SICAKLAR DEĞİL ENFEKSİYONLAR HASTA EDİYOR


Havaların giderek ısınması ile birlikte yaz aylarında görülen enfeksiyonlara bağlı hastalıklarda artış görülüyor. Özellikle sıcak havayı seven enfeksiyonlar, daha hızlı yayılıyor ve aniden ortaya çıkıyor. Hastalar bu aylarda ishal, göz - kulak enfeksiyonları, mantar hastalığı ya da kene nedeniyle doktorların kapısını daha sık çalıyor. Yenilen yiyeceklerin kalitesine, yüzmek için girilen suyun hijyenine yaz aylarında daha çok dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen, Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır İçerenköy Hastanesi ve Levent Tıp Merkezi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Aylin İzat Liceoğlu, yaz aylarında sıkça karşılaşılan enfeksiyonlar ile ilgili şu bilgileri verdi:
Yaz dönemi ishalleri:
İshal günde 3 veya daha fazla sayıda sulu dışkılama halidir. Bulantı ve kusma, ateş eşlik edebilir. Yediklerimiz veya içtiklerimizle mikroorganizmayı (virus veya bakteri) veya gıdada üreyen toksinini alarak hastalık oluşur. Ancak yediğimiz miktar, vücut direncimiz, mide asit oranımız gibi sebeplerle aynı gıdadan yiyen herkes hastalanmayabileceği gibi, hastalık şiddeti de hastalananlarda farklı olabilir. İshal ve kusmaların bizi korkutan tarafı öncelikle sıvı ve mineral kaybıdır. Özellikle 5 yaş altı çocuklar, ileri yaştakiler ve kronik hastalıklara sahip kişilerde ishal nedeni ile oluşan sıvı kaybı tehlikeli olabilir. Ateşin eşlik ettiği, sıvı kaybının fazla olduğu durumlarda doktora başvurmak uygun olacaktır. Korunmada öncelik kişisel hijyene ve gıda hijenine dikkat etmektir.

BOĞAZ AĞRISI SADECE KIŞIN GÖRÜLMEZ


Kış hastalığı olarak görülen solunum yolu enfeksiyonları daha az sıklıkla yazında görülebilir. Özellikle yaz başlangıcında adenoviruslara bağlı ateş-boğaz ağrısı şeklinde enfeksiyonlar, hafif -orta şiddette boğaz ağrısı, burun akması veya kusma ishal ile seyredebilen ancak nadiren daha ciddi klinik tablolara yol açabilen enterovirus’lere bağlı hastalıklar, parainfluenza 3’e bağlı bazen sadece soğuk algınlığı şeklinde zaman zaman da krup, bronşit şeklinde enfeksiyonlar görülebilir. Ayrıca yaz aylarında oluşan sıcaklığa bağlı el-ayak hastalığı olarak bilinen ve bulaşıcı olan viral hastalıklarda da artış görülür. Bu hastalıkta kişinin ağız içinde, el ve ayaklarında yaralar, ağız içinde ise sık sık aftlar görülür.
Yaz aylarında gidilen tatiller, piknikler ve havuz-deniz kullanımı enfeksiyon görülmesini artırır. Havuz ya da deniz kullanımında, girilen suyun hijyen oranının düşük olması, kum veya kire bağlı kulak kanalında enfeksiyon gelişme sıklığı daha fazla olabilir. Yine aynı şekilde temiz olmayan sularda veya yeterince temizlenmeyen havuzlarda yüzmeye bağlı göz enfeksiyonları veya parazitiklere bağlı enfeksiyonlar görülebilir. Bu nedenle hijyeninden emin olunmayan sularda yüzülmemeli. Yüzücü gözlüğü, gerekli durumlarda ise kulak tıpacından faydalanılması gerekir.


TOPUK AĞRISI HER 3 KİŞİDEN BİRİNİN SORUNU...


