Dededen babaya, babadan toruna geçen bir miras; müzik… Hiç düşündüğün oluyor mu “Kaderinin, seçeceğin mesleğin, bugününün daha sen doğmadan yazılmış” olduğu?

Ben şanslı bir insanım. Şansımın kıymetini biliyorum. Doğduğum coğrafyada bu işi yapabiliyor olmak çok kıymetli.

Tercih şanslarının elinden alındığını düşünüyor musun?

Ben niye müzisyenim diye sorduğum bir gün bile yok. Bilmediğim bir şeyi tercih edemeyeceğim için şuan bulunduğum yerden çok mutluyum. Bazen futbolcu mu olsaydım ya da tahta oymacılığı yapan biri mi? diye çok düşündüm. Bunun kararını vermek bana kalmış bir şeydi. Müziğin içinde olmak benim sadece kaderim değil, aynı zamanda tercihim. 

Müzikle ilk tanışman nasıl oldu?

Ben doğduktan sonra dedem beni uyutmak için Cura çalarmış, radyo dinletirmiş. Babam bu kadar müziğin içinde olunca, bir de bendeki müzik kulağını keşfedince bana “konservatuvar okumayı düşünüyor musun?” diye sordu. Bizim alt komşumuz vardı. Onun piyanosunun tuşlarına dokunup dururdum. Babam da görünce hemen beni piyanoya yönlendirdi. 

Yol aldıktan sonra her şeyi bırakıp başka bir şey yapmayı düşündün mü?

Evet, hayat hepimizi o noktaya getiriyor. Sonra kendi şansımın farkına vardım. Maalesef bu coğrafyada herkes sevdiği işi yapamıyor. Ben Türkiye’yi “Kaybedilmiş  Dehalar Cenneti” olarak görüyorum. 

Star dünyasının içindesin, birçok önemli dizi ve filmin müziğini yaptın. Bu sana kendimi nasıl hissettiriyor? 

Yeteneğine ve emeğine inandığım insanlarla bir arada olmak mutluluk veriyor. inandığım projelerde var olmak da bir o kadar keyifli… 

10 yıl önceki Saki’nin girdiği yolla, şu anki Saki’nin girdiği yol arasında nasıl farklar var?

Daha fazla disipline oldum. İşimin çok büyük sorumluluğu var. Zamanında ben de barlarda çaldım, gece kulüplerinde çaldım, bayi toplantılarına gittim. Çok zor yerlerden geçtim. Oyuncular için de bu geçerli... Pandomim yapıyorlar, doğum günü partilerine gidiyor, ama şimdi starlar. Eğer o yollardan geçmeseydim daha şımarık biri olabilirdim. Ben "olmak" istemiyorum, olamazsınız çünkü. Olduğunuzu sandığınız an her şey biter. Artık anlatacak bir şeyim kalmaz. 

Bir dizinin veya filmin dört sahibi vardır derler; yapımcı, yönetmen, senarist ve müzisyeni… Sence bu tanım doğru mu?

Bir filmi bitirene kadar dediğin doğru, ama filmi teslim ettikten sonra tamamen seyirciye aittir. 

Dizi ve filmlere müzik yapmanın seni en çok mutlu eden yönü ne oldu?

Film müzikleri yapmak benim için çok kıymetli. Dizi müzikleri yapmaya da 13 yaşında babamın asistanı olarak başlamıştım. İkisinin de kendine göre özel ve keyifli yönleri var. İnsanın sevdiği işi başarıyla yapıyor olması mükemmel bir şey. 

Sence dizide müziğin ağırlığı ne kadar olmalı?

Bence bir dizi 140 dakika olmamalı. Bu bir tek bizim ülkemizde böyle. Yurtdışında dizilerimizin bir bölümü, üç bölüm olarak yayınlanıyor. Aslında dizi veya film ne isterse ona hizmet ederiz. Bu tamamen filmin konusuna ve tarzına göre değişkenlik gösterir. Diziler 140 dakika olduğu için biz uzun uzun müzik kullanıyoruz. Hikayenin devam etmesi için müzik koyarak 6 dakikalık süreyi eritiyoruz. 

Film mi seni seçiyor yoksa sen kendi müziğini mi seçiyorsun?

İki türlüsü de gerçekleşebiliyor. Kimi zaman filmi yolda tanıyorum. Kimi zaman en başından tanıdık geliyor. Bu biraz flörtleşmek gibi. 

