SAVAŞÇI AMAZONLAR TÜRK’ MÜYDÜ ?
Türk Milleti’nin tarihini incelerken atlanmaması gereken önemli bir detay vardır.
“Türk kadını…”
İlk çağlardan beri Türk kadını erkeğinden hiçbir dönem ayrı düşünülmemiş, her zaman erkeğin tamamlayıcı unsuru ve dengi olmuştur.
Türk tanrıcılık inancında kadının yeri yerin yedi kat yukarısı yani Tengri’nin yanıdır. Han ile hatun yer ile göğün evlatlarıdır ve birbirlerinden ayrılamazlar…
Bu yüzden, kadın Türkler için kutsaldır.
Bu kutsallığı Türk mitolojisinin kadın kahramanlarından anlamak güç olmasa gerek;
Gün ana, ak ana, Umay, od ana, ayizit, ana maygıl, kubey hatun, akkız gibi kahramanlar Türk mitolojisinde adı geçen kadın tanrı ve yarı tanrılardır.
Yine Oğuz kağan destanında Oğuz’un eşlerinden biri nurlu bir ışıktan, diğeri kutsal bir ağaçtan meydana gelmiş ve oğuz Kağan’a 6 erkek evlat vererek Türk soyunun devamını sağlamış kadınlardır.
Türklerin bozkurt destanında yok olmak üzere olan Türk toplumunun soyunu devam ettirecek çocukları saklayıp kollayan ve onları emzirerek büyüten dişi bir kurttur. bu dişi kurt Ergenekon Destanı’nda ise Türk toplumuna yol gösteren Asena’dır.
Tanrı tarafından kutsanmış bilge kağan Orhun kitabelerinde Türk kadınına şu şekilde hitap eder;
“Sizler Anam Katun,Büyük Annelerim, Hala ve Teyzelerim, Prenseslerim…”
Türk kültüründe destan kahramanları iyi ata binen, iyi savaşan, iyi kılıç kullanan kadınlarla evlenmek istemektedirler.
Örnek olarak Korkut Ata‘nın Bamsı Beyrek hikâyesindeki Banu Çiçek Katun‘u gösterebiliriz.
Eski bir Türk atasözü; “Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik iyi bir kadın.”dır. Bu üçleme günümüzde “at avrat pusat” olarak da geçer.
Türk töresinde Savaşta kadınların düşman eline geçmesi büyük bir utanç sayılırdı.
Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi.
Mesela büyük Hun imparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Tanrı kut Mete Han‘ın Katunu imzalamıştır.
Ebul Gazi Bahadır Han, Secere-i Terakime’de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatmaktadır.
Kadının yüceliği Altay Dağları’nın en yüksek tepesine “Kadın başı” ismi verilerek yaşatılmıştır.
Eski Türklerde koca karısını boşayabildiği gibi, kadında kocasını boşayabilirdi.
Efsanevi Türk komutan alp er Tunga’nın kızlarından biri olan “kazvin” iran’daki kazvin şehrinin isim anasıdır.

Örnekler daha da çoğaltılabilir. Ama burada dikkat edilmesi gereken husus şudur ki Türk kadını Türk erkeğine denk ve tamamlayıcı unsurdur. Kadın yeri gelmiş doğurmuş, yeri gelmiş ülke yönetmiş, yeri gelmiş pusatlarını kuşanarak cenk etmiştir…
İşte biz de bu yazımızda cengaver Türk kadınlarından bahsedeceğiz…
Savaşçı kadınlar denildiğinde tüm dünyada akla bir tek amazonlar gelir.
Ansiklopedik kaynaklarda amazonlar şu şekilde geçer;
Klasik ve Yunan mitolojisinde tamamen kadın savaşçılardan oluşan tarihi bir ulus. Tarihçi Herodot‘a göre Amazonlar Sarmatya‘nın Scythia ile sınır bölgesinde yaşamışlardır.
Amazonların öne çıkan kraliçeleri arasında Truva Savaşı‘nda yer alan Penthesilea ve kardeşi Hippolyta sayılabilir.
Amazon savaşçılar genellikle Yunan savaşçılarla savaşırken resmedilmiştir. Helenistik ve Roma çağı tarihte Ön Asya’ya birçok Amazon saldırısından bahsedilir. Antik Çağda Amazonlar birçok tarihi kavimle ilişkilendirilmiştir. Günümüzde amazon ismi genel olarak kadın savaşçı ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.