Vücuda sağlam bir destek vermek amacıyla tasarlanan topuklar, yere basma hareketimiz sırasında diz ve kalçadan gelen yükümüzü karşılıyor. Yürürken veya koşarken aşil tendonu ve ayağımızın altında yer alan plantar fasiit adı verilen iki tendon sayesinde bu yük ön tarafa doğru aktarılıyor. Olması gereken süreç bu. Ancak, tendonlar farklı nedenlerle kısalıp kalınlaşınca yeterince çalışamaz hale geliyor. İşte topuk ağrısı bu noktada gündeme geliyor. Vücudumuzun tüm yükü ayağın tamamına aktarılamayarak topuk bölgesinde kalıyor ve ağrı ortaya çıkıyor. Topuk ağrısının hastayı ciddi şekilde rahatsız eden sosyal bir problem olduğuna işaret eden Acıbadem Taksim Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Selim Muğrabi, düztabanlık, yüksek kavislilik, diyabet, tiroit ya da romatolojik hastalıklar gibi farklı nedenlerin topuk ağrısının nedeni olabileceğini söylüyor. Ancak altta yatan etken ne olursa olsun sorunun tetiklenerek ortaya çıkmasını hızlandıran risk faktörleri, hızlı kilo artışı, ısınmadan spor yapma ve yanlış ayakkabı seçimi olarak sıralanıyor.

 



İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Biota Laboratuvarları Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Türkoğlu uyarıyor:

TARAKTAKİ SAÇLAR SİZİ MUTSUZ EDİYORSA


Her sabah uyandığınızda yastığa dökülen ya da tarakta biriken saçlarınız ile karşılaşmak sizi mutsuz mu ediyor? Bu durumdan yakınan yalnızca siz değilsiniz. Dünyada ortalama dört kadından biri saç dökülmesi sorunu ile karşı karşıya. Saç dökülmesinde asıl sorun, saç tellerinin incelmesi ve zayıflayarak, büyüme hızının yavaşlamasından kaynaklanıyor. Oysa kişiye özel saç ürünleri ile yapılacak bakım ve uygulamalar ile tedavi iyi planlanırsa, geriye dönüş mümkün!

Saç köklerinin güçlenmesi ve büyüme hızını artırabilmek için, doğadan gelen sese kulak vermek gerekiyor. Dünyanın en güçlü antioksidanlarından üzüm çekirdeğinden gelen Prociyanidin saç köklerini uyararak, incelmiş zayıf saç tellerini güçlendiriyor ve saçların dökülmesine engel oluyor. Üzüm çekirdeğinden gelen Prociyanidin; antioksidan özellik göstererek, serbest radikallerin zararlı etkilerini azaltıyor, saçı ve saç derisini koruyor, güçlü ve sağlıklı olmasını sağlıyor.

Saçlar, kadınların fiziksel görünümlerinin önemli bir kısmını oluşturur. Ayrıca saçlı deriyi dış etkenlerden koruma ve vücut ısımızı dengeleme gibi çok önemli görevleri de var. Her gün 50–100 tane saç telinin dökülmesi normal sayılır, bundan daha fazla bir dökülme varsa saç dökülme probleminden bahsetmek gerekir.
Dünya ortalamalarına göre her dört kadından bir tanesi saç dökülmesi sorunu ile karşı karşıya. Bu oran menopoz dönemi ile birlikte her dört kadından ikisine, bazı toplumlarda bunun da üzerine çıkabilmektedir.  Kadınlarda saç dökülmesi sorunlarına karşı duyarlılık iki yaş grubunda daha yoğun görülür. Birincisi 25-40 yaş aralığı yani doğurgan dönemde, ikincisi ise 50-60 yaş aralığı olan menopoz dönemindedir.

 

İNCELEN SAÇLAR DÖKÜLMENİN HABERCİSİ OLABİLİR, SORUN YENİ SAÇ ÜRETEMEMEK!