Şöyle bir kariyerine dönüp baktığın zaman Saki Çimen olarak adını yüksek sesle söylettiğin dönüm noktan neresi olmuş? 

İlk profesyonel işim "Hanımın Çiftliği". Bu dizi ile tanımaya başladım. Bugün dönüp bakınca, müziklerini yaptığım işlerin pek çoğu döneminin ses getiren projeleri olmuş. Dolayısıyla spesifik olarak şu işle, bu işle tanındım gibi bi şey söyleyemem. 

Sürekli müziğin içerisindesin, birçok ses ve birçok enstrümanın birleşimiyle yaşıyorsun. Tüm bu seslerin içinde kendi içindeki melodiyi duyabiliyor musun?

Eğer bahsettiğin sesler olmasaydı, benim melodimin de pek anlamı kalmazdı. Çevremizdeki sesler, olaylar olmasa içimdeki melodiyi müziğe çeviremezdim. 

En son Bergen filminin müziklerini yaptın. Hem gerçek bir hikaye hem de acılarla geçmiş ve hiç hak etmediği bir sonla can vermiş kadın sanatçımız… Bergen’in filmine müzik hazırlarken nasıl bir ruh hali içerisindeydin?

Empati kurmadan film müziği yapmak mümkün olmadığı için ben de bir nevi acıların kadını oldum. Cinsiyetçi bir yaklaşımdan bahsetmiyorum, insani açıdan bahsediyorum. Ben orada Bergen olamazsam, o asidi suratıma yediğimi hayal etmeye çalışmazsam filmin müziklerini çıkaramam. Ben Bergen filminden sonra bir hafta uzaklaştım. Bazen kendime gelebilmek için bir formül bulmak zorunda kalıyorum. Şimdi Neslican Tay’ın filmini yapıyorum. Yine büyük empati isteyen güçlü bir proje.. Ezber olan işler kendini belli eder, ama bu bahsettiğim bakış açısıyla ve hisle bir beste yaptığınızda başarıyı elde ediyorsunuz. 

Bergen’in özellikle pandemi döneminde bu kadar çok izleneceğini, rekor kıracağını düşünüyor muydun?

Ben düşünmedim, ama babam düşündü. 5 Milyonu bulur dediğinde hiçbirimiz inanmamıştık. 

Özellikle film sektöründe şarkıcılarımızın, müzisyenlerimizin, hayatımızda değerli olan isimlerin filmleri yapılmaya başladı. Bir müzisyen olarak sen günümüzdeki biyografi sevdasını nasıl yorumluyorsun?

Bir sürü yaşayan değerimiz varken, o değerler öldükten sonra kıymete biniyor. Bence bu çok büyük bir acı. Biyografi hikayelerinin sinemada oynatılması güzel bir şey. Ülkenin kitap okuma oranlarını göz önünde bulundurursak, maalesef okumuyoruz, ama izlemeye gidiyoruz.

Eline bir filmin senaryosunu veriyorlar ve sen üstüne başkasının hikayeler yazıp ürettiği bir fikre müzikler yapıyorsun… Dünyası kurulmuş bir hikayeye müzik yapmakla, kendi kurduğun dünyaya müzik yapmak arasında nasıl bir fark var?

Filmi bir gezegen olarak düşünürsek müzik o gezegenin atmosferidir. Gerektiği zaman yağmur yağar, gerektiği zaman güneş açar. Bana bir dünya getirdiklerinde “Sen nasıl bir hayat istiyorsun?” diye soruyorum. Müzik anlatılabilen bir şey değil, örneklendirilebilen bir şey. Bence hiçbir müzik hiçbir filmin önüne geçmemelidir. Müzik bir sanattır, ama film müziği oyuncu gibi, yönetmen gibi, filmin bir parçasıdır.

Başarısız olacağın hissine hiç kapıldın mı?

Çok kapıldım…

Öyle durumlarda ne yapıyorsun?

Daha çok başarılı oluyorum (gülerek). Stres o kadar da kötü bir şey değil. Doğru yönlendirildi takdirde yaratıcılığınızı güçlendirir. Her alanda değil, işinle alakalı durumlarda krizler fırsatları doğurabilir. "Kesin bunu yapamayacağım" dediğim yerlerden hep çok güzel çıktım. 

Bana kendi hayatının şarkısını çal desem melodisi, türü ne olurdu?

Funk!