Herodot’a göre Sarmatyalılar, Amazonlar ve iskitler’in atalarıdır.
Sarmatyalılarda kadınlar sık sık erkeklerle beraber ava çıkar, savaşta yer alırlardı. Ona göre savaşta bir adam öldürmeyen kadın evlenemezdi.(bakınız yukarıda örneklediğim bamsı beğrek hikayesine ne kadar da benziyor)
Şimdi de bu Amazonların mensubu oldukları Kafkas halklarından Sarmatlar’a göz atalım.
İskitler’ in devamı olarak gösterilen bu Türk boyu yanlı tarihçiler tarafından sürekli “İrani” bir halk olarak lanse edilmektedir. Ataları İskitler ‘in de İrani bir halk olarak yaftalanmasının yanlışlığı bugün tarafsız tarihçiler tarafından “büyük bir yalan” olarak nitelenmekle birlikte İskitlerin Türk olduğundan şüphe duyulmamaktadır.
Ayrıca roma kaynaklarında geçen Sarmatya’lı paralı askerlerin Ural dağlarından geldiklerinden ve Fin-Ogur ulusunun akrabası olduklarından ve onlarla aynı dili konuştuklarından bahsedilmektedir.
Hal böyle olunca Ural-Altay dil ailesinden bir dili konuşan Sarmatlar’ın, İrani bir millet olduğunu söylemek ve savunmak bu yanlı tarihçileri komik olmaktan öteye geçiremez.
Yunanlıların İskit akıncılarını at üzerinde savaşırken görüp inanamadığından, bunların olsa olsa yarı at yarı insan yaratıklar olduğuna inandıklarından bahsetmiş, İskitlerin mitolojik yaratık “Centaur” olarak tasvir ettiklerinden bahsetmiştik.
İşte ilk çağlarda Türk savaşçılarına bu savaşma kabiliyetini sağlayan “üzengi” sistemini İskitlerden sonra amazonlar da kullanmış, bu avantajlarıyla da Yunanlılara göre yenilemez savaşçılar halini almışlardır.
Bu yüzden Sarmat-İskit soyundan gelen amazonların Türk olduğunu, Turani Türk soylu olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Peki madem amazonlar Türk, neden Türk kaynakları Amazonlardan bahsetmiyor?
İşte bir diğer yanılgı da bu.
Türk tarihi, Türk mitolojisi titizlikle incelendiğinde at binen, savaşçı kadın tasvirinin Türk kaynaklarında geçtiği de ortaya çıkacaktır.
Dede Korkut’a göre savaşçı Amazonlar’ın Türker’deki karşılığı “Alp Kızları“dır…
Yazar Musine Galima‘nın “TURAN’IN ALP KIZLARI iPEKYOLU EFSANELERi” adlı eserinde Alp Kızlar‘dan detaylı bir şekilde bahsedilmektedir.
Abd’li Prof Dr. `Jeannine Davis`’in yaptığı testler ile savaşçı Amazonların Türk Alp Kızları ile aynı varlıklar olduğu ortaya konmuş, su götürmez bir gerçek olarak kabul edilmiştir.
İşte Oğuz ülkesini yöneten 7 kız ve Kırgızlar’ın atası kabul edilen kırk Kızbu Alp Kızlar’dandır…Alp Kızlar’dan Bacılar’a…Baciyan i Rum teşkilatı…
Tarih öncesi çağlardan biraz daha günümüze doğru uzandığımızda savaşçı Türk kadını bu kez başka bir isimle karşımıza çıkıyor. “bacılar” ya da “Bacıyan i Rum”…
Bacılar Türk yurduna asker yetiştirmek, ve Türk yurduna sahip çıkmakla görevliydiler.
Doğurdukları evlatlarını belli bir yaşa kadar Türk töresi ile yetiştirir, sonra da bir asker olarak orduya emanet ederlerdi. ordu savaşa çıktığında ise obayı ve şehri koruma vazifesi yine bacılardaydı.
Bunun bir örneğine de antik Sparta‘lılarda rastlıyoruz.