Kadınlarda görülen genel saç dökülmesi sıklıkla saçların uzunca bir sürede incelmesi ile başlar; bu incelmeye saç dökülmesi eşlik edebilir. Saçların güçsüzleşmesi ve incelmesi, seyrekleşmesi olarak söylenebilir. Kadınlarda görülen saç dökülmesi erkeklerde olduğu gibi sıkça karşılaşılan şiddette değildir.
Kadınlarda görülen saç dökülmesinde, genellikle göze batan değişim anagen yani saç köklerinin aktif uzama süresinin kısalmasıdır. Bir diğer önemli husus ise, dökülme fazı bittikten sonra dermalpapillanın yani doğurgan bölgenin yeni bir saç teli üretmeye başlamasındaki gecikmedir.
Kadın tipi saç dökülmesinin temel sebebi, saç köklerinin çoğunluğunun kalın ve güçlü olduğu büyüme evresinden ziyade, saç tellerinin ince ve zayıf olduğu duraklama evresinde olmasıdır. Saç dökülmesi durumunda, saçların yüzde 80’i duraklama fazındadır ve gelişme fazına geçiş yapamaz.

 


ÇOCUĞUNUZ OKULA BAŞLAMAYA HAZIR MI HAYDİ TEST EDELİM!


lkokula başlama dönemi hem aileler hem de çocuklar için stresli bir dönem. Çocuk Gelişimi Uzmanı Deniz Temur, okula başlama konusunda kafası karışık olan aileler için basit bir test hazırladı. Okula başlamaya hazır olmamasına karşın 1'nci sınıfa başlayan çocukların hem sosyal hem psikolojik hem de akademik anlamda sorunlar yaşama ihtimallerinin yüksek olduğuna dikkat çeken Deniz Temur aşağıdaki soruların tamamına yakınına olumlu yanıt veremeyen ebeveynlerin çocuklarını 1. sınıfa kayıt ettirmemelerini önerdi ve şunları söyledi:
"Okula erken başlayan çocuklarla sınıf arkadaşları ile aralarındaki farklar eğitim hayatları boyunca kapanmaz. Hazır olmamasına karşın okula başlayan çocuklarda ayrılık kaygısı, okul fobisi, arkadaş edinme ve iletişim kurmada güçlükler, kurallara uymama, dikkat eksikliği gibi problemlerin başgösterme sıklıkları da çok yüksektir."
İşte çocuğunuz okula başlamaya hazır mı değil mi sorusuna yanıt bulmanızı sağlayacak testimiz:
- Fiziki gelişimi okula başlamak için yeterli mi?
- Tuvalet ihtiyacını yalnız başına giderebilir temizliğini yapabilir mi?
- Yardım almadan yemek yiyebilir, yemek araç gereçlerini gerektiği gibi kullanabilir mi?
- Kendi başına giyinip, soyunabilir mi?
- Özel eşyalarını ayırt edip, sahip çıkabilir mi?
- Kuralları anlayıp, kurallara uygun hareket edebilir mi? Kuralların nedenlerini anlayıp anlatabilir mi?
- Öfke ve dürtü kontrolünü sağlayabilir mi? Örneğin açlık hissine, tuvalet ihtiyacına karşı bekleyebilir mi?
- Sayıları tanıyabilir, kopya edebilir ve nesneleri sayıp eşleştirebilir mi?
- Sınırlı boyama gibi, şekilleri tanıma ve çizme gibi becerileri var mı?
- Düz ve eğik çizgiler çizebilir, uzun süre kalem kullanabilir mi?
- Renkleri tanıyabilir mi?
- Merdiven inip çıkabilir mi?
- Komutları anlayıp, uygulayabilir ve verilen komutlar arasında neden-sonuç ilişkisi kurabilir mi?
- Zıt ve benzer kavramları ayırt edebilir mi?
- Kendisini ve ailesini tanıtabilir mi?
- Ağırlık, genişlik gibi kavramları anlayıp, yer yön bildiren komutlar verebilir, verilen komutlara uyabilir mi?
- Dikkat süresi ders dinlemeye yetecek kadar gelişmiş midir?

