini düşünmüyorum. Hem bedava oluşu hem de ulaşılabilirliğinin kolay olması sebebiyle televizyonun her zaman önemli bir tercih olacağını düşünenlerdenim. Ama özellikle genç nesilde artık dijitale doğru bir kayma olduğu da bir gerçek. Hem çok daha özgür bir platform oluşu hem dizi sürelerinin kısa oluşundan doğan daha derli toplu bir anlatım şansı yaratması hem dijitale çekilen işlerin başının ve sonunun belli olması sebebiyle iş devam ederken yaşanmayan eksen kaymalarından dolayı bu platformlar özellikle hem sıkı dizi-film izleyicilerini, hem de oyuncuları kendine çekiyor. Dijital alanda hem ülkemize gelen yabancı, hem de yerli platformların da artmasıyla birlikte; rekabetin, dolayısıyla da kalitenin de artacağı da bir gerçek. Bunun da hem seyirciye hem de biz oyunculara iyi yönde etki edeceğini düşünüyorum. Umarım bu yönde seçenekler gün geçtikçe artmaya başlar. Geleceğin dijital platformlarda olduğu yadsınamaz bir gerçek.

Canlandırdığın roller içerisinde sende bağımlılık yapan bir karakter oldu mu?

Oldu diyemem. Sevdiğim ya da sevmediğim karakterler oldu mutlaka ama hiçbirine karşı öyle sıkı sıkı bir bağımlılık yaşamadım. Ben her zaman o anda oynadığım role bağlılık hissetmekten yanayım. Şu anda da tüm konsantrasyonum ve bağlılığım Sedat karakterine. Günler geçecek bu dizi bitecek ve ben bir gün başka bir karakteri canlandırmaya başlayacağım ve bağımlılığım o olacak. Hızlı işleyen, dinamikleri değişken bir sektör içindeyiz. Sanıyorum bunun içinde bir karaktere bağımlılığa yer yok

Oyunculuğa yeni başladığın o yıllardaki Şafak’a bir mektup yazacak olsan ilk satırları ne olurdu?

Sektöre ilk girdiğim yıllarda çok kırılgandım. İşler istediğim gibi gitmediğinde çabuk kırılıp, düşüp, üzülüp, kendimle çokça kavga edebiliyordum. Bunu aşmam biraz zaman aldı. Şimdiki tecrübem ile dönüp baktığımda; bu kadar yoğun çalışılan, bu kadar tempolu ve her şeyin hızlı olduğu bir işte bu kırılganlıkların yeri yok. İşler her zaman istediğiniz gibi gitmiyor ve bu çok doğal. O zaman ki şafak'a mektup yazsam sanıyorum şöyle başlardım...

 Sevgili Şafak; Girdiğin yol tam bir gül bahçesi, güzellikleri olduğu kadar dikenleri de var unutma. Yüzün de çok gülecek, yüreğin de çok burkulacak... Sakın vazgeçme, sakın pes etme...