Sparta kadınının görevi doğurduğu erkek çocuğunu 6 yaşına kadar yetiştirip sonra o’nu Sparta ordusu için uygun bir hale getirip asker olarak teslim etmekti. Orta Asya Alp Kızlar’ı ya da bacılarından Arap seyyahlar sıklıkla bahsetmekte, onların bu savaşçılığı ve töre ’ye olan bağlılığı kadınlara değer vermeyen ve onları ikinci sınıf olarak gören Araplarca garipsenmektedir.Arap gezgini olan ibn’i Batuta şöyle der “Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türkler’in kadınlarına gösterdiği hürmetti. Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden daha üstündür.”
Türker’in Araplarla müttefik olarak girdiği Talas savaşı esnasında da Araplar Türk kentlerini koruyan Bacılar’ın varlığına pek çok kez şahit olmuşlardır.
Türklerin İslamiyet’e geçmesiyle birlikte kadınlara verilen önem azalmaya başlamış olsa da, Malazgirt savaşı ile birlikte Türker’in Anadolu’yu yurt edinmeye başlamaları bacıları bir kez daha tarih sahnesine taşımıştır.
Anadolu artık yeni bir Türk yurdudur. Bu yurt orta Asya oğuzlarından İslam olmayan pek çok göç de almaktadır ki bu göçler esnasında alp kızları-bacılar da Anadolu’ya gelmiştir.
Anadolu’nun Türkleşmesinde esas olan 4 teşkilat vardır;
(Anadolu gazileri)
(Anadolu ahi ve zanaatkarları)
(Anadolu erenleri)
(Anadolu kadınları-anaları)
İşte bu teşkilatlardan biri de baciyan-i Rum teşkilatıdır.
bilinenin aksine baciyan-i Rum teşkilatı ahi evran’ın hanımı Fatma hatun tarafından değil, Hacıbektaş Veli‘ye hizmet etmiş Kadıncık ana (Fatma bacı) dır. (yeniçeri teşkilatı’nın Bektaşi olduğuna da dikkat çekerim)
Baciyan-i Rum teşkilatı’nın asli görevi tıpkı orta Asya Türklerinde olduğu gibi asker-oğlan yetiştirmek ve erler savaşta iken yurtları korumaktır.
13, 14 ve 15. yüzyıllarda Osmanlı’da ve Anadolu’da bacılar teşkilatı olanca zarafeti ile varlığını sürdürmektedir. bu tarihlerden sonra Türkler ‘in(Osmanlı’nın) Muaviye dini’ni kabul edip iyice benimsemesi ile birlikte kadınlar toplumda ikinci sınıf bireyler olarak görülmüş, devleti yönetenlerin Türk kadınlarıyla değil, yabancılarla evlenmesi geleneği ve Enderun teşkilatının devlet yönetiminde olmasıyla birlikte baciyan-i rum teşkilatı da ta kurtuluş Savaşı’na değin rafa kalkmıştır.
Kurtuluş Savaşı’nda bacılar…
Türk milleti tarihinde ne zaman zor duruma düşse milli birlik ve beraberlik sayesinde bu zor durumdan kurtulmuştur.
İşte bu zor günlerden en zorlarından biri de hiç kuşkusuz kurtuluş savaşımız’dır.
Ulu önder Atatürk’ün Türk Milleti’ne ön ayak olması ile birlikte Türk kadını da Muaviye Diri’nin kendisine biçtiği ikincil unsur olma payesinden sıyrılmış ve erkeği ile birlikte mücadele ederek bu vatanı, yeniden anavatan haline getirmiştir…
Sultanahmet mitinginde on binlere milli bilinci aşılayan Halide Edip Adıvar’ın bacıyan-i Rum teşkilatının 20. yüzyıl temsilcisi olduğu muhakkaktır.
Kara Fatma(Fatma Seher erden) komutasındaki bacılar’ın batı Anadolu’da yunan ordusunu perişan ettiği unutulmamalı,
İnebolulu bacılar’ın sırtında taşıdığı mühimmat sayesinde Türk Kurtuluş Savaşı’nın kazanıldığı unutulmamalıdır…
İşte bu yüzdendir ki ulu önder Atatürk kurduğu genç cumhuriyette kadınlarımızın da payının olduğunu hiçbir zaman unutmamış, Türkiye cumhuriyeti dünyada kadınına seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk ülkelerden biri olmuştur…
Kaynak:https://www.facebook.com/groups/589804061057860/permalink/1014319008606361/SAVAŞÇI AMAZONLAR TÜRK’ MÜYDÜ ?