 


ERKEK CİLDİ DE BAKIM İSTER…


Erkeklerin cildi doğal olarak kadınlara kıyasla daha kalındır. Dolayısıyla kozmetik ürünlere karşı gelişen allerji ve tahrişlere daha dirençlidirler. Makyaj yapmadıkları için cilt bakımları basit ve kolay olacaktır. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, dermatoloji kliniğinden, Prof. Dr. Sibel Alper erkek cilt bakımının adımlarını belirtiyor;

Ah şu sakal traşı!
Traş durumu çok farklı boyutlara taşır. Özellikle kalın ve gür sakala sahip erkeklerde her gün traş olmak tahrişe, kızarıklıklara, sivilcelenmeye, ciltte yanma hissine yol açar. İyi bir deri bakımı ile güzel cilt hayal olmaktan çıkarılabilir. Erkeklerin çoğu sıvı temizleyiciler yerine sabun tercih etmektedirler.
Eğer cildiniz normal ise ve doğru ürün seçimi yapıyorsanız sorun yoktur ancak sabunlar deriyi kurutacağından, yıkama sonrası kasıntı ve gerginlik hissediyorsanız, değişiklik yapma zamanı gelmiştir.

Sabun kullanalım mı?
Mutlaka sabun kullanmak istiyorsak, gliserin, E vitamini, zeytinyağı ve jojoba yağı içerenler kullanılmalıdır. Cilt kuru ve hassas ise sıvı temizleyicilere geçmelidir.

Akneli bir cildiniz mi var?
Deri yağlı ise özellikle erkekler şiddetli ve yıllarca sürebilen akne problemi yaşayabilirler. Traş durumu daha da güçleştirebilir. Akneye yatkın ciltlerde sıvı temizleyiciler mutlaka tercih edilmelidir. Bu ürünler hem yüzeydeki ölü hücreleri ortadan kaldırırlar hem mikrop öldürücü özellikler taşırlar.
Temizleme ardından ikinci basamak nemlendirmedir. Kuru cilt için kremler, normal cilt için losyonlar, yağlı cilt için ise jel veya tonik kullanılmalıdır. Eğer akne mevcut ise yine glikolik ve salisilik asit içerenler ön planda tutulur.

Traş sonrası bakım adımları
Traş sonrası cilt tahriş oluyorsa aloe içeren traş kremleri denenmelidir. Traş makineleri daha az tahrişe yol açmaktadır ancak jilet tercih ediyorsak çift bıçaklıları tercih etmeli, çok bıçaklılardan kaçınmalıyız. Traş kremi yüzde birkaç dakika bekletildikten sonra traş olunmalıdır.
Traş sonrası balsamlar tercih edilmeli, yoğun alkollü ve mentollü ürünler kullanılmamalıdır, bu tarz ürünler yanma, tahriş, kızarıklık ve deri kuruluğuna yol açacaktır. Sakallar batıyorsa traş sonrası glikolik veya salisilik asit içeren nemlendiriciler kullanılmalıdır. Bu önlemler yeterli olmazsa, yanak bölgelerine, boyuna lazer epilasyon yapmak en iyi çözümdür.

Sağlıklı bir cilt, genel sağlığın ve özgüvenin önemli bir göstergesidir…
Günümüzde birçok ürün deriyi gençleştirdiğini iddia etmekte ama çoğunluğu bu beklentiyi karşılamamaktadır. Çevresel kirlilik ve güneş ışınlarının yaşlandırıcı etkisi antioksidanlar ile bir ölçüde giderilebilir. Gıdalarla da antioksidanları almak önemlidir. Takviye olarak omega 3, E vitamini, C vitamini, çinko, selenyum gibi antioksidanlar alınabilir. Dışardan uygulanan kremlerde ise retinoik asit içerenler tercih edilmelidir.

Yaz aylarında güneşten koruma faktörü içeren bir nemlendirici ürünü uygulayabilir ve tek uygulama ile hem nemlendirme hem güneşten korunma sağlayabiliriz. Nemlendricinin SPF 30 olması günlük kullanım için yeterlidir.
Görüldüğü gibi erkekler her ne kadar cilt bakımı konusunda isteksiz olsalar da, basit uygulamalar ile hem iyi bir cilt bakımı sağlayabilir, yaşlanma etkilerini azaltabilir hem de traş konusunda sorun yaşamayabilirler.

DÜNYADA 325 MİLYON HEPATİT HASTASI VAR




Koç Üniversitesi Hastanesi Gastroenteroloji ve Hepatoloji bölümü doktorlarından Doç. Dr. Müjdat Zeybel, 28 Temmuz Dünya Hepatit günü kapsamında hastalığa dair genel bilgileri, hastalığın türleri, hastalıktan korunma ve tedavi yöntemlerini anlattı. Her yıl 1 milyondan fazla kişinin hepatit nedeniyle hayatını kaybettiğini belirten Zeybel; “Ülkemizde 3,5 milyon kişinin hepatit B ve 700 bin kişinin ise hepatit C ile enfekte olduğu öngörülmektedir” dedi.

Toplumda farkındalık yaratmak, hepatit hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde başarının artırılmasının hedeflendiği Dünya Hepatit Günü kapsamında Koç Üniversitesi Hastanesi Gastroenteroloji ve Hepatoloji bölümü doktorlarından Doç. Dr. Müjdat Zeybel, Hepatite dair bilinmeyenleri aktardı. Doç. Dr. Müjdat Zeybel, hepatit hastalığına dair alınabilecek önlemlere, hastalığın nedenlerine ve ortaya koyduğu sonuçlarına değindi.

Hepatitin 5 farklı virüse bağlı olarak değişkenlik gösterdiğini belirten Doç. Dr. Müjdat Zeybel, “Hepatit A, B, C, D, E olmak üzere sık görülen bir sağlık sorunudur. Dünyada viral hepatitler 300 milyondan fazla bireyi etkilemekte olup, her yıl 1,3 milyon kişi hayatını bu nedenle yitirmektedir. Viral hepatitler ölüme neden olan en sık 7. sağlık sorunudur. Ülkemizde toplumun yaklaşık yüzde 4’ü hepatit B virüsü taşımaktadır. Toplumun %1’i ise hepatit C ile infektedir” dedi.

Hepatit B ve C’nin kronik yani uzun süreli enfeksiyon oluşturabileceğini aktaran Doç. Dr. Müjdat Zeybel, A ve E virüslerinin akut enfeksiyon oluşturmakla birlikte hepatit E’nin nadiren kronik enfeksiyon oluşturabildiğinin altını çiziyor. Zeybel sözlerine şöyle devam etti: “Hepatit A daha önceden enfeksiyon geçirmeyen ve aşılanmayan bireylerin virüs içeren besin ve suyu tüketmesi ile bulaşır. Hepatit E özellikle su ile bulaşır. Hepatit B, enfekte kan veya vücut sıvılarına temas ile bulaşır. Hepatit B taşıyan annelerden çocuklarına doğum sırasında geçebilir veya cinsel yolla da bulaşabilir. Cerrahi işlemler, dövme ve piercing sırasında sterilize edilmemiş alet kullanımı ile hepatit B bulaşabilir. Hepatit B akut veya kronik enfeksiyon oluşturabilir. Hepatit D, hepatit B ile infekte bireylerin D virüsü içeren kan ile temasıyla bulaşır. Hepatit C ise kan nakli, iğnelerin ortak kullanılması ve diyaliz gibi yollarla geçer. Anneden çocuğa geçiş hepatit B’ye göre daha az olmakla birlikte mümkündür. Hepatit C de akut ve kronik enfeksiyona neden olabilmektedir.”